Geçen hafta Perşembe akşamı yeni emekli olan arkadaşımız Keriman için düzenlediğimiz ‘tekaüt’ yemeğindeydik. Emekli, potansiyel emekli ve bu kavramı terennüm edemeyecek kadar genç arkadaşlarımızın katıldığı yemeğin amacı, sohbet konusunu da belirlemişti. Yemek bittiğinde her birimizin hayatın bu evresini farklı yorumladığı ve uyguladığı anlaşıldı.
Nasıl mı? Kısaca masadakileri tanıtır ve düşüncelerini söylersem beni daha iyi anlayacağınızı düşünüyorum.
"Torunum okula başlayınca emeki olacağım"
Kendini hiç yıpratmamayı başararak 29. memuriyet yaşını dolduran, her emeklilik mevsiminde birisinin emekli olacağı duyduğunda “Yeter artık. Bir beyaz kağıda bakar bu iş!” diyen, ancak kendinin de inanmadığı bahanelerle eyleme geçmeyen İlknur Hanım o akşam torunu ilk okula başladığında emekli olacağını söyledi. (Daha en az üç yıl çalışacağını düşündüğümüz arkadaşımıza iyi an’anelikler diledik.)
Ağır sağlık sorunları olduğu halde ciddi gelir kaybına uğrayacağı için emekliliğin lafını bile ağzına al(a)mayan Suna Hanım “Mutsuz ve mecbur çalışmaya devam” dedi. Oğlu okulunu bitirip, eli ekmek tutana dek çalışacak olan arkadaşımıza sabır diledik.
Eşi rahatsızlanınca bir anda kendini evde bulan, ardından eş kaybıyla karışık emeklilik sendromu yaşayan Munise “Evdekiler ayağıma dolandıkça kafayı yiyeceğim. Evden nadiren çıkıyorum ya... Vallahi saçımı taramadığım günler oluyor.” dedi. Arkadaşımıza ev dışında yaratıcılığını arttıracak, dinamik olmasını sağlayacak sosyal etkinliklere katılmasını ve bu esnada sorunlarını birlikte çalıştığı arkadaşlarıyla paylaşmasını, kendini ifade etmesini ve potansiyelini ortaya çıkarmasını önerdik.
Bir projede koordinatörlük teklifi alınca biraz da benim zorlamamla emekli olan ve hiç boşluk vermeden yeni bir işte yarı zamanlı çalışmaya başlayan, halinden özellikle ekonomik anlamda hoşnut olan Emel “Yıllarca sabahın köründe, kar kış demeden işe gitmek için durakta otobüs beklerken karşı apartmanın penceresinde çay keyfi yapan bir çifti hasetle karışık izledim. Şimdi ben de pencere önünde veya balkonda kahve eşliğinde gazete okuyarak çevreme rahatsızlık(!) veriyorum.“ dedi. Yarı emekli/çalışan Emel’e sabah keyfi uzun bir yaşam diledik.
"Gidecek kursa kalmayınca memuriyete geri döneceğim"
Çalışmaktan bıktığı için yirminci memuriyet yılını doldurduğu gün resim ve takı kursuna gitmek için emekli olan, ancak balayı dönemi bitince sıkılmaya başlayan, çalışırken “Gönlümdeki tatili yapmaya yıllık iznim yetmiyor.” deyip, sonsuz izne ayrıldıktan sonra da “Emekli maaşıyla bir yere gidilemiyor ki...” noktasına gelen, başladığı yüzme-takı-tekstil-resim kurslarını sıkıldığı için bırakıp, yakında eşiyle ebru kursuna başlayacak olan Esma ”Gidilecek kurs kalmadığında memuriyete geri döneceğim.” diyerek bizi güldürdü. Arkadaşımıza hiç değilse yarı zamanlı çalışacak bir iş bulması için internetteki iş ilanlarını izlemesini önerdik.
Rahat çalışma koşulları yüzünden gündemine emekliliği almayan, “Özel sektörde ucuz iş gücü olmaktansa, memuriyeti sürdürürüm.” diyen Sitare, emekli olduğunda asla saat kullanmayacağını açıkladı. Gönülden katıldığımız arkadaşımıza tekaütlük hediyesi olarak saat almayacağımıza söz verdik.
Ev kadınlığındansa iş kadınlığını tercih ettiğini her dem söyleyen kıdemli emekli Ümran Abla “Yaaa kızlar; neden ev kadınlığından, tarlada çalışmaktan, bakkallıktan, tesisatçılıktan emekli olunmuyor? Bizim gibi çalışanlar niye bir gün emekli olacağını hesaba katarak kar-zarar hesabı yapıyor? “ dediğinde, sağlık sorunları nedeniyle yakınlarda emekli olan Peride yanıt verdi: “Kendilerini korumak adına.”
