Türkan Saylan yaşamı ve yaptıklarıyla pek çok örnek yarattı
Haftaya Türkan Saylan'ın ölüm haberini duyarak bizi acıtan ama beklediğimiz "son"u yaşayarak başladık.
Türkan Saylan günümüzde çok kısa sayılabilecek 74 yıllık ömrüne bir çok şeyi sığdırabilmiş bir insandı. Pek çok kişi onun yaptıklarını ve tanıklıklarını anlattı. 1979 yılından başlayarak emekli olduğu ana kadar çok yakınında olan birisi ve öğrencisi olarak onunla paylaştıklarım ve öğrendiklerim çok fazla.
Onun yaşamında ve yaptıklarında insanlar, aydınlar, bilim insanları, hekimler, yöneticiler, sivil toplum gönüllüleri, hastalar, hasta yakınları, medya mensupları, haber kaynakları, yazarlar ve daha sayılamayacak kadar çok kişi, kesim, kurum için ders olabilecek unsur var.
Bu anlamıyla Eski Yunan ve Latin dünyasının "akademi"lerinden bildiğimiz ve "okul" sayılan filozoflarının tutum ve yaklaşımına sahip bir insandı. Dolayısıyla o öğrencisi olsun olmasın pek çok kişinin "Türkân Hoca"sı olmayı başarmıştı.
* * *
Sağlığın medyayla kesiştiği bu alanda da ondan öğrendiklerimin düşüncelerime kaynaklık ettiğini ve örnek olduğunu söyleyebilirim.
Cüzzam, frengi, AIDS, şark çıbanı gibi toplumsal ve sosyal hastalıklarla, toplumun az ya da yanlış bildiği süreğen ya da ölümcül hastalıkları toplumun doğru bilmesi için hemen her zaman şu iki şeyi çok iyi ve öncelikle yapmayı yaşamı boyunca yeğlediğine ve yaptığına yakından tanık oldum.
Birincisi toplumu sağlık açısından bilgilendirmenin doğru, gerekli ve çok önemli olduğunu bilerek, her durumda ve koşulda bu olanağın doğduğu her yerde üşenmeden, yorulmadan ve usanmadan bildiklerini aktarmaktı.
Bu tutum, o bilginin konusu olan alanda yaptıkları için gerekli olan kamu katılımı ve kamu desteği konusunda büyük olanaklar ortaya çıkarır ve yapmaya çalıştığı işin başarıya ulaşmasını da sağlardı.
Üstelik bunu, hekimliğinden gelen bir alışkanlıkla, herkesin, en bilgisiz olanın bile anlayacağı bir şekilde yapması onun çabasına katılacak olanların çoğalması için en büyük avantajıydı. O bildiklerini herkesin kolaylıkla anlayacağı ve kavrayacağı bir şekilde ifade etmekte gerçekten bir "usta"ydı.
* * *
İkincisi ise bu bilgi aktarımı sırasında onun önüne çıkan yasal zorunluluklar başta olmak üzere, dil, bilgi düzeyi ve teknik engellerin hepsinin üstesinden gelme konusundaki tutumuydu.
Çünkü o kamuyu bilgilendirmenin, resmi olarak görevi olsun olmasın kamu hizmeti yapan herkesin görevinin bir parçası olduğunu bilirdi. Onun açısından "kamuya ait olan bir bilgiyi herhangi bir nedenle kamudan gizlemek ya da kamuya söylememek" gibi bir tutum söz konusu olamazdı.
Herkesin çeşitli gerekçelerle varlığını reddetmeye, çoğu zaman da yerine getirmediği sorumlulukları nedeniyle görmezden geldiği "cüzzam" başta olmak üzere geniş toplum kesimlerini etkileyen hastalıkların ülkedeki durumunun, tanı, tedavi ve kontrol süreçleriyle ilgili bilgilerin, eksikliklerin, yanlışların kamuya duyurulmasını en önemli görevleri arasında sayardı.
Kimsenin söyleyemediğini söylerken, bu tutumunu "kahramanca" bulanlar, hatta başına gelecek "olumsuzluklardan" kaygılananlar olduğu gibi onu aşırı "medyatik" bulanlar ve üstü kapalı eleştirenler de vardı. Gerçekten de bu yönüyle de pek çok kişiyi şaşırtan bir insandı.
* * *
Bilginin, eğitimin toplumun gelişmesini sağlayan en önemli unsur olduğunu yaptıklarıyla göstermişti.
Onun ve öğrettiklerini unutmayacağım.(MS/EÜ)