Norveç'te yayınlanan Adresseavisa gazetesinde yayınlanan yazısında Deniz Alan Held,
Gezi Direnişi ile başlayan toplumsal hareketin "işgalev"lerine ulaşan gelişimini özetledi.
"Alkol kullanma", "ortalık yerde öpüşme", "en az üç çocuk yap", dedi Recep Tayyip Erdoğan otoriter bir baba edasıyla. Birçok Türkiyeli bu tarzı kendi özel hayatlarına müdahale ve özgürlüklerin kısıtlanması olarak algıladı: İstediği şekilde ibadet etme, bedeni hakkında karar verme, cinsel tercihini tacize uğramadan yaşama özgürlüklerinin. Türkiye'de insanlar gergin ve öfkeli, ülke ise adeta kaynayan bir su kazanıydı.
Gezi Park'ına bir alışveriş merkezi yapmak için ağaçları sökmeye geldi bir gün buldozerler. O gün, bölgeyi park olarak muhafaza etmek isteyen genç insanlar, sembolik değeri büyük Taksim Meydanı'ndaki tek yeşil alan olan bu parkı işgal etti.
Daha sonra ne olduğunu hepimiz biliyoruz: Bölgesel bir çevreci hareket olarak başlayan olay, tüm Türkiye'yi saracak büyük bir protesto dalgasına dönüştü. Başbakan ise göstericileri suçlayıp, onların “marjinal” ve "çapulcu" olduklarını söyledi.
Yıkımın başlamasının hemen ardından bölgeyi korumak için Gezi Parkı'na çadır kampı kuran göstericiler aynı zamanda ispat ettiler ki; başka bir dünya ve başka yaşam tarzları mümkün olabiliyor: polissiz huzur, parasız alışveriş, kavgasız tartışma, beklentisiz dayanışma.
Gezi'de liberaller, muhafazakarlar, sosyalistler, milliyetçiler, Kürtler, ateistler, anti-kapitalist Müslümanlar ve hatta zamanında Erdoğan'a oy vermiş olanlar bir aradaydı ve başlarında kendilerini yöneten bir liderleri yoktu.
Göstericiler parkı temizledi, herkesin faydalanacağı bir halk kütüphanesi ve ücretsiz yemek yenilebilinen bir mutfak kurdular. Herkes kendi yanında getirdiğini diğeriyle paylaştı, kimse kendi özel çıkarını gözetmedi.
Gösteriler sakinleşti, fakat bugün Gezi Parkı gençliğinden etkilenen Türkiye halkı başka park ve mekanlarda toplanmaya devam ederek ülkedeki ve kendi mahallerinde demokratik koşulların nasıl geliştirebileceklerini tartışıyor. Yani, özgürlüğün ve dayanışmanın sembolü haline gelen Gezi ilham vermeye devam ediyor: Eğlenceli, zeki ve barışsever protesto faaliyetleri her gün her yerde karşımıza çıkabiliyor.
İstanbul şehri alışveriş merkezi, köprü ve yollar uğruna birçok yeşil alanını feda etti, gökyüzü betonla kaplandı. İnsanların günlük hayattan uzaklaşıp kafa dinleyebileceği serbest alanlar iyice azaldı. Belki de bu yüzden halk artık birbirine karşı daha şüpheci ve saldırgan hale geldi. Erdoğan'ın en son (çılgın) projesi ise; Boğaziçi'ne paralel yeni bir kanal kazmak! Artık gözünü açıp kendine gelmiş Türkiye halkı, şimdi hayatlarını kısıtlayanlara tepki göstermeye başladı.
Manidar bir isim: Yeldeğirmeni
Kadıköy ilçesinde düzenlenen bir mahalle forumunda katılımcılar bir karar aldı: Mahallelerinde yirmi yıldır atıl halde bulunan yarım kalmış binayı kullanılır hale getirmek; yani sahipsiz binayı işgal edip dayanışma ve empatiyle dolduracakları, kapitalizm ve egoizmin işlemeyeceği yeni bir mekan yaratmak. Klasik politik kurallar yerine vicdan ve mantıklarını dinleyerek haraket eden forum üyeleri planlarını gerçekleştirdi. Mekanın adını da "Don Kişot Dayanışma Merkezi" koydu. Mahallelerinin adının "Yeldeğirmeni" olması ise çok manidar.
