Y. BAYRAMOĞLU'ndan
Vize Kuyruğunda Takılıp Sınırları Aşamamak
Konsolosluk
binaları ve içerisinde çalışanlar, ne kadar soğuk ve sevimsizler.
Bu soğuk ve sevimsiz yapılar ve bu yapılar içerisinde çalışanlar,
bana her seferinde sınırları hatırlatırlar. Aşılması zor, sorgulanması
imkânsız sınırlardır bunlar. Bu sebeple, tıpkı sınırlardaki
mayınlar ya da dikenli teller kadar iticidir her biri.
Haksızlık nedeni: Milliyet
Sınırları
aşabilmek hiç de kolay değil. Üstelik sınırlardan geçebilmek
için gereken vizeleri alma sürecinde, sırf kimliğinizden ötürü
hiçbir şekilde sorgulayamayacağınız muamelelere maruz kalabilirsiniz.
Haftalarca, hatta aylarca bekletilebilirsiniz; belgeleriniz görmezden
gelinebilir; sizden saçma sapan işlemler yapmanız istenebilir, malvarlığınızın
her bir detayını teşhir etmeniz beklenebilir; hamilelik testi yapmanız
gerekebilir, terslenebilirsiniz; üstelik hiçbir sebep gösterilmeden
seyahat etme hakkınız elinizden alınabilir. Karşı çıkabilmeniz
ya da hakkınızı aramanız pek mümkün görünmez.
Konsolosluklarda maruz kalınan aşağılanmanın, ırkınızdan, ten renginizden, cinsiyetinizden, cinsel yöneliminizden ya da fiziksel yapınızdan dolayı maruz kaldığınız aşağılanmadan/ötekileştirmeden/ayrımcılıktan hiçbir farkı yoktur. Çünkü buralarda maruz kaldığınız haksız muamelenin tek sebebi ait olduğunuz milliyettir. Doğduğunuz coğrafya, içinde yaşadığınız toplum, ait olduğunuz vatandaşlıktır… Sırf bu sebeple (Tıpkı cinsiyetiniz ya da ten renginiz nedeniyle başınıza gelebileceği gibi) sınırlar size kapanabilir.
Haklar kağıt üstünde
Hâlbuki İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 13. maddesinde bahsedilen ülkeden çıkma hakkından, dolayısıyla uluslar arası seyahat etme hakkından; 2. maddede belirtildiği gibi, sahip olunan vatandaşlığa, servete ve doğuştan gelen niteliklere bakılmaksızın herkes faydalanabilir. Üstelik 30. madde ile kesinleştirildiği gibi, bu hakların belirli bir devletin, zümrenin ya da ferdin elinden alınması söz konusu bile olamaz.
Maalesef bu
haklar, çoğu haklar gibi sadece kâğıtlar üzerinde var olurlar.
Çoğu haklar gibi, gerçekte sadece belirli devletler, zümreler ve
fertler bu haklara sahiptir. Aslında insan denilen şeyin sınırları
da bu devletleri, zümreleri ve fertleri kapsayacak şekilde daraltılmıştır.
Çağımızın düşünürü Judith Butler’ın dediği gibi, bu sınırlar
dışında kalanlar, “insan” tanımı dışında ya da “daha az
insan” olarak görülürler. Dolayısıyla, bu ve diğer tüm haklar
ellerinden kolaylıkla alınabilir. Diğer tüm insanlar, bu haksızlık
karşısında derin bir sessizliğe ve görmezliğe gömülebilirler.
Hâlbuki sınırlardan geçebilmek gerekir. Sınırlardan geçebilmek, bizi bağlayan, tutsak eden diğer sınırları aşabilmek için elzemdir. Sınırlar geçilebildiği sürece, kişiyi, kişinin içinde bulunduğu toplumu ve beraberinde tüm insanlığı bağlayan kördüğümleri çözebilecek fırsatlar doğar.
Kişi, hayatı boyunca, yaşadığı mahalleden çıkamayıp, bu mahallede saplanıp kaldığı sürece, diğer mahallelerin gerçekliğini tanıma ve yaşama imkânını kolay kolay yakalayamaz. Kendi mahallesinin gerçekliğinden çıkamadığı sürece, kendi mahallesini ve beraberinde tüm şehri ve tüm toplumu dönüştürecek olan aydınlanma gerçekleşemeyecektir.
