Vasiyetiydi… Bir bahçenin küçük bir köşesinde siyah küçük taşlar üzerine yazılı isimler…
Yıl 1996…Çetin Altan’ın vasiyetini gazeteci Nilgün Cerrahoğlu yaptığı röportajda şöyle aktarıyordu:
“Çetin Altan’ın bir “ricası” var. Bunu “vasiyetini” sorduğum zaman üstüne basa basa söyledi: Bir “lanetliler bahçesi” istiyor.
“Bu ancak demokrasiye inanan, demokratik hükümetler işbaşına geldiği zaman yapılabilir” dedim ona.
“Hayır” dedi. Basın da yapabilir. Hayatını bu işle özdeşleştirmiş, mesela senin gibi insanlar. Merak eder, bir dosyaya bakar. Kemal Tahir dosyası 14 yıl, o insanı hangi yargıç mahkûm etmiş? Bir bahçenin bir köşesine, küçücük bir siyah taş. Üstüne o yazarı mahkûm eden hâkimin ismi, savcınınkini de yanına. Bunlar lanetli insanlardır. Kendi değerlerini imha etmişlerdir çünkü. 14 senesini almışlardır Kemal Tahir’in…”
Gazeteci Nilgün Cerrahoğlu, Çetin Altan’la basın özgürlüğü, sansür ve iktidar üzerine “Gazeteciler Bayramı” vesilesiyle yaptığı bu röportajı “Vasiyetim: Lanetliler Bahçesi” başlığıyla Milliyet Gazetesinde yayımlanmıştı ( N.C. “Aynanın İçindekiler”, Milliyet, Pazar 28 Temmuz 1996).
Nilgün Cerrahoğlu, Çetin Altan’ı 23.1.1997 tarihli “Çetin Altan’la Beraber Yargılanmıştık” başlıklı yazısı ile sonsuzluğa uğurladı. 18 yıl önce kaleme aldığı ve yeniden yayımlanan bu yazısını çok önemsememiz gerekiyor ( Cumhuriyet. 24.10.2015).
Çünkü ne neyin ne olduğunu sorgulamamak üzerine eleştirisini 18 yıllık yazısıyla paylaşan Cerrahoğlu, ceza davasına konu olan söyleşide yer alan Çetin Altan’ın vasiyetininkimse tarafından sorulmadığından yakınıyor. Çok haklı… O yıllarda herkes sadece bu yazıdan dolayı açılan ceza davasını sormuş ve kimse Çetin Altan’ın başka ne söylediğini sormamış.
Söyleşide geçen Çetin Altan’ın “ Ben istiyorum ki devlet çete olmaktan çıkıp hukuka otursun. 50 senedir yazıyorum. Hiç etkilenmiyor. Ama 50 sene daha dursam, gene yazarım. Çünkü yazıyı seviyorum. Elimde olmayan şey” demiş.
Savcılık “Ben istiyorum ki, devlet çete olmaktan çıkıp hukuka otursun” cümlesinden yola çıkarak Çetin Altan ve Nilgün Cerrahoğlu hakkında ceza davası açıyor. Suç, eski TCK’nın 159 uncu (şimdiki 301) maddesinin ihlali.
Yani, Türklüğü, Cumhuriyeti, Büyük Millet Meclisini, Hükümetin manevi şahsiyetini, Bakanlıkları, Devletin askeri veya emniyet muhafaza kuvvetlerini veya Adliyenin manevi şahsiyetini alenen tahkir ve tezyif edenler altı aydan üç seneye kadar hapisle cezalandırılma istenmiş. Ve henüz bu maddede değişiklik yapılarak, maddede sayılan “organları veya kurumları tahkir ve tezyif kastı bulunmaksızın, sadece eleştirmek maksadıyla yapılan yazılı, sözlü veya görüntülü düşünce açıklamaları cezayı gerektirmez” şeklindeki 2002 yılı değişikliğinin yapılmadığı yıllar…
Hatta ve hatta Çetin Altan ve Nilgün Cerrahoğlu yargılanırken 4 Kasım 1996 tarihinde Susurluk kazası henüz olmamış bile…
Sözlerin sahibi Çetin Altan ve tabi Nilgün Cerrahoğlu da söyleşiyi yapan gazeteci olduğundan her ikisi hakkında Türkiye Cumhuriyeti’ni neşren tahkir ve tezyif ettiği iddiası ile ve aynı suçlama ileri sürülerek ceza dava açılmış ve yargılama sonunda haklarında beraat kararı verilmiştir. Karar temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.