“Gezi Ruhu bize hep beraber sesimizi yükseltebilmemiz ve kendi kararlarımızı kendimiz alabilmemiz için cesaret verdi " diye açıklıyor işgalciler başarılarını.
Gezi'den aldıkları şevk ve motivasyonla çalışıyorlar. Mevcut sistemle savaşmak yerine yeni alternatifler üreterek. Onlara göre boş ve kullanılmayan bir yeri işgal etmemek hem eve hem de evsizler karşı yapılacak bir haksızlık olurdu.
“Boş evi işgal etmek bir vatandaşlık görevi, ayrıca bizim için işgal sadece amacımızı anlatmak için kullandığımız bir strateji.”
Friganist bir sanat eseri
İşgal 2013'ün Ağustos ayında başladı. Önce çöp ve molozlar çıkartılıp bina temizlendi sonra da yarım kalan inşaat tamamlanmaya başladı. Bazıları duvarları boyadı, bazıları da sanat eseri ya da bahçe hazırladı. İşgal evinde bir geridönüşüm atölyesi, değiş tokuş odası, kadınlar ve çocuklara özel odalar gibi birçok bölüm var. İşgalciler Gezi olayları sırasındaki kayıpları da unutmamış. Hayatını kaybeden yedi gencin resmi duvarlarda yerini almış.
Komşular da olumlu karşılamış işgali, herkes bir şekilde katkıda bulunmak istemişler. Bazen sıcak çay yapıp getirmişler bazen de yemek, ihtiyacı olmayan eşyalarını işgal evine bağışlamış bazı komşular da. Orada ne olduğunu kontrol etmeye gelen polislere karşı da savunmuş mahalleli işgalci gençleri.
“Onların mahalleye bir zararı yok. Çirkin olan bir yapıyı güzelleştirdiler sadece.”
İşgalciler aslında birer friganist: Çöpten bir sanat eseri çıkmış, yarım kalmış bir inşaat nihayet insanlara mekan olmuş. Burada para geçmiyor; takas ya da yeniden kullanım uygulanıyor onun yerine. Her şey en etkili ve verimli şekilde değerlendirilmeye çalışılıyor, hiçbir şey ziyan edilmiyor. İşgal evinde ayrıca ne bürokrasi ne de hiyerarşi var; herkes eşit haklara sahip, kararlar tartışmalar sonunda beraberce alınıyor.
Nüfus genç ve özgürlüğüne düşkün
Bu bina önceden bir harabeydi, şimdi ise mahalleli ve halk için hizmet veriyor. Burada ayrıca ihtiyacı olanlara yardım toplanıp yerine ulaştırılıyor, Van depreminden sonra evsiz kalanlara olduğu gibi. İşgalciler ücretsiz yabancı dil dersleri, seminerler veriyor, öğrenciler ödevlerine yardım alıyor. Bazen de sergi ve konserlere ev sahipliği ediyor Don Kişot Evi. Türkiye'nin ilk işgalevi (squat) her gün 8-23 arası ziyaret edilebiliyor.
Kasım ayında yeni bir işgalevi haberi daha geldi. Tranzon KTU üniversitesi kampuslerinde kullanılmayan bir kulübeyi işgal edip öğrenci evine çevirmiş.
“Üniversiteler öğrenciler içindir. O zaman kampusteki her şeyi kullanabiliriz.”
Genç insanların yapabilecekleri kesinlikle yabana atılmamalı. Türkiye nüfusunun büyük bir çoğunluğu genç, özgürlüğüne düşkün ve kendilerine başbakan Erdoğan'ın çizdiğinden daha farklı bir ülke resmediyor. Türkiye artık eskisi gibi olmayacak. Tıpkı gösteriler sırasında hükümete karşı sıkça atılmış o sloganda dendiği gibi:
“Bu daha başlangıç!” (DAH/HK)
* Deniz Alan Held, Norveç, Adresseavisa, 16.01.2014