İnsanlık sınırları aştıkça gelişiyor
İnsanlığa
ivme kazandıran tüm gelişmeler, sınırların aşılabilmesiyle olmuştur.
Tüm büyük düşünürler aynı zamanda hayatları boyunca ya da hayatlarının
bir bölümünde, öyle ya da böyle evlerinden çıkıp yola koyulmuşlardır.
Sadece düşünürler değil, sanata ve bilime yön veren hemen her
isim mutlaka şehrini ya da ülkesini çevreleyen sınırları geçmiş;
böylece zihnini ve yaratısını çevreleyen sınırları da aşabilmiştir.
Örneğin Desiderius
Erasmus, tüm Avrupa’yı etkileyen düşüncelerini, doğduğu Rotterdam’dan
çıkarak hayatı boyunca seyahat edebilmesi sayesinde geliştirmiştir.
Seyahatleri sırasındaki karşılaşmaları ve aldığı eğitimler
sayesinde, dinin düşünceler üzerinde kurduğu hegemonyaya karşı
çıkarak güzel sanatların ve bilimin yayılmasını savunabilmiş,
bunun için uğraşabilmiştir. Avrupa’da hümanizm, büyük oranda
onun çalışmaları sayesinde yeşerebilmiştir.
Erasmus’un bu çalışmalarına bir saygı duruşu olarak, Avrupa Birliği ve Avrupa Serbest Ticaret Topluluğu ülkeleri ile Türkiye’yi kapsayan; bu ülkelerdeki öğrenci ve öğretim görevlililerinin sirkülasyonuna imkân sağlayan değişim programına ERASMUS ismi verilir. Bu program sayesinde, tıpkı zamanında Rotterdamlı Erasmus gibi, öğrenciler ve öğretim görevlileri ufuklarını genişletebilecek eğitim alma ve seyahat etme hakkını elde etmekteler.
Ancak bu ve benzeri anlaşmalar elbette yeterli değil. Nihayetinde ülkeleri çevreleyen surlar tüm aşılmazlığıyla varlığını sürdürüyor. Bu surların kapıları kimilerine açıkken, kimilerine zorlukla açılır ya da tamamen kapalı kalır.
Yine ERASMUS
üzerinden örnek vermek gerekirse; bu anlaşmaya dâhil ülkeler arasında
sadece Türkiye’nin vatandaşları bu programdan yararlanabilmek için,
o soğuk ve sevimsiz konsolosluk binalarından izin almak zorundalar.
Sadece Türkiye’deki öğrenciler servetlerini, sicillerinin temiz
olduğunu, niyetlerinin gittikleri yerlerde kalmak olmadığını kanıtlamak
zorundalar. Üstelik sadece kendi sicilleri değil, tüm aile fertlerinin
sicilleri “tertemiz” olmalıdır. Eğer olur da akrabalardan biri,
bir şekilde karakola düştüyse, kapılar ebediyen yüzlerine kapanabilir.
Ya da ailenin serveti yeterli bulunmazsa, o kapıların açılması
çok güç bir hal alabilir.
Yani bir ERASMUS
öğrencisi hiç bir sorun yaşamadan kazandığı eğitim hakkından
faydalanabilirken, bir diğerinin kazandığı haklardan faydalanabilmesi
bazı koşullara bağlanmıştır. Yani, bu hakları sınırlandırılmıştır.
Üstelik yeri geldiğinde hiçbir sebep gösterilmeden, bu hakların
elinden alınması da söz konusu olabilir. Bunun tek sebebi ise bağlı
bulunduğu vatandaşlıktır. İşte bu ayrımcılıktır.
Günümüzde yaşasaydı Rotterdamlı Erasmus, o gün olduğu gibi bugün de sınırları rahatlıkla aşabilecekti. Ama Yunus Emre, sınırlardan geçerken epey zorlanacaktı, hatta kim bilir, o sınırları asla aşamayacaktı. (YB/EK)
YENER BAYRAMOĞLU YAZDI
İzdivaç Programında "Susturulan" Eşcinsellik, "Konuşan" Heteroseksüellik

YENER BAYRAMOĞLU'NDAN
Kurban Bayramı ve Çocukların Aydınlanışı

YENER BAYRAMOĞLU YAZDI
Geçmişle Yüzleşmek, Bugünü Aklamak

YENER BAYRAMOĞLU'NDAN
Ramazanda İktidarın Pekiştirilmesi

YENER BAYRAMOĞLU'NDAN
Fatih Ürek ve Aydın'ın Cinsiyet Performansı
