1980'lerin ortasında yeni bir dalga ve başka bir kuşak ortaya çıktı.
Bu dönemin önde gelen filmi, Burgiba rejiminin düşmesinden bir yıl önce, 1986'da Nouri Bouzid'in yaptığı Külden Adam (L'homme de cendres).
O dönemde, hayalkırıklığı doruk noktasındaydı ve 1970'lerin film yapımcıları bir süreden beridir sessizdiler... Ya yorgundular, ya da prodüksiyon alanına kaymışlardı...
Mahmoud Ben Mahmoud, Naceur Khémir, Farid Boughédir ve Moufida Tlatli, Nouri Bouzid ile aynı döneme denk geliyor...
Uzak geçmişe bakmak
Tüm filmleri -nostajik bir şekilde değil ama - uzak bir geçmişi (Khémir) tamir etme arzusu ile ya geriye bakıyor, ya da daha yakın bir geçmişi (Bouzid Tlatli) ele alıyor.
Çelişkili bir biçimde, düş kırıklığı, bir modernite şeklinin siyasi başarısızlığı ve şimdi artık daha az utandırıcı olan yabancı etkisi reddinin zayıflaması ile birlikte Selefi dindarlığının geri gelmesi ile ilgiliydi.
Bouzid'in, Khémir'in, Ben Mahmoud'un veya Tlatli'nin filmlerini izlediğimizde, bizi kendilerinden öncekilerin çalışmalarına damgasını vuran nesnellik saplantısından uzaklaştıran bir estetik kalite, bir biçimsel mesafe görüyoruz.
Pasolini'ye atıf
Hepsine de, yazarın görüşünü aktaran kişisel ve öznel bir gerilim damgasını vurmuş. Kendi estetik unsurunu tanımlamaya çalıştığında, Nouri Bouzid, Pasolini'nin şahsına atıfta bulunmaktan kaçınmıyor.
Uygunluk derecesinin ötesinde, bu atıf tabii ki yabancı sinemada ortaya çıkan tekillik şekline karşılık verme veya en azından yerel, ulusal ve sosyal gerekliliklere karşılık vermenin fazlasını yapmaya dair isteğinin bir işareti.
Khemir'in sinemasının ikilemi, açığa vurduğu ve çalışmalarında ortaya çıkan, kaybolmuş Arap Endülüs estetiğini genel bir şekilde, ama bununla birlikte güçlü otobiyografik inskripsiyonların hakimiyetinde geri getirme iddiası...
Her halukarda, ilk kuşak filmlerin tersine, 1980'lerin ve 90'ların filmleri daha bilinçli bir şekilde artistik bir çizgiye oturtulmuş; daha soyut, ideolojik olmak yerine daha kişisel olan bir çizgi.
Yalnızlık bilinci
Yazarların konusunun burada daha önemli olduğunu söyleyebiliriz. Diğer taraftan, bu, Batı'da, 1960'larda daha hakimdi.
Bu kesinlikle, yukarıda bahsettiğimiz farklı tarihler ile alakalıdır, ama aynı zamanda, daha büyük bir yalnızlık bilinci ile de ilgilidir.
Film yapımcılarının Devlet (devlet prodüksiyon kuruluşu Satpec'in 1981'de ortadan kalkması çok önemli bir etken oldu) ile daha az organik bağı vardır, ancak tabularını paylaşmadıkları kamuoyu ile de daha fazla bir dayanışma hissetmiyorlar.
Düşünce üzerinde otorite kuranlara karşı eleştiri, siyasi rejime karşı eleştirinin ya yerini alıyor, ya da üzerine ekleniyor.
İşte, kültürler-arası çizgi ile uzlaşmayı sağlayan şey de, önceki kuşaklar arasında daha güçlü olan bu bağlantıların gevşekliği...
Bununla birlikte, Ben Mamoud ve Khémir'in filmlerinden çok Boughédir'in filmlerinde daha belirgin şekilde ortaya çıkan otobiyografik boyut, yabancı film yapımcılarından gelen etkileri açığa vurmuyor. (TC/EAY)
* Tahar Chikhaoui'nin metnini Esra Aygın Yalgın Türkçeleştirdi.