İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu liselerde yoğunlaşan kantin boykotları üzerine, örgütlerin liseli avında olduğunu buyurdu.
"... Olayın başlangıcında üç kişi var, iki tanesi öğrenci değil. Bir tanesi öğrenci, sonradan onlara bir öğrenci daha katılıyor. Bunun üzerine talimat verdim; hem o okul kantini hem de tüm İstanbul'daki kantinleri incelemeye aldık. Kantinlerden kaynaklı sıkıntı yaşanmasını istemiyorum."
Açıklamanın meali ise; "aslında kantin fiyatlarının fazla olması, öğrencilerin polis otosuna bindirilip dövülmesi ve gözaltına alınması sorun değil; ancak bunu fırsata çeviren örgütler var, o sebeple kantinlerin fiyatları biraz indirmesi lazım!"
Yahu gerçekten kantin fiyatları fazla gelmiş olamaz mı? Birileri haklarını aradığında, beğenmediği durumlarda protesto ettiğinde daima altında çapanoğlu mu arayacağız?
Dikkat edilecek olursa, klasik jargonlar terk edilmemiş; yine bir dış mihrak vurgusu yapılmış. Nasıl da belli hepinizin aynı eğitimlerden geçtiği! Ya arkasında örgüt vardır, ya içlerinde işçi veya öğrenci olmayan vardır veyahut arkalarında başka ülkeler vardır. Keşke bu konuşmaları aynaya bakıp yapsanız bir de!
Aslında mesele solun hayatın hiçbir alanında nefes alamamasını sağlamaktır. Bütün devlet mekanizmaları benzeri düşünen tarikat, cemaat ve Kemalist locaların elinde olduğu için, ortak düşmana benzeri tepkileri göstermeleri gayet normaldir.
Hadi diyelim bu seferlik bu bölücü kantin faaliyetini fiyatları indirerek boşa düşürdünüz, sonraki taleplerde ne yapacaksınız Vali Bey! Parasız eğitim ve ulaşım talepleri arttığı zaman ne yapacaksınız? O talepleri nasıl boşa düşüreceksiniz?
Ne de olsa sana inananlar var, at atabildiğin kadar!
"Terör örgütü 'Öz savunma gücü' yapılanması ile kentte lise gençliğini protestolar ve olayların içine çekmeye çalışıyor. Bazı radikal sol örgütlerle işbirliği de yaparak lise gençliğine protesto ve boykot zemini yaratmaya çalışıyorlar. Liselileri tahrik etmeye çalışıyor. Sarıyer Behçet Kemal Çağlar Lisesi'nde yaşanan kantin protestosunu da bu yönden titizlikle inceliyoruz."
Yahu bu nasıl bir saptırmadır! İnsanda azıcık utanma olur, durup düşünür, acaba halkımız buna da inanır mı diye. Ama o kadar pervasız bir yönetim anlayışı var ki umurlarında bile değil gerisi. Liselerdeki kantin boykotu ile Öz savunma gücünü nasıl bağlantılı hale getirebilirsin! Kaldı ki; (sizin üslubunuzla velev ki) gençler örgütlü olsalar ne çıkar bundan? Mevzu bahis örgütlerin hangileri illegal ki! Dev-Lis, Genç-Sen, Öğrenci Kolektifleri, LAF, TKP'li Öğrenciler vb. Ne hakla ısrarla künyesi belli olan kurumları illegal ilan edersiniz?
63 Yıl Yetmez İdam Edin onları!
Ankara'da "Sınavlar kalksın dershaneler kapatılsın" pankartı açan sekizi liseli, 19 SDP üyesi genç için açılan davada 18 yaşından büyük olanlara yedi ayrı suçtan 63'er yıla kadar; sekiz liseli için ise altışar yıla kadar hapis cezası isteniyor.
Ne güzel bir ülke değil mi burası! Bir tarafta domuz bağı ile onlarca kişiyi işkence yaparak katleden askeri kanat sorumluları tahliye ediledursun, diğer taraftan en insani ve demokratik taleplerini dile getiren gençler önce öldüresiye dövülsün ve taciz edilsin, sonra iki gün tutuklu kalsın, yetmesin 63 er yıl hapsi istensin. Sahi ya neden asıp kurtulmuyorsunuz şu gençleri?
