G20 İklim Zirvesi'nin dünyanın dört bir yanında protesto edildiği şu günlerde, bu protestolarda azımsanmayacak bir emeği-yürek işçiliği olan ve uluslararası bir dayanışma ağı örmekte hiç de küçümsenmeyecek bir ısrarı-iradeyi kuşanan 160 kişilik Zapatista Heyeti'nden bahsetmemek, büyük bir tarihsel ayıp olur.
30 Ekim itibariyle, dünyanın dört bir yanında G20 İklim Zirvesi protesto edilmeye başlandı. Önce "Dünya Tasarruf Günü" vesilesiyle onlarca ülkede binlerce eylemci tarafından fosil yakıt enerjisi gelirlerinin transfer edildiği, başta Commerzbank olmak üzere bilinen büyük bankaların giriş kapıları bloke edildi. "Fosil yakıtı kullanımına son" haykırışları birleştirildi.
Ardından İsviçre'de bir uçağın havalanmasını engelleyerek gözaltına alınan 16 aktivistten tutalım da, İtalya'da Zirve Sözcüsü'nün Çevre Aktivistleri Delegasyonlarıyla düzenlediği basın toplantısının aktivistler tarafından protesto edilerek sekteye uğratılmasına, Hindistanlı Kadınlar Bürosu'nun bu zirvenin gerçekleşeceği alanda oturma eylemi düzenleyerek halkının açlığa terk edildiği çığlıklarını kamuoyuna duyurmaya çalışmasına, Almanya'da 200 köydeki yerleşim-tarım alanını yok ederek faaliyetlerine devam eden sayılı enerji üretim şirketlerinden biri olan RWE'nin tarumar ettiği Lützerath bölgesinin 5000 kişiyle işgaline dek sayısız protesto eylemi gerçekleştirildi.
Çok sayıda aktivist gözaltına alınırken, zirvenin bir tiyatro gösterisinden ibaret olduğu, bu tiyatronun sessiz izleyicileri olunmayacağı ve bitimine dek protestoların sürdürüleceği açıklamaları yapıldı.
Peki, tüm bu süreçte Zapatista Heyeti'nin misyonu ne oldu?
Zapatista özerk bölgelerinden gelen insanları ilk kez, küçük şehir büyük şehir denilmeden Almanya'nın her eyaletinde belirli şehirlerde düzenlenen ve giriş ücreti neredeyse bedava diyebileceğimiz Global Film Festivali'nde görmüştüm. Bu festivallerde ağırlıklı olarak, İstanbul'daki kentsel dönüşüm projelerini hedefleriyle birlikte dökümantasyon haline getiren çalışmalardan tutalım da, Meksika'dan Avrupa'ya geçmek için resmen trenlerin kapılarına asılarak yolculuk yaparken can veren göçmen hikâyelerine dek, insanlık-doğa kapsamlı filmler hazırlayan amatör yönetmen çalışmalarına yer veriliyordu.
Zapatistaları Almanya'daki bu yönlü bağlantılarıyla bilirken, temmuz ayında beklemediğimiz bir çığlık duyuverdik onlardan: "Zapatista Heyeti Almanya'ya ayak basar basmaz 'Ella'ya özgürlük' diyerek basın açıklaması yaptı!"
Zapatistalar ve Ella
Ella, Hessen Eyaleti'nde hayli uzun bir otoyol yapımı sebebiyle yok olmakla yüz yüze kalan Dannenröder Ormanı işgalcilerinden biriydi. Ve kendisine yöneltilen polise mukavemet suçlamaları video kayıtlarıyla birlikte çürütülmesine rağmen tutuklu yargılandı, hüküm giydi ve şu anda Frankfurt'ta bir hapishanede tek başına hücrede. Ne alâkası vardı "kapitalizmin krizinin faturasını bizim sırtımıza yükleyemezsiniz" diyen Ella'nın Zapatista Heyeti'yle!