Çalışırken sınır tanımayan hırslarına tanık olduğumuz “Yıllardır her gün aynı şey! Artık yoruldum. Bu rutin beni boğuyor.” deyip ani bir kararla emekli olan ve o akşam “Çalışırken kendimi önemli hissederdim. Şimdi değil. Aidiyet duygum yok. Hüsrana uğradım.” İtirafında bulunan Nurfer’e yanıt, masanın en genci olan Zeynep’ten geldi.
“İnsan çalışırken yerinde saydığını, gerilediğini, başarısız olduğunu hatta tükendiğini bile fark edemiyor olmalı. İş yaşamı çalışmaz/çalışamaz hale geldiğinizde sizi ‘tu kaka’ ilan edip, dışladığında kendinizi korumak adına yapmak ve başarmak istediğiniz şeyleri önceden planlamamış olmanız gerekiyor. Çalışırken hayatını tümüyle iş merkezli kurgulayanlar emekliliğinde mutsuz olurken, kronik tembeller, kişisel uğraşısı olanlar, toplum için gönüllü çalışma yapanlar mutlu oluyor. Emeklilik boş zaman zenginliği değil ki... İnsan bu süreci yeni deneyimler kazanma, yaratıcılığını ortaya koyma fırsatı olarak değerlendirmeli.” diyen Zeynep’in sözünü Keriman kesti.
“Kızlar emeklilik yılları orta yaşa denk. Bu yaş zaten bocalama dönemi. Bakın tümümüz ya eş, ya iş ya ev değiştirerek ve ya en kolayı saç rengimizi değiştirerek bir şeylerden kaçıyoruz. Yalan mı? Bu akşam henüz hastalıklarımızı konuşmadık ama tümümüzün ufak tefek sağlık sorunları var. İfade etmeseler de ekonomik sıkıntı yaşayan arkadaşlarımız var Farkında olmadan emeklilik sonrası depresyonu yaşayanlar olduğu da konuşmalardan ortaya çıktı.
İnsanın hangi koşullarda emekli olduğu önemli. Ben iş ortamındaki olumsuzluklara dayanamadığım için emekli oldum. Munise eşinin rahatsızlığı, Emel daha iyi bir iş bulduğu, Peride hastalandığı için emekli oldu. Sitare ve İlknur rahat çalışma koşulları nedeniyle, Suna Hanım ise geliri azalacağı için emekli olmuyor. Doğal olarak her birimizin emekliliğe uyum süreci de aynı değil. Emeklilik yaşamın bir dönemi. Kaygılanmak, çöküntü ve boşluk yaşamak doğal değil mi?”
Kafamızı sallayarak Keriman’ı onayladık. “Akşam müsteşar olarak yatan birinin sabah tekaüt bir insan olarak uyanması zor tabii. Yapacak bir şeyi olmadığı için evde sürekli karısının ayağının altında dolanan tekaüt müsteşar kadını ‘emekli koca sendromu’na yakalatır vallahi.” diyen Zeynep ise hepimizi güldürdü.
"İkramiyenle sallanan sandalye al"
Kendi aramızda konuşmaya dalmıştık ki... Nurfer’in elindeki çiçek ve hediye paketini vermek üzere Keriman’ın yanına gittiğini fark edince sustuk. Günün anlam ve önemini belirten konuşmayı Ümran Abla yaptı: “Keriman’cım sen onları boş ver; beni dinle. İkramiyenle kendine bir sallanan sandalye al. Emekliliğinin ve yaşlılığının keyfini çıkart. Oğlunla gelininin sana güvenip çocuk doğurmalarına da cevaz verme!”
Kahkahalarımıza alkış sesleri karıştı. Garsonun getirdiği pastayı “Kızlar, çok teşekkür ederim. Varolun hepiniz” diyerek kesen Keriman bizimle birlikte Zeynep’in okuduğu şiire kulak kesildi:
“Ne karşıdan gelen var
Ne de beni geçip giden
Kayboldum korkuyorum
Aslında bildiğim yerler
Hep tanıdık virajlar
Savrulup duruyorum
Bu yollar onu gidilmez yapanlar
Çukurlar uçurumlar
Ne kadar gitsem bitmez içimden geçer yollar
Ben emekli kerem?im....”(**)
* Şadiye Dönümcü. Sosyal Hizmet Uzmanı.
** Feridun Düzağaç. Emekli Kerem. Şarkı sözü.