2007'de, Diyarbakır'da askerlik yapan E.P. garnizonu izinsiz terk etmesi nedeniyle birlikteki yüzbaşı tarafından Askeri Ceza Kanunu'nun disiplin cezalarını düzenleyen 171. maddesi uyarınca, yedi gün hapse mahkum edildi.
Karara itiraz eden E.P.'nin başvurusu, yüzbaşının birlikteki üssü konumundaki albay tarafından da reddedildi. E.P, bu nedenle yedi gün süresince, kışla içerisindeki nezarethanede alıkonuldu. E.P., bunun üzerine AİHM'e başvurdu.
2011 Nisan ayında verilen, gerekçesinin yazımı yeni tamamlanan kararında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM); özgürlükten yoksun bırakma kararlarının ancak yetkili bir yargı organı tarafından verilebileceğini, bu karara yönelik itirazın da yine ancak bir yargı organınca görüşülmesi gerektiğini belirterek, askeri makamlar tarafından verilen özgürlükten yoksun bırakmaya yönelik kararların insan hakkı ihlali olduğu nedeniyle Türkiye'yi askere 9 bin Euro tazminat ödemeye mahkum etti.
Bu karar, bir kısım medyada "artık askerlere, disko cezası verilemeyecek" şeklinde başlıklarla verildi.
Emekli askeri hakim Ümit Kardaş bianet'in sorusuna: "Türkiye artık bu şikayet üzerine AİHM'e gidildiğinde mahkum olacak. Bu nedenle artık 171. maddenin uygulanma ihtimali kalmadı. Aksi taktirde her disiplin amirinin kararı ile ceza alan, "disko"ya atılan kişi AİHM'e gidecek ve Türkiye cezaya çarptırılacak," dedi.
Gerçekten de Anayasanın 90. maddesine göre, altına imza atılan uluslararası yasalar uyulması gereken üst hukuk normları olduğuna göre AİHM kararları da uygulanmak zorundadır. Yani bu karara göre TSK derhal, kısaca 'disko' adı verilen disiplin koğuşlarına ve uygulamalarına derhal son vermelidir.
Peki bu yapılır mı? Bu sorunun cevabını geçmiş uygulamalara bakarak verebiliriz. İşte size 25.12.2005 tarihli Milliyet gazetesi:
"Edirneli A.D, 1994'te askerlik hizmetini 'çavuş' rütbesiyle yaparken, bir yarbay tarafından disiplinsizlik nedeniyle 21 gün hapisle cezalandırıldı. Karara yaptığı itirazlardan sonuç alamayan A.D, 1995'te de benzer bir disiplin cezasına mahkûm edildi. A.D. askerlik hizmetini tamamladıktan sonra, 1996'da AİHM'e başvurarak, yargı organına dayanmayan cezalar nedeniyle Türkiye'den tazminat talep etti.
''AİHM 3. Dairesi, 24.12.2005'de karara bağladığı davada Türkiye'yi A.D'ye masraflarla birlikte toplam 3 bin 500 avro tazminat ödemeye mahkum etti. Kararda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 5. maddesine göre bir kişiyi özgürlüğünden mahrum bırakabilecek her türlü kararın mutlaka bir mahkeme tarafından verilmesi gerektiği belirtildi.
''Kararda, hapis cezalarının idareden bağımsız bir yargı organınca verilmesi gerekliliği vurgulandı. Askeri sistemlerdeki aksi yöndeki disiplin uygulamalarının AİHS'ye aykırı olduğu kaydedildi. Eski Hava Harp Okulu Öğretim Üyesi, Askeri Ceza Yasası uzmanı, Avukat İsmet Ocaklı, 'AİHM, oda hapsi cezasını sözleşmeye aykırı bulmuşsa,bu, ceza sistemini tamamen değiştirebilir' dedi.''
Haberde dikkate değer şöyle bir ayrıntı da var: "Yeni TCK'da kısa süreli hapis cezalarının yerine, farklı hizmetlerde çalıştırma gibi yaptırımlar getirilmiş ve bunun tüm yasalar yönünden bağlayıcı olduğu kuralı konulmuştu. Ancak Askeri Ceza Kanunu, disiplin uygulamalarının değişmemesi için çıkarılan ek yasayla kuraldan muaf tutulmuştu."
