Adalete erişimden yoksun bırakılan, sistematik şiddet mağduru üç kadın: Hülya, Serap ve Ezgi…
Üçü de ölümle burun buruna geldikleri anda hayatta kalabilmek için savunmaya geçmek zorunda kaldı. Şimdi ise “kasten öldürme” suçlamasıyla yargılanıyorlar.
Hülya H.: Kendi hayatını kurtarmak için çaresizce direndi
Hülya H., evliliği boyunca kocası Kadir Ö.’den fiziksel ve cinsel şiddet gördü. Defalarca şikâyetçi oldu, uzaklaştırma kararı aldı, ancak korunmadı. O karanlık gece, Hülya için bir ölüm kalım mücadelesine dönüştü. Mahkemede şöyle dedi:
“Bilgisayarda porno izliyordu. İzlediklerini bana zorla yaptırmak istedi. Direndiğimde bana işkence yaptı, boğazımı sıkmaya başladı. Astım hastasıyım, nefessiz kalıyordum. Çekmeceden bıçak aldım ve kendimi savunmak için salladım. Yere düştüğünde hâlâ bir şaka yaptığını düşündüm. Ama sonra ses vermedi. Polisi ve ambulansı aradım.”
Hülya’nın savunması mahkeme salonunda sessizlikle karşılandı. Ancak feminist avukat Selmin Cansu Demir, Hülya’nın bu duruma hiç düşmemesi gerektiğini vurguluyor:
“Eğer İstanbul Sözleşmesi ve 6284 No’lu yasa uygulanmış olsaydı, Hülya ne bu davada olurdu ne de kocası hayatını kaybederdi. Bu dava, kadının adalete erişiminin engellenmesi sonucu kendi hayatını savunmak zorunda kaldığı bir davadır.”
Serap Avcı: 12. kattan atılmaktan kurtuldu, şimdi yargılanıyor
Serap Avcı, yedi yıllık evliliği boyunca eşinden sistematik şiddet gördü. O karanlık gece, eşi Yasin Avcı tarafından 12. kattan aşağı atılmakla yüz yüze geldi. Hayatta kalabilmek için, bulduğu bir bıçakla eşine karşı koymak zorunda kaldı. Şimdi ise “kasten öldürme” suçlamasıyla tutuklu yargılanıyor.
Serap’ın hikâyesi, kadınların şiddetten kaçmaya çalışırken bile sistem tarafından suçlu ilan edilebildiğini gösteriyor. Feminist avukatlar ve kadın hakları savunucuları bu durumu şöyle özetliyor:
“Serap, hayatta kalabilmek için tek çare olarak kendini savundu. Ancak ne yazık ki kadınların yaşama hakkını savunması bile cezalandırılıyor. Bu dava, sadece Serap’ın değil, tüm kadınların adalet mücadelesidir.”
27 Kasım’da Küçükçekmece 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek davada Serap’ın hayatta kalmak için verdiği mücadelenin yasal bir meşru müdafaa olarak kabul edilmesi talep ediliyor.
Kadın örgütleri, Serap Avcı’nın tahliye edilmesi ve beraat etmesi için dayanışma çağrısında bulunarak tüm kadınları adliye önünde destek vermeye çağırıyor.
27 Kasım günü saat 13:30’da Küçükçekmece Adliyesi’nde Serap Avcı’nın ilk duruşması görülecek. Kadınlar, bir kişi daha eksilmemek ve şiddetsiz bir yaşam hakkı için bu davayı takip etmek üzere dayanışma çağrısında bulunuyor.
Ezgi C.: Defalarca şikâyet edilen tehditler ölümle son bulmadan önce durdurulmadı
Ezgi C., boşanma aşamasındaki eşi Sezgin C.’den sistematik şiddet ve ölüm tehditleri aldı. Çocuğunun güvenliği için uzaklaştırma kararı çıkardı, ancak bu karar defalarca ihlal edildi. Olay günü Sezgin, Ezgi’nin ailesini tehdit etmek için evlerine geldi. Ezgi, babasını korumaya çalışırken silahı eline almak zorunda kaldı:
“Sezgin, babamı dövüyordu. Silahı alırsa hepimizi öldürecekti. Hedef gözetmeden ateş ettim, başka çarem yoktu. Eğer yapmasaydım, babamı öldürecekti.”
Ezgi’nin bu eylemi, meşru müdafaa kapsamına alınmalıydı. Ancak hâlâ tutuklu yargılanıyor. Feminist avukat Arzu Sena Topuz, Ezgi’nin yaşadıklarının kadınların koruma taleplerinin nasıl karşılanmadığını açıkça gösterdiğini belirtiyor:
“Ezgi, öldürmek istemedi. Ancak kendini ve ailesini korumak zorundaydı. Koruma kararları zamanında ve etkin şekilde uygulanmış olsaydı, bu olay yaşanmayacaktı. Ezgi’nin eylemi, Türk Ceza Kanunu’na göre meşru müdafaadır ve derhal tahliye edilmesi gerekiyor.”
Hülya, Serap ve Ezgi’nin hikâyeleri, yalnızca bireysel trajediler değil, kadınların yaşamlarını tehdit eden erkek şiddeti ve adalet sisteminin çarpıklığını gözler önüne seriyor.
Feminist avukatlar, bu davaların sadece bireysel savunma değil, aynı zamanda kadınların adalet mücadelesinin bir parçası olduğunu savunuyor.
Kadın hakları savunucuları, bu davaların takipçisi olacaklarını vurguluyor:
“Kadınlar, hayatta kalmak için savunma yapmak zorunda bırakılmamalıydı. Sistem, kadınları koruma görevini yerine getiremediği için bu durumlar yaşanıyor. Hülya, Serap ve Ezgi’nin yaşadıkları, kadınların yaşam hakkı için daha etkin koruma ve adalet sistemine ihtiyaç duyduğunu açıkça gösteriyor.”
Kadınları koruyamayan sisteme karşı dayanışma
Bu üç kadının hikâyesi, kadınların meşru müdafaa hakkını kullanmak zorunda bırakıldığı ve bu hakka erişimde bile büyük zorluklar yaşandığını gösteriyor.
Hukuki mevzuat, uygulamadaki aksaklıklar nedeniyle kadınları korumaktan uzak. Bu adaletsizlik sona erene kadar kadın dayanışması, bu davaların en güçlü destekçisi olmaya devam edecek.
Adalet, bir kadının hayatta kalabilmek için savunmaya ihtiyaç duymadığı bir dünya inşa etmekle mümkün değil midir?
(EMK)