Bildiğiniz gibi, geçtiğimiz hafta Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin (TBMM) açılışının 90. yıl dönümü kutlamaları çerçevesinde Meclis'te "90. yılda 90 Belge" isimli bir sergi düzenlendi. Sergiye, sunuş konuşmasını yapan yönetmen Sinan Çetin damgasını vurdu. Çetin, kısaca Türkiye'nin kendi çocuklarını öldürdüğünü anlatmaya çalıştı. Dünyada çocuklara adanmış tek bayramın sahibi Meclis'in Başkanı Mehmet Ali Şahin de kim olursa olsun güvenlik gereği çocukların da öldürülebileceğini savundu. Çetin hakkında şimdilik bir dava açılmış değil, ama açılırsa şaşırmayacağız. Zira, geçtiğimiz yıl sanatçı Bülent Ersoy, "Oğlum olsaydı askere yollamazdım" demiş ve sanatçı soluğu savcının huzurunda almıştı.
Türkiye, öteki çocuklarıyla yüzleşmekten korkuyor. "Bugün 23 Nisan neşe doluyor insan" marşını, daha da önemlisi her sabah okullarda "Andımız"ı talebelerine ezberleten Türkiye'nin resmi eğitimden geçmiş ya da bu eğitimi es geçmiş çocuklarıyla başı büyük belada.
Neden?
Türkiye'nin sosyal nedenlerle sokaklarda yaşayan, siyasi nedenlerle dağlara çıkan, polise taş attıkları için hapislere tıkılan çocukları var.
Türkiye'nin, 17 yaşındayken idam edilen Erdal Erenleri, 12 yaşındayken 13 kurşuna dizilen Uğur Kaymazları, okul panosuna "Savaşa hayır" bandını astığı için hakkında dava açılan N.A'ları, okul duvarına "Kahrolsun faşizm, işkenceye hayır" yazdıkları için işkence gören Manisalı Çocukları var.
Türkiye'nin, Lice'de koyun otlatırken havan mermisiyle vurulan Ceylanları var...
Türkiye'nin 23 Nisan Çocuk Bayramı'ında dipçikle öldüresiye dövülen Seyfileri var...
Türkiye'nin gösterilerde kurşuna dizilen Diyarbakırlı çocukları var...
Selendi'den Gördes'e Roman çocuklarını sürgüne gönderen Türkiye'nin, İstanbul'da Haliç Köprüsü'nün orta refüjünde temizlik görevlilerince ağır yaralı halde bulunan 5 yaşındaki B.K'ları var.
Türkiye'nin, çocukça sayılmayacak resmi ve büyük bir utancı var.
Bu utanç hepimiz değil... Bu utanç devletin, devleti idare eden iktidarındır...
Evet, devlet yahut iktidar, bugün kendi çocuklarına yanlış yapıyor. Devlet, çocuklarının ileride daha da belirginleşecek yaşamlarına dair çok önemli bir karar veriyor. Hatta verdi bile diyebiliriz. Bugün, polise taş attıkları için ağır cezalara çarptırılan çocukların durumunu ilgilendiren yasayı gündemine almayan TBMM, yani devletin yasal işleyişini sağlayan yasa çıkarıcı Meclis ve haliyle devlet, gereksiz yere hapse atılan bu çocuklarından yarın sadakat beklememeli.
12 Eylül'de ve darbe sonrasında Diyarbakır cezaevinde uygulanan işkencelerle PKK'ye güç katan; kana, şiddete, öfkeye, zulme ve zalime peşinen davetiye çıkaran devlet, bugün çocuklarını hor görerek, hapse atarak, işkencelere tabi tutarak, yoksul bırakarak, sürgün ederek aynı korkunç hataya bir daha düşüyor. Şimdiden öfke ve nefretle kuşatılmış bir nesil, gelecek yaratıyor.
Çocuk demek, vicdan demek!
Mevzu çocuklar olunca, vicdanını dinlemesi gereken büyükler olmalı. İngilizlerin dediği gibi, "Büyükler konuşmalı ki çocuklar ölmesin.
Efendiler, çocuklarımızı rahat bırakın!
Bunun için, önce biraz vicdan...(FA/EÜ)