Gençleri legal alandan itiyorsunuz
Bu baskılamanın en doğal sonucu gençlik hareketinin legal faaliyet alanını terk etmesi olacaktır. Baksanıza en demokratik eylemliliklere bile tahammül yok, herkes her an örgüt üyesi ilan ediliyor. Her kim ki doğru bir politik hamle yapar ise tez elden illegal örgüt ilan edile! Merkezi bir ferman alınmış gibi başbakanından içişleri bakanına, valisinden emniyet müdürüne, tümü aynı jargonla baskılama yapmaya devam ediyor. Fizik kanunları gereği bu baskı bir yerden patlamaya neden olacaktır. O gün geldiğinde zaten diyecekleri hazır: "Ülkemizin huzurunu bozmaya çalışan dış mihrakların maşası bunlar..."
Siz hangi örgüttensiniz?
İyi de paşam bütün bu ahkâmları kesen, ithamlarda bulunan, iftira atan, halkı kandıran, ABD ve İsrail ile işbirliği yapan, memlekette satılmadık yer bırakmayan, altında 300 bin TL'lik arabalarla gezen komşusu açken tok yatan sizler hangi örgütlerdensiniz? Nakşibendî Tarikatı mı, Fethullah Cemaati mi yoksa İsmail Ağa veya Süleymancılardan mısınız? Birçoğunuz Komünizme Karşı Mücadele Dernekleri ve Milli Türk Talebe Birliği (hatta bir kısmınız AK Genç) üyesi değil misiniz? Bunlar örgüt değil de nedir?
Sizin jargonlarınızla gidelim.
Dış İşleri Bakanı Ahmet Davudoğlu kimdir? Biz seçmedik O'nu, ama bütün Dünya'da bizi O temsil ediyor. Milletvekili değil (dış mihrak), tıpkı Kemalistlerin Kemal Derwish'i gibi!
O kadar esip gürlüyor sizin iktidarınız İsrail'e karşı, ne oldu peki! Hangi anlaşmayı feshettiniz, hangi ambargoyu uyguladınız, hangi karşılığı verdiniz! Biz bilmiyor muyuz hepsinin bir tiyatrodan ibaret olduğunu? Sizlerin asla kesemeyeceği bir göbek bağı vardır ve bu bağ 1920'lerde kurulmuştur. Bu yüzden bu dış mihrak jargonunu sizler kullanınca gerçekten komik duruma düşüyorsunuz haberiniz olsun.
Vali Bey; senden önceki vali Muammer Güler üç sene boyunca 1 Mayıs'ları zehir etti, İstanbul'u savaş alanına çevirdi, 2010 yılında kendisi kışkırtmayınca olaysız geçti ve öne sürdüğü tezi çürüdü. Ne oldu peki, istifa mı etti, tenzil-i rütbe mi aldı yoksa terfi-i rütbe mi aldı? Kamu Düzeni ve Güvenliği Teşkilatı'na Müsteşar oldu. Dönemin Emniyet Müdürü aşağı kalır mı; Osmaniye'ye vali oldu. Devletimiz yapılan hizmeti asla unutmaz!
Hrant Dink'i bizzat makamına çağırıp MİT ile birlikte tehdit eden dönemin İstanbul Vali Yardımcısı Ergun Güngör değil miydi?
Okullardaki çeteler sizin için sorun değil mi?
Gençlik muhalefetine yönelik bu tür açıklamaları yapanlara bakınız; kesinlikle asli sorun olarak okullardaki ve sokaklardaki çeteleşmeyi, yozlaşmayı, fuhşu, uyuşturucuyu vs. görmezler. Memleketin en tehlikeli meselesi Sol'dur onların cephesinde.
Okul önlerinde torbacılar bekler, kafa tokuşturur, yol keser, haraç keser, kadınları taciz eder, öğretmen döver veya bıçaklar vb. Bütün bunlar nedense bir türlü gündeme getirilmez. Çünkü kurcalanırsa arkasından gerçekten örgütler(!) çıkar.
Fuhşa zorlananların yaş ortalaması 12 civarına düşmüşken, esrar artık alenen sigara gibi her yerde içilebiliyorken, kokain ve haplar liselerde yaygınlaşmışken; Vali kalkmış kantin boykotu yapanlarla uğraşıyor. Bir gariplik yok mu sizce de?
"Yeter ki gençler sorgulamasın, haklarını aramasın, bilinçlenmesin, siyasete (kendileri dışındaki) bulaşmasın da ne yaparsa yapsın." Şeklinde değil midir genel kanaat?
Vatandaşlık ve Demokrasi Dersi'ne ne gerek var ki!
Madem bu kadar faşist bir dönem açtınız, bizlere yaşama şansı dahi tanımayacaksınız, eski yöntem ve jargonlarla devam edeceksiniz; o halde özgürlük savunucusu demokratlar gibi davranmaya devam etmeyiniz!
