Cezaevinde bulunun bazı tutuklu gazetecilerin umudu, seçimde milletvekili seçilmek...
Seçilince de cezaevinden çıkmak...
Sadece böyle bir umut bile insanların hukuktan ne kadar umutsuz olduklarını gösteren acı bir gerçektir. Tutuklu gazeteciler ve diğer tutuklular özgürlükleri için, böyle bir hukuk sistemindeki seçim yasalarının tüm antidemokratik hallerine razı olmanın çaresizliğini ve umutsuzluğunu bir arada yaşıyorlar herhalde. Bir zamanlar eleştirdikleri, anti demokratik buldukları, 12 Eylül hukukunun ürünü olarak gördükleri tüm hukuksuzluklara "şimdi" razı olmak ve umut etmek!
Bazı gazetecilerin için milletvekili seçilmek gibi bir dertleri yok ama "tutukluluk " hallerinin bir an önce sona ermesini her geçen gün daha çok istedikleri ve her geçen gün hukuktan, yargıdan, adaletten ve hakkaniyetten umutlarını kestikleri de bir başka gerçek.
Herkesin "tutuklu" kalmadan yargılanma hakkı vardır. Hatta ve sadece bazı ağır suçluların korunması için istisnai olarak "tutuklama" kararı verilebilir ama bunun dışında tutuklama istisnadır. Bu istisna yasadaki kuralların doğru okunması, doğru yorumlanması ile uygulanır.
Aksi takdirde sırf "tutukluluk" hallerinin sürmesi yüzünden hakkaniyete aykırı bir cezaya maruz kalanların durumu kamuoyu vicdanını rahatsız eder.
Diyeceksiniz ki, kimin umurunda!
Anayasanın 19. maddesinde belirtildiği üzere; tutuklama, şüpheli veya sanığın, kaçmasını veya delilleri karartmasını önlemek amacı ile ve suç işlediği konusunda kuvvetli şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması halinde başvurulan bir tedbirdir. Sadece ve sadece belli bir süre kişi özgürlüğünün kısıtlanmasıdır.
Ancak zorunlu hallerde başvurulabilecek olan tutuklama kararı verilebilmesi için, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olgular mutlaka bulunmalıdır.
Tutuklama, gecikmenin tehlikelerinden korunmak zorunluluğu ile kabul edilen koruma tedbiridir. Tutuklanan suçlu değildir. Sadece sanık ve/veya şüphelidir. Tutuklama kararının verilmesi kişinin suçsuzluk karinesi ortadan kaldırılmış olmaz.
Bazı köşe yazarlarının ve onların politikacılarının dediği gibi, "suçsuz olsalardı tutuklanmazlardı" diyenlerin bir gün "tutuklanmalarını" ya da çok az bir süre bile olsa özgürlüklerinden zorla yoksun bırakılmalarını ister miyim? Hayır, istemem.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine göre "kimse keyfi olarak tutulamaz, alıkonamaz veya sürülemez". Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesinin 9. ve 10. maddelerinde kişi özgürlüğü ve güvenliği düzenlenmiştir.
Herkes kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu için hiç kimse keyfi olarak gözaltına alınmaya veya tutuklanmaya maruz bırakılmayacaktır. Sadece kanun tarafından belirlenmiş koşullar dışında kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz. Özellikle bir suç isnadıyla gözaltına alınan ya da tutuklanan kişi makul bir süre içinde salıverilme hakkına sahiptir.
Tutukluluk hali nedeniyle özgürlüğünden yoksun bırakılan her kişi; tutukluluk halinin hukuka/yasaya uygunluğu gecikmesizin karara bağlayabilecek ve eğer tutuklama kararı hukuka uygun değilse salıverilmesine karar verebilecek mahkemeye başvuru hakkına sahiptir.
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesinde hangi hallerde tutuklama nedenlerinin varsayılabileceği saymıştır. Şüpheli veya sanığın "kaçması" veya "saklanması" veya "kaçacağı şüphesini uyandıran" somut olguların bulunması gibi haller gösterilmiştir.
Ceza Muhakemesi Kanunu, ayrıca ve özellikle kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların elde edilmiş olmasını aramaktır. Yani yasada orantılılığa ve ölçülü olmaya açıkça yer verilmiştir. CMK m. 100/1 maddesinde "orantılılık ilkesi" düzenlenmiş ve "İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez" denilmiştir. Görüldüğü gibi bu noktada yargıcın takdir hakkı bile yoktur.
Yargılanmayı bekleyen kişilerin tutuklu olarak alıkonulmaları bir genel kural olmamalıdır.
Zaten Ceza Muhakemesi Kanununda "mecburi tutuklama" hali yoktur. Ama mahkemeler CMK'nun 100. maddesinde sayılan suçlardan birinin söz konusu olduğu hallerde gerekçe göstermeksizin "tutuklama" kararı vermektedirler. Bu kararlar hukuka aykırıdır. Salt 100. maddede sayılan "katalog" suçlardandır diye verilen tutukluma kararları yüzünden sanki bu madde "mecburi tutuklama" maddesi gibi uygulanmamalıdır.
Bu durum giderek, yargılanması istenilen veya suç isnadı altına giren insanlar için tutuklama kararı verilmesi mecburiyeti varmış gibi bir yargı pratiğine dönüşmüş durumda. En tehlikeli süreçlerden biri olarak kabul edilmesi gereken bu yargı pratiğinin yaratacağı sorunlar, çok daha tehlikeli sorunlara yol açar.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (m.5/1-c, 5/3), "Bir kimsenin suç işlediğinden şüphelenmek için yahut bir suç işlemesine veya suç işledikten sonra kaçmasına engel olmanın zorunlu olduğuna inanmak için makul sebepler varsa", yetkili hâkim önüne çıkarılmak üzere yakalanmasına ve hürriyetinden yoksun kılınmasına, tutuklanmasına imkân vermiştir. Yakalanan kişi, derhal hâkim önüne çıkarılmalıdır. Yine İHAS'de tutukların makul bir süre içinde yargılanma veya salıverilme hakları olduğunu (m. 5/3), yakalananların ve tutukların yakalama ve tutuklanmasının kanunsuzluğunu iddia ederek salıverilmelerini mahkemeden isteyebileceklerini (m. 5/4) kabul etmiştir.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, üye ülkelere R (80) 11 Sayılı tutukluluk hakkındaki Tavsiye kararında, tutuklamanın istisnai bir tedbir olarak kabul edilmesini, hiçbir zaman mecburi olmamasını ve ceza gayesi ile kullanılmamasını tavsiye etmiştir.
Bu tavsiyeye ne zaman uyulacaktır?
Ama biliyorsunuz yargı tavsiyelere uymaz, kendi bildiğini yapar. Zaten kimse yargıya emir ve talimat veremez ve hele, telkin ve tavsiyelerde hiç bulunamaz (!)
Tutukluluk halleri ve gazeteciler kimin umurunda ki, nasıl olsa yargı artık tam bağımsız ve tam tarafsız...(Fİ/EÖ)