Füsun Erdoğan'ın iletişim yasağı dönemi boyunca yayınlayamadığımız mektuplarını dizi olarak yayınlıyoruz.
Kasım ayını hiç sevmem!
Henüz başlarında olsa da, kış iyiden iyiye kendini gösterdi.
Gri gökyüzündeki tek hareket, yağmur damlaları ve damlaların havalandırmayı döverken çıkardığı ses.
Koğuş sakinleri battaniyelerin altına çekilmiş, bir şeyler uğraşıyorlar.
Yani herkes kendi dünyasına dalmış vaziyette.
Yağmurun sesini dinliyorum şu an!
"Acaba diyorum kendi kendime...
Hangi göğün altında olduğunu bilemediğim ömrümün göğünde de yağmur yağıyor mudur?
Yıllardır yağmurun yağmasını kendimize yapılan bir çağrı olarak kabul ettik.
Ve nerede olursak olalım bu çağrıya uyup birbirimize koştuk!
Ulaşmada da ellerimiz, ne beton duvarlar, demir parmaklıklar tanıdık, ne de kilometreler...
Anılar denizinde kulaç atıp, bitimsiz sohbetlere oturup, düşler kurduk.
Özlemlerimizi, umutlarımızı, düşlerimizi, acı ve yalnızlığımızı paylaştık yağmurla.
Yağarken dünyanın kirini, pisliğini temizleyen yağmurun, acılarımızı ve dertlerimizi de silip-süpürmesini istedim hep!
Sevgilinin dizelerine konup, iç posta yoluyla mazgaldan uzanan mektupla içimi ısıtmasının mutluluğunu yaşadım...
"Yalnızlığımda
Bir yağmur damlasına
Sığdırdım kendimi
Koynumda sen
Ellerin
Dudaklarında izi
Avuçların nerede" (İbrahim Çiçek, Gebze 17 Kasım 2009)
* * *
Yağmur susmak bilmiyor.
Sonbaharın hüznü, Kasım'ın çirkinliği, yağmurun şarkısı eşliğinde kâh anılara uzanıyorum...
Kâh gelecek günleri düşlüyorum.
Ama ne yaparsam yapayım, aralık bıraktığımız pencerenden yıllardır özlemini duyduğum toprak kokusu yerine, keskin aseton kokusu doluyor genzime.
Bugün süresiz dönüşümsüz açlık grevinin 60. günü.
O kritik eşikte günler su gibi akıp giderken koğuş ve hücreleri dolduran keskin aseton kokusu her geçen gün ölümün direnişteki tutsaklara biraz daha yaklaştığının habercisi!
Hastalar, yaşlılar ve çocuklar dışındaki tüm PKK ve PAJK'lı tutsaklar da açlık grevindeler.
Kürt siyasetçiler, gazeteciler, öğrenciler, avukatlar...
Onbine yakın tutsak açlık grevinde!
Birkaç gün önce akçık grevine başlayan Emine Ayna ve Özdal Üçer'e bugün BDP'li vekillerden Gültan Kışanak, Aysel Tuğluk, Sebahat Tuncel, Adil Kurt ve Süreyya Önder ile Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir de katıldı.
Tazyikli su, gaz bombaları, kitlesel gözaltı ve tutuklamalarla eylemlere saldırarak Kürt halının direncini kırmaya çalışıyor hükümet.
Ama na-fi-le!
Yalanın ve kara çalmanın çirkinliğinde debelenen hükümete isabetli bir yanıt oldu vekillerin süresiz, dönüşümsüz açlık grevi eylemine başlamaları.
Adalet Bakanı Erdoğan'ın yurtdışı seyahatinden dönmesini bekliyor!
Bir adım atmak, ölümleri durdurmak için.
Bardaktan boşanırcasına havlandırmanın betonunu döven yağmurun şarkısı eşliğinde.
Kulaklarımı dolduran:
"Bizim de günümüz gelecek" sözlerini direnişteki tutsaklarla paylaşmak için memleketin hapishanelerini dolaşıyorum bir bir.
* * *
Bu hafta sonu hayli yoğunum.
İletişim cezası nedeniyle gönderemediğim yazılarımı kontrol edip, zarfa yerleştirmeliyim.
12 Kasım pazartesi günü Kocaeli Tıp Fakültesi Hastanesi'ne yatacağım.
Ertesi gün de tiroit kanseri tanısı nedeniyle ameliyat olacağım.
Dilerim alınacak nodülde saptanan atipik hücreler iyi huylu çıkar.
Böylece bu hastalık illetiyle daha fazla uğraşmadan kurtulurum.
Hastalığın ne zaman musallat olduğunu bilmiyoruz.
Bildiğim tek şey 2011 yazında yapılan kan testleri sonucunda tiroite bağlı bazı kan değerlerimin yüksek çıkması!
Hoş bunu da tesadüfen öğrendik.
Test yapılmasını isteyen dahiliyecinin sonuçlara doğru dürüst bakmaması, hapishane doktorunun hastaneye sevk ettiği bir tutsakla ilgili sonuçlarla ilgilenmemesi.
Çok sık karşılaştığımız tipik bir sorun bu.
Test sonuçlarından bir fotokopi alıp, abime kontrol ettirmeseydim, bu durumdan kim bilir ne zaman haberdar olurduk?
Bu testler yapıldığında Kandıra 2 Nolu T Tipi Hapishane'de ikamet etmekteydim.
Test sonuçlarını sağlıkçıya sorduğumda: doktora gösterdiğini ve her hangi bir sorun olmadığını söylemişti.
Çoğu zaman en basit sağlık sorunlarını çözmek bile gerçekten sorun olabiliyor buralarda.
Bir yıl boyunca üç-dört ay arayla hastaneye gidebildim.
Teşhis konulması, biyopsi yapılması, ameliyat için gün alınması 15 aya maloldu.
Üstelik ameliyat için hastane ve ameliyat yapacak hekimi ayarlamak, işlemleri hızlandırmak için de; abim ve ablam hayli uğraşmak zorunda kaldılar.
Ayrıca bu hapishanedeki (Gebze) sağlıkçıların insani bakımdan ellerinden gelen her şeyi yaptıklarını belirtmezsem gerçekten bir haksızlık yapmış olurum.
Nihayet randevu alındı.
13'ünde ameliyat olacağım.
Böyle bir zamanda, bu türden bir hastalıkla savaşmak zorunda olmam; benim açımdan büyük bir şanssızlık.
Ama memlekette öyle günler yaşanıyor ki!
Emin olun insan dönüp kendisiyle uğraşmak gibi bir lükse sahip olamıyor.
En fazlasından bugün yazdığım gibi paylaşmak adına birkaç cümle, dilegelmiş birkaç sözcük yetiyor.
Dilerim haftaya cumartesi hastaneden güzel haberlerle dönmüş ve açlık grevinin taleplerinin karşılandığı ve direnişin bittiği haberiyle; umut dolu, sevinçli bir yazı yazmak üzere masama oturabilirim.
Haftaya görüşmek dileğiyle...
Sevgiyle ve dostlukla kalın. (FE/HK)
* Füsun Erdoğan, 10 Kasım 2012, Gebze Kadın Hapishanesi