Yayın yasaklarının artmaya başladığı bir yargı düzeni içinde yaşıyorsanız, hayatınız fakirleşmeye başlamış demektir. Hayatımızın fakirliği artıyor.
Yayın yasaklarıyla halkın gerçekleri öğrenme hakkını engelleyerek kestirmeden sorunları çözmeye çalışıyorsanız; fakirleşen hayatınızda çözemediğiniz ciddi sorunlar var demektir. Hak ve özgürlüklerinizin güvencesi olarak gördüğünüz yargı güvencesi sarsılıyor demektir. Adil yargılanma hakkının güç kaybettiği ve sürekli fakirleştiği ama fark edemediğiniz bir sürece girmişsiniz demektir…
Böyle bir önlenemez bir sürece girmeden, ifade özgürlüğünün hakim olduğu iklimlerde yaşamalıyız. Aksi takdirde, yayın yasaklarıyla yasaklanan olayların arkasında gizlenen sırlar hayatımıza egemen olacak. Düzenin kendisi “faili meçhuller” yaratacak…
Dün, bu kadar çok yayın yasağı verilen bir ülkede yaşamıyorduk. Bu gün, artan yayın yasaklarının normal karşılandığı bir ülkede yaşamaya başladık. Artık yasakları ve yayın yasaklarını içselleştiren yurttaşlara dönüyoruz. Gizliliğe ve sırlara alıştırılıyoruz…
Adalet Bakanının devlet adına özür dilediği “işkence” soruşturması nedeniyle; yargı “yayın yapma yasağı” kararı verdi. Bu soruşturma konusu işkencedir ve her zaman bütün unsurları ile “haberdir”. Ama, haberlere yayın yapma yasağı konulmuştur. İşkence soruşturması haberi yasaktır.
1982 Anayasasının 28. maddesine göre “Basın hürdür, sansür edilemez.” Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri almak zorundadır. Basın hürriyetinin sınırlandırılmasında 26 ve 27. madde hükümleri uygulanır. Bu maddeleri çok yazdık.
28. maddenin 6. fıkrasında; “Yargılama görevinin amacına uygun olarak yerine getirilmesi için, kanunla belirtilecek sınırlar içinde, hakim tarafından verilen kararlar saklı kalmak üzere, olaylar hakkında yayım yasağı konamaz” denilmiştir. Anayasaya göre olaylar hakkında “yayın yasağı konamaz”. Asıl olan ilke budur.
Yani, yayın yasağı koymak yasaktır. Çok yazıldı…Ezberledik ama “yargı” aksine verdiği kararlardan bir türlü vazgeçmedi, vazgeçmiyor. Sürekli yayın yasağı vererek verdiği kararları ezberledi, artık sürekli tekrarlıyor. Yayın yasağı kararı sayısını arttırıyor. Bu ezberini bozacak kararlar almıyor. Yayın yasaklarını yasaklayan kararlar verse hukuka ve yasaya uygun olacak. Artık şaşırmayı bile özlediğimiz bu tür kararları görmekten süratle uzaklaşıyoruz. Yasaklar ülkesinin kaderine ve gizli sırlarına razı yurttaşlara dönüyoruz.
Demokratik toplum düzeni gereklerine uygun olmayan ve yasaya aykırı olacak biçimde, ölçüsüz ve meşru amacı ile orantısız nitelikte yazılı, görsel ve işitsel yayınlara “yayın yasağı” konursa; ortaya basın/yayın özgürlüğünü, ifade özgürlüğünü, halkın haber alma özgürlüğünü ağır şekilde “tehdit” eden “sınırlayıcı/ önleyici” bir tedbir kabul edilmiş olur. Bu tedbirin adı, sansürdür.
Basın Kanununun 3. maddesine göre “Basın özgürdür”. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını da içerir. Basın özgürlüğü esastır, sınırlandırma ise istisnadır. Yayın yasağı kararı Basın Kanununun 3. maddesine dayanılarak verilemez.
Ne zaman yayın yasağı konabilir? Sınırlama ya da hakkın kullanımına olası müdahale “hukukun/yasanın öngördüğü” biçimde olmalıdır. Bunun yanında sınırlama ya da olası müdahale mutlaka “demokratik bir toplumda gerekli” olmalıdır. Kısacası; Basın Yasasının 3. maddesindeki “Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak” sınırlandırılabilir. Yayın yasağında meşru amaca uygun, ölçülülük ilkesi zorunludur.
AİHM’si “Sunday Times v. Birleşik Krallık Vak’ası (No.I)”nda (26/Nisan/1979) kararında Handyside kararında belirttiği üzere, ifade özgürlüğü, demokratik bir toplumun esaslı temellerinden birini oluşturur. Devlete ya da nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan, çarpıcı gelen/şok eden ya da rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. “Bu tür haber ve düşünceleri vermek basın yayın kuruluşları için sadece bir görev değildir, halkın da bu haber ve düşünceleri edinme hakkı vardır”
Anımsayın Danıştay Dava Daireleri Kurulunun 01.11.2007 tarih ve 2007/844 YD. itiraz no’lu kararına göre; “... yayın yasağının kapsamı dikkate alındığında yayın yasağına ilişkin işlemlerde yasaklamanın hangi tür yayınları kapsadığının ve sınırlarının açıkça belirtilmesi ve buna bağlı olarak da radyo ve televizyon kuruluşlarının yasağın kapsamını öngörebilmelerinin sağlaması zorunludur. Oysa dava konusu işlemde durdurulan yayınların hangi tür yayınlar olduğu hususu açıkça ortaya konulmamakta, işlem yasağın kapsamı ve sınırları konusunda belirsizlik içermektedir. Bu itibarla, Anayasa ve yasaya göre yürütme organına istisnai olarak kullanılmak üzere tanınan “yayınların yasaklanması” konusunda yetkinin sınırlarının aşıldığı, böylece halkın bir olaya hakkından bilgi edinme hakkının tüm yollarının kapatıldığı ve “ölçülülük” ilkesinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır...”.
Demokrasilerde halkın bilgi edinme hakkı sınırlandırılmaz. Halkın, gerçekleri öğrenmesi ya da haber alma hakkının “sınırlandırılması”, sansürdür. Yönetenlerin halktan gizleyeceği hiçbir şey olmamalıdır.
Yayın yasakları, yargı otoritesini sarsar. İşkence; yayın yasağı konarak önlenemez.(Fİ/EÜ)