AİHM, aynı gerekçeyle 2009 yılında da benzer bir karar vermiş: "Firar ettiği için 12 gün diskoda kalan askerin açtığı davada Türkiye'yi, 'Neden birliğine teslim etmeyip, gözaltında tuttunuz' diyerek, 'özgürlük hakkını ihlal' ettiği gerekçesiyle 6 bin 500 avro ödemesine karar verdi. Mahkemenin oy birliğiyle aldığı kararda, Türk hükümetinin bu durumda olan kişiler için hukuki bir planının bulunmamasının eksiklik olduğuna dikkat çekildi."
İki örnekte de gördüğümüz gibi, 2005 ve 2009 yılında da aynı 2011 yılındaki gibi kararlar alınmasına rağmen kararın uygulanmasına yönelik hiç bir işlem yapılmamış.
Türkiye'nin AİHM kararları karşısındaki bu tutumu yalnızca bu konuyla ilgili değildir. Benzer durum AİHM'in vicdani retçi Osman Murat Ülke'yle ilgili kararında da geçerlidir.
2006 yılı Ocak ayında Türkiye mahkum olmuş ve yasalarını bu yönde değiştirmesi gerektiği söylenmiştir. AİHM kararlarını takip etmek ve hayata geçirilmesini sağlamakla yükümlü Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi her yıl bir kaç kez uyarmasına rağmen Türkiye bu uyarıları da dikkate almamaktadır.
Bildiğimiz gibi geçtiğimiz Temmuz ayında AİHM yüce divanı, vicdani retçi Bayatyan v. davasında "Vicdani retçinin hapsedilmesi, onun inanç özgürlüğü hakkını ihlal etmiştir" denilerek Ermenistan'ı 20 bin avro tazminata mahkum etti.
Bu kararı yorumlayan Avukat Davut Erkan: "Bu kararla birlikte, vicdani retçilere verilecek herhangi bir hapis cezası sözleşmenin ihlali olacaktır. Bu karar karşısında sözleşmeye üye devletler dini, vicdani, ahlaki ya da politik gerekçelerle zorunlu askerlik hizmetini reddeden ve alternatif silahsız hizmet talep eden vicdani retçilere bu imkanı tanımak durumundadır. Aksi; (Türkiye'nin çok yapmadığı şey değil ama) sözleşmenin ihlali olacaktır." demiştir.
Yani bu kararla birlikte Türkiye'nin vicdani retçileri tutuklayıp, herhangibi bir şekilde cezalandırmaması gerekmektedir. Ancak bildiğimiz gibi vicdani retçi İnan Suver 5 Ağustos 2010'dan beri hapistedir. Vicdani retçiler, her türlü kamu hakkından yoksun "sivil ölüm"e mahkum yaşamlarını, her an yakalanma ve yakalandığında da askeri cezaevlerinde baskı ve işkence ile geçirme korkusuyla sürdürmektedirler.
Son zamanlarda daha sık gündeme gelen askerin konumu ve bu yöndeki değişimler, yaklaşık 20 yıldır sürdürülmekte olan vicdani ret mücadelesinde hep ön plana çıkarılmaya çalışıldı.
Vicdani retçilerin ve destekçilerinin askeri mahkeme ve askeri cezaevlerinde verdikleri zorlu mücedeleler askeri yapılanmanın sorgulanmasında önemli rol oynadı.
Ancak bu arada askerlerin hakları ve onlara uygulanan baskı ve hukuksuzluklar görülmedi. (Son zamanlarda yayına geçen "askerleranlatiyor", ve "askerhaklari" gibi siteler bu boşluğu doldurmaya çalışıyorlar.) Kaza, 'intihar', eğitim zayiatı vb gerekçelere dayalı asker ölümleri de ancak son yıllarda yine savaş karşıtlarının çabalarıyla göndeme geldi.
Vicdani retçi Halil Savda, 2007'de Tekirdağ 8. Mekanize Tugayı Disiplin Koğuşu'nda üç gün boyunca işkence gördü. Savaş Karşıtları o günde bu gerçeği dile getirdiler.
Umarım yapmaya çalıştığım hafıza tazeleme çalışması, bizlere dayatılan "hukuk"a devletin ne kadar sadık olduğu konusunda bir fikir verir. (OS/EKN)