Almanya'ya adım atar atmaz bir tutsağın özgürlüğünü talep eden bu heyet, sonraki günlerde, neredeyse her eyalete ayak basmayı da başardı. Kürt Kültür Derneklerinden tutalım da sokaktan sokağa yayın yapan bağımsız gazetecilerin kalemlerine dek sayısız yüreğe dokunmaya başladı. Orman işgallerinde, yeni "Toplantı ve Yürüyüş Kanunu" yasa tasarısının protestolarında, maden ocağı işgallerinde, polislerin saldırdığı eylemlerde en önde... Yani her yerde bu Zapatista Heyeti'nin adı duyulur oldu.
Duyulurken duyurmak istedikleri, Alman Tren İşletmeleri'nin (Deutsche Bahn-DB) el atmasıyla birlikte kendi topraklarında gerçekleştirilmeye başlanan, yeni bir işgal modelinin pervasızlığıydı! Duyurmak istedikleri, bu işgallerin kaç insanın ve canlının hayatına mal olduğuydu. Duyurmak istedikleri, bu işgallerin el ele verilerek engellenebileceğiydi...
Açlığı, yoksulluğu, işgali, katliamları iliklerine dek yaşayan bir halkın bağrından koparak gelen bu heyetin gözlerinin-yüreklerinin ışıltısı, abartısız bir örümcek ağı inceliği, zerafeti ve sağlamlığıyla örülerek yayıldı.
2020 yılında DB'nin Tren Maya Projesi'ne iştirak etmesiyle birlikte, "Ya Basta" adlı bir dayanışma ağı kuruldu. Dayanışma ağı içerisinde olan tüm kurumların sesleri kamuoyuna yansıtıldı. Bu seslerin bir koroya dönüşmesi, masa başı basın açıklamalarıyla olmadı. Bu koro direkt eylemlerin içerisinde canlı bir organizma haline dönüştü. "Ya Basta" adlı dayanışma ağına Filistin'den Filipinler'e, Hindistan'dan İngiltere'ye dek ve Avrupa'nın neredeyse her ülkesinden direkt protesto gösterileri anlarını içeren dayanışma mesajları yağmaya başladı.
Dört ay boyunca gecesini gündüzüne katan Zapatista Heyeti, bu yoğun çalışmasıyla birlikte Meksika'daki Tren Maya Projesi'nin durdurulmasını hedefledi. Proje çalışmalarını durdurabilme olasılığı çok düşük dahi olsa, bu projenin ne anlama geldiğini tüm dünya bilmeliydi.
Zapatista Heyeti'nin yanı sıra, yıllardır Latin Amerika ülkeleri ile dayanışma içerisinde olan, bizzat o topraklara gidip araştırma-incelemeler yapan ve insan hakları ihlallerini rapor eden heyetler; Tren Maya Projesi olarak anılan bu büyük projeyi bir özet haline getirip çeşitli dillerde yayınladı. Almanya'nın bu projeden çekilmesi talebiyle çok güçlü haykırışlar örgütledi.
Ve tam da G20 İklim Zirvesi öncesinde sıkı sıkıya, hem de pratik içerisinde örülmesi başarılmış olan bu ağ, Fridays For Future (Gelecek İçin Cumalar) çatısı altında Dünya İklim Protestoları gerçekleştiren yüzlerce organizasyon tarafından duyulmuş-sahiplenilmiş oldu. Tüm eylemlerde, Almanya'nın Tren Maya Projesi'nden çekilmesi talebi yinelenir oldu.
