Yeni protesto simgesi
Bir mesleğin markası kadar onuru da sayılan bu alametler, gün geldi hak aramanın sembolik silahına dönüştü. Kaldırımlara çok kalem, T cetveli bırakıldı alkış ve sloganlarla. Uzun yürüyüşlere çıktı madenci kazmaları ve baretleri. Rodin'in hayal edebileceğinden daha çok karikatürü yapıldı Düşünen Adam heykelinin. Kimi meslek erbabı, ya yeraltının karanlığını tercih etti ya da ses geçirmez duvarların koruyuculuğunu, sanatını icra etmek için. Bir karakolda sopa bulunmuştu da, onu gizlemek için nerelerine sokacaklarını bilemediydi yetkililer. Bazı meslek erbabı sesini duyurmak için çıktı meydanlara, bazıları bütün sesleri boğmak için tanklarını salıverdiler aynı meydanlara...
Yazar kasa da bu yakınlarda siftah yaptı çok şükür. Her daim, dükkanların kapıya yakın ama tamamına hakim bir köşesini mekan tutan, sahibi altını parmaklamazsa Ali Baba ve Kırk Haramiler'in mağara kapısından daha büyük bir gürültüyle açılıp kapanan yazar kasalar da sokağa düştü. Yazar kasa deyip geçmeyin. Şifreli, çifte anahtarlı çelik para kasalarından çok toy ve hayli farklıdır işlevleri. Bir anda esnaf isyanının bayrağı haline gelen bu alametin, memleketimizdeki geçmişi çok eski değildir. Özal'ın köşe başındaki bakkal Mehmet Efendi'nin baba yadigarı dükkanına yerleştirdiği bu icat, henüz hiçbir sabahında, çelik kasaların içi daha çok dolsun diye kimi şafak vakitlerinde hortlatılan Hasan Mutlucan'ın kahramanlık türküleriyle uyanmamıştır.
Ka - De - Ve dönemi
Anımsayın, Özal'ın parlak zamanlarıydı. Büyük vaatlerle, kayıt altındaki her şeyin azat edilmesi, kayıt dışı her varlığın ise Deli Dumrul köprüsünden geçirilmesi seferberliği ilan edilmişti. Önce yastık altındaki paralar bankerler aracılığıyla kasalara aktarıldı, daha sonra bu misyon, hamili kartlı bankalara emanet edildi.
Fiyatlar serbest bırakıldı. Haklar ve özgürlükler ise sıkı sıkıya tutuldu... Herkes tuttuğunu öpebilirdi... Ama bundan, küçültülecek devletin de biraz sebeplenmesi gerekirdi. Yoksa birlik ve bütünlüğümüzü kim gözetecekti. Sonradan geri ödemesi yüzde dörtlere düşürülerek deve yapılan Katma Değer Vergisi'ni (KaDeVe) toplamak için "çarıklı esnaf" milletine bir bekçi gerekliydi. İşte bu prensip sahibi bekçinin adı yazar kasa idi. Devlet eliyle yürütülen "bir alışveriş bir fiş" kampanyası, Cumhuriyetin ilk on yılındaki yerli malı haftasını kıskandıracak bir görkemle gerçekleştirildi. Her esnaf vergi mükellefi haline getirilerek kayda geçirildi, "sistem"in içine alındı.
Kazanç senfonisi
Bu toprakların en köklü meslek erbabı olan esnaf, ha deyince kabul etmedi bu gavur icadını. Malum kaçanın anasını ağlamazdı, ama kâr tatlıydı. Yazar kasa, uysal bir köpek gibi ne dersen onu yapıyordu, ne yazarsan aç bir canavar gibi ağzını açıyor ve müşterinin elinden parayı ham diye kapıveriyordu. Yıl sonu vergi ödemelerinde nasılsa bir yolu bulunuyordu. Muhasebeciler ne güne duruyordu. Gel zaman git zaman, tezgahın önündekinin yüreğini hoplatan makine şangırtısı , kasanın başında duran dükkan sahibine bir kazanç senfonisi gibi gelmeye başladı. Bu senfoni, önce dükkanın büyütülmesinin, daha sonra ikinci bir dükkanın açılışının ve giderek bütün piyasayı saracak bir dükkanlar zinciri hayalinin vazgeçilmez fon müziğine dönüştü. Bir süre böyle olmadı da değil. Yasaklar, kısıtlamalar kalktı. Köpek mamasından, saç jölesine kadar her şey yurtdışından gelip vitrinlere yerleşti. Alan memnun, satan memnundu.
