16 yaşında kazara anne olmuş Alice uyuşturucu bağımlılığına, fakirliğe ve eve para getirmeyen kocası Dorian’a rağmen oğlu Aristo’ya elinden gelen alakayı göstermeye çalışmaktadır. Alice’nin kendisi de çocukluğunda annesinin ilgisine fazla mazhar olmadığı için sanki bu travma nesilden nesile aktarılmaktadır.
Kadın yönetmen Isabela Tent’in on yıl boyunca kamerasıyla takip ettiği film kahramanlarının yalnız fiziksel değişimleri değil, şartlara uyum sağlamaya çalışırkenki ruhsal gelişmeleri de kayda alınmış. Alice’nin yaşından daha da küçük göstermesi bir yana, babanın neredeyse dedesi gibi görünmesi seyirciyi şoke ederken Aristo’nun ister istemez erken yaşta olgunlaşması birlikteliğin adeta kurbanı olan çocuğa yönelik empati hislerimizi pekiştiriyor.
Tent’in senaryo ve sinematografi hanelerinde de adını gördüğümüz Alice on & off adlı 2024 Romanya yapımı 86 dakikalık belgesel seyircide mutlaka iz bırakıyor.
Krakow festivalinde prömiyerini gerçekleştirdikten sonra Transilvanya Uluslararası Film Festivali'nde en iyi ilk film ödülüne layık görülen belgeselde resme kabiliyeti olan Alice’nin eğitimini yarım bırakmak zorunda kalışını ve eve para getirebilmek için internet üzerinden yaptığı canlı sohbetlerde erotizme başvurduğunu da teferruatıyla izliyoruz.
Demir-çelik mi dediniz?
Bosna’nın Zeniça kentinde kanser, çocuk diyabeti ve solunum yolları hastalıkları fazlasıyla sıradanlaşmış vaziyette ne yazık ki. Memleketin genelinde hava kirliliği zaten çok yüksek oranda; fakat Zeniça’nın ahalisi kentin dörtte birini kaplayan ve en büyük işvereni olan heyula gibi demir-çelik fabrikasına bilhassa şüpheyle yaklaşmakta haksız değil. Çevreden sorumlu yetkililerin fabrika emisyonlarını izleme taleplerine rağmen vaziyette herhangi bir değişiklik gözlemlenmemekte. Yönetmenliği Nanna Frank Møller ve Zlatko Pranjić tarafından gerçekleştirilmiş ve 2017-2024 arasındaki yedi sene boyunca Eko Forum oluşumunun mücadelesini takip eden belgeselde veri elde edebilme ve sorumluları ortaya çıkarmanın büyük çaba gerektirdiğini anlıyoruz. Fabrikanın negatif tesirlerine maruz kalan halkın gözlemleri aracılığıyla film, söz sahibi olamayanlara kendilerini ifade etme imkânı tanımanın yanısıra dünyanın muhtelif köşelerinde olduğu gibi alınması gereken önlemlere mani olan girift ağın sırlarını da ortalığa saçıyor.
Yönetmenlerin ifadesiyle, küreselleşmiş bir dünyada yaşayıp her şeyin bilgimiz dahilinde olduğunu düşünsek de, bazı insan topluluklarının kaderi ya unutulmakta veya hasır altı edilmekte. Boşnak Zeniça şehri de unutulan bir diyar haline gelmiş, Avrupa’nın bir ucunda zehirli hava örtüsü altında gömülü halde adeta makus kaderine katlanmak zorundaymışçasına bekleyip duruyor.
Generalin çaresizliği!
Sene: 1981.
Memleket: Polonya.
Devrime hazır bir halkı bastırmak üzere Komünist rejim gözünü karatmış vaziyette. General Jaruzelski tarihî kararını ulusal televizyona çıkıp ilan ediyor: 13 Aralık tarihinde sıkıyönetim başlayacaktır.
Kamera arkası görüntülere de ulaşılabildiği için generalin tavırları hem çaresizlik, hem iktidarsızlık, hem de gülünçlük timsali.
Ertesi gün tanklar sokaklara çıkıyor, askerler şehirleri sıkı kontrol altında tutmaya başlıyor, grevler bastırılıyor. Devletin güdümündeki gazetecilerin propagandaya alet oluş seviyeleri görülmeye değer.
Esas amaçları muhalif Lech Wałęsa’nın önderliğindeki işçi hareketini rezil etmek. Dolayısıyla Dayanışma (Solidarność) sendikası üyelerinin alelacele tutuklanması hiç de şaşırtıcı değil.
Rejimin sertliği ve güvenlik kuvvetlerinin şiddete başvurmaktaki acımasızlığı tabii ki halkın sinmesine ve propagandaya adeta alet olmasına yol açıyor.
Malların satışı kısıtlanıyor, tuvalet kâğıdı satın almak isteyenler kuyruklar oluşturuyor; bu ve buna benzer tedbirlerle halkta filizlenmiş hürriyet ve bağımsızlık ruhu öldürülmeye çalışılıyor.
Polonya başrolünde olduğu bir farsa gülmeli mi, yoksa makus kaderi için gözyaşı mı dökmeli?
Yalnız mevzubahis diyarın değil, tüm gezegenin tarihinde mühim bir dinamikler silsilesiyle karşı karşıyayız.
Usta yönetmen Tomasz Wolski ihtimamla topladığı arşiv görüntülerini, senaryosunu ve montajını da şahsen gerçekleştirdiği Bir Ülkenin Hayatında Bir Sene (Rok z życia kraju/A Year in The Life of a Country) adlı belgeselde layıkıyla teşhir ediyor. Filmin ses hanesinde de adı geçen Wolski’nin eseri seyircide bir gerilim filmi izliyormuş hissini uyandırabiliyor.
2024 Polonya yapımı 85 dakikalık filmin siyah-beyaz ve dönemin estetiğini layıkıyla yansıtan renkli görüntüleri sizi mutlaka maziye götürecektir. Krakow Film Festivali dahil ülkenin muhtelif etkinliklerinde gösterilmiş olan ibretlik belgesel Çek Cumhuriyeti’nde Jihlava, Almanya’da DOK Leipzig’e de katılmış, hatta Krakow’da yönetmenine yüksek sanatsal değerinden ötürü Gümüş Korna ödülü kazandırmıştı.
Yarışma dahilinde ve haricindeki heyecan verici belgesellerle 36. Trieste Film Fesytivali tüm coşkusuyla devam ediyor… (MT/TY)