Vatandaşlık ve Demokrasi diye bir ders eklendi müfredata ve İstanbul'da iki pilot okulda işlenmeye başladı. Dersin içeriği ise tam bir komedi! Öğrenciler haklarını bilecek, icabında hakkını arayacak, protesto yöntemlerini tartışacak ve hatta yumurta bile atmayı düşünebilecek. Alın size terörist yuvası!
İktidar bunun farkında değil mi ki AB'ye uyum çerçevesinde böyle bir dersi (risk) göze alıyor? Aksine risk değil kendi yedeğini yaratma projesidir amaçlanan. Epey bir süredir iktidar - muhalefet ikilemi bu saikle işleniyor ve sistem kendi muhalefetini yaratıyordu. Bakış açısı şudur: "Bu ülkede komünistlik yapılacaksa onu da ben yaparım!"
Dikkat edin örgütler çocuklarınızı yemesin!
"Sağlıklı düşünme ve araştırma yeteneğini henüz kazanmamış, kendisine verilen değeri kabullenmeye hazır, bir geçiş dönemi içinde bocalayan liseli gençlerin, terör örgütlerinin iştahını kabarttığını" iddia eden Vali, örgütleri bilinçaltından canavar gibi lanse etmeye çalışmış ve aslında ailelere korku salmaya çalışmıştır.
Peki, ama sizler neden bebek yaşta çocukları cemaat evlerinde, kurslarda, tarikatlarda, devlet okullarında ve aslında hayatın neredeyse tamamına yakın bir kısmında örgütlemeye çalışan ve iştah kabartan örgütler olmuyorsunuz? Nadiren de olsa sizlerin yalanlarınıza inanmayan ve tahammül etmeyenler mi sıktı bu kadar canınızı?
Kıyma makinesi gibisiniz! Aradan kaçan, kurtulan sert et veya kemik parçası var mı onun derdindesiniz.
Çocuğunu da al git!
Vali hızını alamayıp cinayeti örtbas etme mücadelesine omuz veriyor. Polis darbeleri ile çocuğunu kaybeden kadın eylemci de kantin boykotları gündeminin arasına sıkıştırılıyor. Ne de olsa o üniversite öğrencisi değil, dershaneye giden (dış mihrak) bir öğrenciydi.
"Görüntüler açık. İlçe Emniyet Müdürüne ilk vuran kişi, çocuğunu düşürdüğünü söyleyen kadın. Gaz sıkılınca kaçıyor. Daha sonra hastaneye karın ağrısı şikâyeti ile gidiyor. Hastanede çekilen ultrasonda çocuk düşürdüğü ortaya çıkıyor." diye bir açıklama yapıyorsa biri, ya o cinayeti yapanları korumaya çabalıyordur ya da talimat gelmiştir, aktarıyordur.
Ananı da al git!
Bakın gözünüz aydın, Tayyip Erdoğan'ın arkasında örgüt aradığı çiftçi Mustafa Kemal Öncel'in "anası" Ümmü Öncel hayatını kaybetti. Hatırlayalım ne olmuştu o gün: "Anamız ağladı sayın başbakan!" demişti çiftçi ve karşılığında başbakandan "Ananı da al git!" şeklindeki epilepsi belirtisi çıkış gelmişti. İşte çiftçinin arkasındaki güç bugün tehlike olmaktan çıkmıştır.
Mustafa Kemal Öncel ve tüm emekçi halkın başı sağ olsun.
Sonuç Olarak
Buna benzer baskılamalar arttıkça mücadelenin azalacağına inanmaları büyük bir gaflet olacaktır. Dünyanın hiçbir yerinde baskılar kitleleri yıldıramamış, sindirememiş ve yok edememiştir.
En acısı ise yoğun bir kirletme çabasıdır. Genel yaklaşımları "Çamur at izi kalsın!" olduğu için dezenformasyonu asli yöntem belirlediler ve yoğun bir karalama kampanyasını başlattılar. Kim peki bunlar? Devlet mekanizmasının kalıcı sahipleri, nemalananlar; Nakşibendîler, Fethullahçılar ve Kemalistler... Hepsi bir fidanın gül açmayan dikenli dallarıdır.
Artık Yeter! Edi Bese! Kirletmeyin siyaseti.
Dokunmayın liselilere! Dokunmayın üniversitelilere! Dokunmayın işçilere! Dokunmayın çiftçilere! Dokunmayın sosyalistlere! Dokunmayın yurtseverlere! (TD/EÖ)