Esnaf milletinin gönüllü ya da gönülsüz kepenk indirdiği olmuştur zaman zaman. Şoförlerin kontak kapattığına, hatta protesto için taksilerinden indiklerine bile tanıktır sokaklar. Ama bunların hepsi kısmidir, geçicidir ve münferittir. Esnaf milleti her zaman 'dövlet'inin yanında olmuş ve'anarşik' kışkırtmalara pabuç bırakmamıştır . Hele şimdilerdeki gösterilerde atılan "Hükümet İstifa", "IMF Go Home" gibi sloganlar her dönemde "gomonist ağzı" olarak damgalanmış, bedenler kasaların önüne siper edilmiştir. Erzurum'dan Tahtakale'ye benzer taleplerle ve hatta polise taş atmaya kadar varan bir cüretle birdenbire ortaya çıkan bu esnaf göstericilerinin; mülkiyet hayalinin sadık temsilcilerinin, esas olarak ticari kaygılarla hareket ettiklerinden bir an bile şüphe duymak yersizdir. Ancak bu gösterilerin zamanlamasının, tam da ithal "derviş"imize konan takozların bertaraf edilmeye çalışıldığı, ara rejim tartışmaları ve darbe şakşakçılığının yapıldığı bir döneme denk gelmesi de gözlerden ırak tutulmaması gereken bir husus...
Kıyamet belirtisi
Düğmeye kim bastıysa bastı. "Sistem" kendi içinde, işçi ve memur yürüyüşlerinden, öğrenci gösterilerinden daha fazla bir tehlikeyle karşı karşıya kaldı. Bu malum çevrelerin açız, hak isteriz diye nümayiş yapmaları 'vaka-i adiye'dendir. Hiçbir mülke değil hiçbir güvenceye bile sahip olmayanların, biner biner kapı önüne konuluverenlerin, açların, evsizlerin, bu dünyada dikili bir ağacı olmayanların, her vakit yazar kasaların önünde el pençe divan duranların sistem karşıtlığı alışıldık ve şiddetle ezilmesi meşru bir olgudur.
Ama şimdi durum farklı. Küçük mülk sahipleri, ticaret erbabı, mülkiyet duygusunun ve zenginlik hayalinin kadim temsilcileri güvensizlik içinde kıvranmakta... Bir işçinin işsiz kalması basit bir durumdur ama yüzyıllardır Tahtakale'de esnaflık yapan Hacı Abdurrahman Efendi'nin siftahsız kepenk kapatması kıyamet belirtisi sayılmalıdır. Çünkü mülk sahipleri üzerine kurulu bir sistemde, mülkiyet sahipleri de yarınlarından kaygıya düşmüşlerse geriye gözetecek ne kalır? Tarih kitapları tam da sarayların çeperinden başlayan ve kelle almadan durulmayan küçüklü büyüklü onlarca esnaf isyanından söz eder. Bu isyanların en önemli ortak paydası da birtakım kavukların kazığa geçirilerek, başka birtakım kavukların "devletlum çok yaşa" nidaları arasında başa geçirilmesidir.
Şizofrenik iktidar
Tarihten farklı olarak bugün altı çizilmesi gereken önemli bir olgu, etimolojik köken itibarıyla sınıflar, kesimler demek olan esnafın homojen bir topluluk olarak değerlendirilmemesi gerçeğidir. Yazar kasayı başbakanın önüne fırlatıp atan esnafla, sırtını çelik kasalara dayayarak sistemden daha çok taviz isteyen eşraf aynı kumaştan değil. Birincilerin yaygın iflaslarının altında, bütün topluma dayatılan mülksüzleştirme politikaları kadar, ikincilerin doymaz iştahlarının ve spekülatörlüklerinin de önemli bir payı yok mu? Sistem, ikincilere verdiği tavizlerle onları, küçük yazar kasa esnafının iflasında suç ortağı yapmaya çalışmıyor mu?
Son yazarkasa isyanının sancaktarı olarak ünlenen Ahmet Çakmak'ın, psikolojik durumunun tespiti için Adli Tıp Kurumu'na sevk edilmesi, iktidarın içinde bulunduğu şizofrenik durumun itirafı sanki... Çünkü bu gidişle, önümüzdeki günlerde, kimlerin tımarhane duvarlarının içinde, kimlerin dışında olduğu epeyce su götürür bir tartışma olacak. Cümlemize acil şifalar dileriz.
(NU)