Ya Basta dayanışma ağı tarafından özet halinde toparlanarak kamuoyuna sunulan Almanya patentli Tren Maya Projesi'nin içeriği ise şöyle:
Tren Maya Projesi bir alt yapı projesidir. Bu projenin kapsayacağı rota, Meksika'nın güneydoğusunda Palenque'den Cancún'a giden ve Chiapas, Tabasco, Campeche, Yucatan ve Quintana Roo eyaletlerini birbirine bağlayan 1.500 kilometrelik bir güzergâhtır. Bu projenin (yerel olarak) ekonomik ve turistik açıdan bir teşvik aracı olduğu ve yaklaşık 150 milyar Pesoya (6 milyar Euro'nun üzerinde) mal olduğu söyleniyor. Bu söylemlere, Tren Maya otoyol altyapısının genişletileceği bilgisi de eşlik ediyor. Bu ve diğer mega projelerin Meksika Ordusu tarafından yönetilecek olması, Tren Maya işinin arkasında başka rahatsız edici nedenler olduğunu da gösteriyor. Projenin insanlık ve doğa üzerinde yaratacağı yıkıcı tahribatlar özenle gizlenmeye devam ediliyor.
Çevre tahribatı
Greenpeace Meksika yaptığı araştırmalarla birlikte şöyle bir sonuca varıyor: "Araştırmalar Tren Maya'nın, UNESCO Dünya Mirası Alanları da dahil olmak üzere yirmi üç doğa rezervinin bozulmasına, parçalanmasına ve ormansızlaşmasına yol açacak." Sadece ilk inşaat aşaması için 11 milyon ağaç sökülecek. Yerli nüfus için kültürel bir öneme sahip olan sualtı mağara sistemleri bu yapılaşma nedeniyle tehlike altındadır, diğer ekosistemler ise buradaki su akışlarına bağlıdır. Ayrıca ülkenin en büyük yeraltı su kaynakları da tehdit altındadır. Tüm bu çevresel etki değerlendirmeleri, yerli halkların katılımı olmadan ve birçok eksik içerikle yapılmıştır.
Yerli hakları ve aktivistlere yönelik tehditler
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Bürosu, "Tren Maya'da, yerli halkın katılım süreci tüm uluslararası insan hakları standartlarına uygundur" yönlü bir açıklama yaptı. BM'ye bağlı Irk Ayrımcılığına Karşı Komite ise "Danışma süreçleri genellikle özgürlük ögelerini zedeleyen tehdit, kriminalizasyon ve tacizlerle birlikte yürütülmektedir" diyor.
Tüm bunların yanı sıra projeyi olumsuz karşıladıklarını ifade eden aktivistler de sürekli bir hayati tehlike altında. Tren Maya'ya karşı düşüncelerini ifade edenler ölüm tehditleri aldı. Sivil Toplum Örgütü Front Line Defenders bu tehditleri resmi olarak belgeledi. Meksika'da sadece geçen yıl 23 insan hakları ve toprak savunucusu öldürüldü. İşte bu nedenledir ki, Meksika insan hakları ve toprak savunucuları açısından en tehlikeli ülkelerden biri.
Militarizasyon ve göç
Tren Maya Projesi'nin önemli bir bölümü Meksika Ordusu tarafından yürütülecek. Ordu bu projede bir kâr payına da sahip. Tüm bunların yanı sıra yetkilerin silahlı kuvvetlere devredilmesi, ülkenin en çok çatışma gerçekleşen bölgelerinden birinin daha da fazla militarize edilmesi anlamına geliyor. Bu bölge Güneydeki Chiapas eyaleti. Meksika Ordusu yıllardır bu bölgede, Zapatista özerk topluluklarına karşı "düşük yoğunluklu" bir savaş yürütüyor. Orta Amerika'nın dört bir yanından gelen mültecilere karşı Meksika Hükümeti'nin giderek artan saldırgan eylemleri, ordu tarafından yürütülen bu projeyle de çok yakından bağlantılı.
Bu konuda Colegio ECOSUR öğretim görevlisi Dr. Sergio Prieto Díaz, "Haritadaki çeşitli mega projelere ve altyapı projelerine baktığınızda, bunların ABD'nin jeopolitik çıkarlarına hizmet etmek amaçlı birer 'göçmen kilitlenmesi' durumu yaratmak üzere dizilen yapı taşları olduğunu görebilirsiniz..." diyor.
Kentleşme ve (küresel) sermayeye açılma
Bu proje askeri bir projedir, devlet ve sermayenin giriş kapısı olma niteliğindedir. Geçimini çiftçiliğe ve ortak mülkiyete dayanarak sürdüren nüfusun, önceki yaşam biçimini ve kültürünü kalıcı olarak yok etmekle tehdit etmektedir.