Yazının bütünü dikkate alan ve Çetin Altan’ın görüşlerini fevkalade iyi değerlendiren yargıçlardan oluşan Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi 20.1.1997 gün ve E.96/476 ve K. 97/ 8 sayılı beraat kararının gerekçesinde şöyle demiştir:
“Düşünce açıklama ve eleştiri, demokrasinin ve uygarlığın gereğidir. Düşünce açıklama özgürlüğünün varlığı, çoğunluğun inandığı ve iktidarı kullananların dile getirdiği görüşlerin söylenebilmesiyle değil, bunlardan farklı belki de bunlara zıt düşüncelerin de ifade edilebilmesiyle anlaşılır. Farklı düşüncelerin ve çok sesliliğin tahammül ve hoşgörü ile karşılanması, yanlışların düzeltilmesi ve toplumun daha ileri ve çağdaş çizgilere ulaşması yolunda bir adım teşkil eder. Hukuk devletinin hâkim olduğu demokratik bir toplum hayatının asıl teminatı, toplumun duyarlılığında ve yurttaşların bilinç ve iradesindedir.
Bu ilkeler açısından bakıldığında davada sözü edilen söyleşide konuşan Çetin Altan, topluma ve devlete dair iyileştirme dilekleriyle birlikte düşünce ve eleştirilerini belirtmekte, doğru bulmadığı tavır, görüş ve uygulamalara karşı tepkisini dile getirmektedir. Toplumun duyarlı olması devletin tamamıyla hukuka uygun işlemesi gereğini vurgulamaktadır.
Hemen işaret edilmelidir ki çok sesliliği kabul edince tepki ve düşüncelerin ifade tarzlarında da farklılıklar olacağını kabul etmek gerekir.
Dava konusu söyleşi bütünü nazara alındığında söyleşi yapılan kişinin düşüncelerini açıklaması ve doğru bulmadığı görüş ve uygulamalara karşı eleştiri ve tepkisini dile getirmesi niteliğinde olduğu kabul edilmiş ve iddia edilen suç kastı ile hareket edildiği sabit görülmemiştir.”
Prof. Dr. Fazıl Sağlam, bu beraat kararını “Yargı Hakkında Bilmediklerimiz” başlıklı yazısında; ifade özgürlüğü bakımından AİHM kararlarına paralel özellikler taşıyan ilginç bir örnek karar olarak değerlendirmiştir. Çok haklıdır. Hatta Türk Ceza Kanunu’nun 159. maddesinde henüz madde kapsamını daraltan değişiklik yapılmadan önce verilmiş olması bakımından da kararın öneminin altını çizmiştir. Sayın Sağlam’a göre yargıçlar kararlarıyla konuşur sözü için en iyi örneklerden biridir bu karar!
Çetin Altan’ın dedikleri, günümüzde gün gibi ortada. Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesinin kararını yazan ve gerekçelendiren Mahkeme Başkanı Yargıç Ali Güzel ve adını anımsayamadığım iki yargıcımızın gerekçelerine, akıllarına ve görüşlerine sağlık…
Demek ki Çetin Altan’ın “Bir bahçenin bir köşesine, küçücük bir siyah taş. Üstüne o yazarı mahkûm eden hâkimin ismi, savcınınkini de yanına” vasiyetindeki “Lanetliler Bahçesinde” bu yargıçlarımızın adları siyah taş üstüne yazılmayacak…
Ama “Ben istiyorum ki, devlet çete olmaktan çıkıp hukuka otursun” diyen Çetin Altan için cezalandırma isteğiyle iddianame yazan, talepte bulunan savcıların adları küçük siyah taşlar üzerine yazılacak…
Bir bahçenin küçücük bir köşesine küçük siyah taşlar üzerine yazılı yargıç ve savcı isimlerinin yer aldığı “Lanetliler Bahçesi” Çetin Altan’ın vasiyetidir.
Bundan böyle Çetin Altan’ın vasiyetindeki gibi bir küçücük bahçe olabilecek midir acaba?
Acaba Çetin Altan’ın “Lanetliler Bahçesi” vasiyetini gazeteciler yerine getirebilirler mi? (Fİ/EKN)