Nasıl ki tohum, bir taş çatlağında ya da taşı çatlattırarak filizlenip kendine yaşam alanı yaratabiliyorsa, umut da en zorlu koşullarda bile insanın kendine yaşam alanı yaratmasını sağlar.
Nasıl ki tohum, potansiyel enerjisiyle kabuğunu çatlatarak kendi boyutunu kat be kat aşan boyutlara ulaşabiliyorsa, umut da potansiyel enerjisini açığa çıkardığı insanı, normal gücünü kat be kat aşan güce ulaştırır.
Nasıl ki tohumun yüzü güneşe dönükse ve sürgünleri güneşe doğru uzuyorsa, umudun yüzü de aydınlığa dönüktür ve umut, insanı aydınlığa doğru koşturur.
Nasıl ki tohum meyve verebiliyorsa, umut da meyve verir.
Zayıf noktaları da aynıdır umut ve tohumun.
Nasıl ki tohum, yalancı baharlara aldanarak çiçek açabiliyor ve açtığı çiçekler ayazda kırılıp dökülebiliyorsa, umut da yalancı baharlara aldanabilir ve insanda kırılıp dökülmeye sebep olabilir.
Polonyalı şair Tadeusz Borowski, kendi Auschwitz deneyimini anlatırken, “Hiçbir zaman umudun insandan bu kadar daha güçlü olduğu görülmemişti ve hiçbir zaman da umut bu kadar kötülüğe neden olmamıştır… Bize umudumuzu yitirmememiz öğretilmişti, işte bu yüzden gaz odasında ölüyoruz,” demiş.
Yine de tercih, umut olmalı; varsa, hamhayali budanmalı.
Zira tohumsuzluk çölü, umutsuzluk karanlığı vadeder.
(AB/Lİ/VC)