İzmir’de 2-3 Aralık 2022 tarihlerinde düzenlenen ve katılımcısı olduğum Yaşar Kemal Sempozyumu için İzmir Art’a verdiğim röportaj bu haftaki yazıma konuk oluyor…
Sempozyumun ana teması, "doğa", "Yaşar Kemal'in Doğa'sı", eserlerindeki doğa bilinciydi. Yaşar Kemal ve Doğa deyince aklınıza ilk gelenler nelerdir?
Yaşar Kemal çokluklar ve büyük kalabalıklar içinde yapayalnız bir adam. Eli kalem tutmaya başladığından yazdığı sonraki bütün dönemlerine kadar o yapayalnızlık halinin devasa bir varoluşa dönüşümü doğa’ya olan tutku derecesindeki bağlılığı ile mümkün oluyor.
Bugünlerde okuduğum “Yeni Bir Edebiyat Keşfine Doğru”da İnsan’a dair çok isabetli bir tespit var. “İnsan, kadim problem. Doğa’nın yaban çiçeği. Kökünde hırs, arzu, yıkım olan bir çiçek.” Yazar zarafet gösterip “çiçek” demiş olsa da! Acımasız ve yok edicidir insan teki. Yaşar Kemal edebiyatıyla bu yokediciliğe bir karşı duruş ö(r)gütlüyor adeta.
Yaşar Kemal’in edebiyatında doğa, usta yazarın gözünden öylesine anlatılır ki; belki de kimilerine göre zerre kıymeti olmayan bir çalı dikeninin ana rahmi gibi bağrına gömülüp uyuyasınız gelir. Anavarza, Ceyhan Nehri, Yıldızlı Geceler tümüyle olanca sahiciliğiyle anlatılır.
Sanırım Yaşar Kemal’i büyük edebiyatçı yapan tam da budur.
Sempozyumda Yaşar Kemal'in insana, doğaya dair umudundan çokça söz edildi. Özellikle günümüzdeki olumsuzluklara bakınca Yaşar Kemal’in umudu bize ne anlatır?
Yaşar Kemal’in umudu sadece romanlarında değil! Geçtiğimiz yüzyıla veda ve yeni binyıla merhaba ya da manifesto olan “Bu Bir Çağrıdır” kitabındadır.
Der ki usta: “Kendime, Söze ve İnsanlık Onuru’na” sevdalı, yeminliyim. Üstelik bütün bunları ekoloji, çevre bilinci, doğayı ve doğal hayatı koruma gibi geçtiğimiz yüzyıl ve binyılın son çeyreğinde birçok doğa duyarlısının söylediği, yazdığı ve sahiplendiği yıllarda değil! 1950’li yıllarda yazmaya başladığı zamanlardan sürdürerek söyler ve yazar. Ve bu yazı macerasını da salt yazı ile yetinmeyerek şahsi aktivizmini de işin içine katarak yapar. Doğa’nın talanına karşı örgütlülükler ve eylemlilikler içinde de yer alarak…
Göç, yerinden edilme, savaşlara bağlı olarak zorunlu göç yine gündemdeyken, Yaşar Kemal'in mübadele üzerine romanları (Özellikle "Bir Ada Hikayesi") bizlere nasıl bir çıkış noktası gösterebilir?
Yeni bir dünya düzeni kurgusudur onunkisi. İnsan soyu sadece her bir şeyinden nasiplendiği doğaya karşı değil! Hemcinsine karşı da zalimliğini / acımasızlığını eline muktedir olarak fırsat düştükçe kullanagelmiştir çağlar boyu.
Yaşar Kemal’in tanık olduğu yıllardaki; Ermeni, Süryani, Rum, Keldani, Yahudi, Kürt ve diğer tüm Anadolu ve Mezopotamya coğrafyalarının kadim halklarının yersiz-yurtsuzlaşması korkunç bir “insanlık suçu” olarak edebiyatında vazedilmiştir.
İzmir Kültür Park’ta Mart 2022 tarihine kadar açık ve gezip dolaşılabilen Ahmet Güneştekin’in Hafıza-Yüzleşme-Mübadele Sergisi aslında Yaşar Kemal’in Bir Ada Hikâyesi’nde yazdıklarının görsel panoramasıdır. Yüzlerce kiloluk taş-mermer blokların arasında ezilen, aslında bir mülteci ya da mübadil bavulu değil! İnsan olanın bizzat kendisidir. Ya da adı “karayazı” olan bir teknenin yükü, aslında üstüste yığılı bavullar değil! Ege’nin derin sularından karaya vuran “Alan Kûrdî” bebeğin cesedidir. Ya da mübadil olarak sürülen yaban ellerde hasretle, buluşamama hâli ile ebedi yitiş yokoluştur.
Ve bu! Evet ve bu, olanca zulme karşı bir tek cümlecik sestir; ustanın “Zulmün artsın! Zulmün artsın ki tez zeval bulasın”. Çağrıdır bir anlamda zalimlere; sanmayın ki insan soyu yaptığınız kötülüklere suspus! Değil elbette. Korkun, mazlumların ahından, korkun demededir usta.
Zalimin zulmüne karşı etnik kimlikler, dini mezhepsel inançlar, farklı dilleriniz, renkleriniz sizi ayrıştırmasın, birbirinize düşürmesin demek ister usta edebiyatında tüm mağdurlara, mazlumlara…
Yaşar Kemal, savaşın sadece insanlar üzerindeki etkisine değil, doğa üzerindeki yıkıcı etkisine de ayrıntılı bir şekilde değinmiştir. Günümüzde savaşlar devam ederken, Yaşar Kemal'in barış temelli politik duruşu doğa ve insana dair neler söyler?
Takdir edilmeli ki üstat Yaşar Kemal sadece kendi kalesine çekilmiş, romanlarını yazıp başka da hiçbir işe karışmamış biri değil(di). Aynı zamanda insan onuruna yakışmayan her muktedir hükme, muhalefet şerhi koyan ve şerhini de dillendiren, dillendirdiğinde de gerekirse bedelini ödeyen bir adamdı. Sanırım olması gereken bu sorumlu aydın ve entelektüel duruşun, siyasi alanda da karşılık bulacağı bir tavır alışa ihtiyaç var, hem de ziyadesiyle…
Yaşar Kemal sempozyumunda bulunmak nasıl bir duyguydu? Sempozyuma, katılımcılara dair neler söylersiniz?
Yaşar Kemal adıyla anılan, yapılan ve yapılacak olan her program ya da etkinlikte elverirse yer almak benim için çok anlamlı. Bu sebeple sempozyuma konuşmacı olarak davete çok duygulandığımı özellikle ifade etmeliyim. Katılımcıların kimileri gerçekten çok kıymetli sunumlar yaptılar.
Sempozyum sanki akademisyen ağırlıklı olmuştu. Yazar, belgeselci, sinemacılardan biraz daha fazla katılımcı olabilseydi keşke. Sunumları yakın zamanda sempozyum kitabında yeniden okuyacak olmak da ayrıca çok kıymetli.
Sempozyum İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Yaşar Kemal Vakfı’nca düzenlenmişti. Keşke diğer şehirlerde de mesela Diyarbakır ve Van’da da yapılsa… (ŞD/AS)