Almanya'nın başkenti soğuğuyla tanınsa da Uğur Yücel'in "Soğuk" adlı filmi bir kış fırtınası gibi Berlinale seyircilerinin içini titretti.
Kars'ın karlı fonundan bir çığlık gibi yükselen ve buram buram erkek egemen Anadolu kokan filmin galasının memleketin dışında yaşayan en kalabalık Türkiyeli nüfusun bulunduğu ülkede yapılması manidardı.
63. Berlin Film Festivalinde 13 Şubat Çarşamba akşamı yapılan gösterimin sonunda yönetmen en başta olmak üzere, filmin övgü hak eden fotoğraf yönetmeni, prodüktörü ve birbirinden başarılı oyuncuları, aralarında Türkiye Cumhuriyeti'nin resmî temsilcilerinin de bulunduğu seyircilerce hararetle alkışlandı.
Kars'ta kadın olmak
Kars'ın geleneksel aile düzeninde erkeklerin gönüllerini eski Sovyetler Birliği'nden gelen kadınlarla eğlendirmelerinde bir beis görülmemektedir. Filmin esas karakterlerinden birinin eşi üçüncü çocuğuna hamileyken bir diğeri evlenmek üzeredir. Hayatın zaten zor şartlarda sürdürüldüğü bölgede kadınların söz hakkı kısıtlı, erkeklere tanınan imtiyazlar ise sonsuz gibidir.
İktidarlarının tartışılması mevzubahis olmadığı gibi, cinsel yetersizliklerinin ifade edilmesi aşırı şiddete başvurmaları için yeterli mazeret teşkil etmektedir. Özellikle fuhuş sektöründe çalışan "Çeçen katilleri"nin soyundan olanların zaten hiç şansı yoktur. Girift olaylar örgüsü gittikçe karışık bir hal alır...
Yücel'in olgunluk eseri mi?
Kendisine Çehov'un Üç Kızkardeş'ini hatırlatan aynı adlı üç kadınla Trabzon'da yıllar önce karşılaştığında eski tiyatrocu Uğur Yücel senaryosunu yazmaya koyulmuştu. Geçen seneler içinde bir oya gibi işlendiği belli olan yapımın hikâyesi birbirinden farklı karakterlerle zenginleştirilmiş, her birinin kişiliği seyirciye yeterli tüyolar verilerek yansıtılmış: insanda şefkat uyandıran sahneler kadar nefret ve tiksinti yaratanlar da yeterince güçlü. Bir belgesel kadar gerçekçi, bir edebiyat eseri kadar doyurucu film, görüntüleri, temposu ve duygusuyla seyirciyi sarsıyor. Valeria Skorokhodova'dan Cenk Medet Alibeyoğlu'na, Şebnem Bozoklu'dan A. Rıfat Şungar'la Ezgi Mola'ya tüm kadro ödüllük performanslar sergiliyor.
Yurt dışındaki Türkiye imajı
Günümüzde yok olmaya yüz tutmuş başlıca özelliklerden olduğuna inandığım centilmenlik Uğur Yücel'e göre Berlinale'nin Panorama bölümünün yöneticisi Wieland Speck'e atfedilebilecek bir meziyet. Filmin galasında, eser perdeye yansıtılmaya başlamadan sahneye çıkmaya hiç niyeti olmamasına rağmen Yücel, Speck'i tam da bu özelliği yüzünden kıramadı ve ilk adı "Sessizlik" olan filmini kısa da olsa bir konuşmayla tanıtmak zorunda kaldı.
Filmin sonunda hikâyenin ağırlığından dolayı çok kuvvetli bir alkış kopamamasına rağmen Yücel ve ekibi sahnedeki yerini alınca seyirciler eserin yaratıcılarına şükranlarını sunabildi.
Özellikle kendi memleketlerinden farklı din ve kültürün hâkim olduğu ülkelerde kendi ananelerine fazlasıyla bağlanan azınlıklardan Avrupa'daki Türkiyelileri çeşitli tarikatların etkilendiği de malum. Dolayısıyla filmin anavatanı dışında en derinlemesine anlaşılacağı platformlardan biri de gurbet vatan Almanya.
Fakat salonda bulunan Ankara kökenli bir genç kadın, kadına yönelik şiddetin tartışılması gereken bir gerçek olduğunu ifade etmekle birlikte uluslararası arenada gösterilen filmin Türkiye hakkındaki imajı sabitleyebileceğine dair tasasını belirtmeden de edemedi.
Dışişleri Bakanlığı temsilcilerinin varlığı salona belirli bir ağırlığın hâkim olmasına sebep olduysa da filmde Fincan karakterini oynayan Şebnem Bozoklu, yönetmenin kendisine söz hakkı tanımasıyla gerçeklerin saklanması yerine ortaya çıkarılması gerektiğini belirtti, sinemanın görevlerinden birinin bu olduğunu hatırlattı. Toplumun insan davranışlarını dikte ettiği, özellikle kadının birey olmakta zorlandığı Anadolu hakkında fazla bilgisi olmayanlara soru cevap kısmıyla yeterli enformasyon verilmiş midir bilemiyorum ama Uğur Yücel'in iletmek istediği mesajın amacına ulaştığı kesin. (MT/HK)
* Fotoğraf: Cüneyt Karadağ – Berlin / AA