DB Danışmanlık ve Mühendislik – Gölge operatör
DB (Deutsche Bahn), sözde bir 'gölge operatör' olarak Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Çin, Brezilya ve Kolombiya'da faaliyet gösteriyor. Meksika'da ise İspanya'dan iki devlet şirketiyle konsorsiyumun bir parçası olarak projeyi desteklemek ve tavsiye etmek üzere sözleşme güvencesi almış ve bunu kamuoyuna şu şekilde açıklamıştır: "Meksika Turizm Bakanlığı FONATUR, DB Engineering&Consulting GmbH'yi, 'Tren Maya Projesi' kapsamındaki demiryolu operasyonel kararları hakkında tavsiyelerde bulunmak üzere görevlendirdi. [...] Sözleşme 1 Aralık 2020'de yapıldı ve Aralık 2023'e kadar devam edecek. Sözleşme mali olarak toplam 8,6 milyon Euro içeriklidir."
Almanya'da, DB'nin bu projeye teşrifi ile ilgili neredeyse tek kelime dahi edilmemesi, muhtemelen DB'nin kamuoyundaki yeşil ve iklim dostu imajıyla ilgili. 2019'dan bu yana tanınmış ICE trenlerin (hızlı ve özel sektör payı olan trenler) kırmızı şeridi yeşil bir şeritle desteklenirken, iklim ve çevre dostu olma imajının bir yalan olduğunu ve DB'nin sömürgeci bir dış kaynağa sahip olduğunu kanıtlıyor: Toplam çekiş gücünün dörtte biri, kömür yakıtlı enerji santrali Datteln IV'ten sağlanıyor. Datteln IV'te, Kolombiya'dan gelen kömür yakılır, "kan kömürü" madenciliği ve ihracatı yapabilmek için insanlar sınır dışı edilir ve öldürülür. DB'nin "resmi olarak" yeşil elektrik tüketişi, bu muazzam yeşil yıkama dünyasındaki yerinin yanı sıra sertifikalar satın almasıyla mümkün olur.
SIEMENS: Tren Maya'nın bir parçası olmak
2018 yılında SIEMENS, Tren Maya Projesi'nde enerji üretimi ve iletimi, elektrifikasyon, sinyalizasyon ve otomasyondan tutun da trenlerin kendilerine varıncaya dek bütünlüklü bir hisse teklifinde bulundu. Bu ilgi ve teklif 2021'de de devam etmekte - Fransız Alstom şirketinin ilk ek ödentilerine rağmen. Mart 2021'de, ihale prosedüründeki (Meksika Turizm Bakanlığı FONATUR tarafından yapılan) değişiklikler bildirildi. Görünüşe göre SIEMENS de dahil olmak üzere, daha fazla bölüm için ek ödenek çıkarmak isteyen çok sayıda uluslararası şirket, bu koşulların üç aylık bir süre içerisinde sağlanabilmesinin imkânsız olduğu gerekçesiyle, ihale sürecinde sunulması gereken belgelere ilişkin son teslim tarihini uzatma yetkisi istedi.
TÜV Rheinland – Sefalet sertifikaları
Tıpkı SIEMENS gibi Alman TÜV (Teknik Denetim Servisi) Rheinland şirketi de 2018'de Tren Maya Projesi'ne ilgi gösterdi ve çevre sorunlarıyla ilgili daha somut planlar ya da çalışmalar henüz mevcut dahi değilken, bu projeye katılım önergesi sundu. TÜV Rheinland'ın Tren Maya Projesi'nde dahil olduğu görevler, DB ve SIEMENS'te olduğu gibi hayli kapsamlı. Bütün bu araştırmalar, incelemeler, denetlemeler sürecindedir ki; Mayıs 2021'de çöken Mexico City'deki 12 numaralı metro hattı için de Meksika genelindekine benzer görevleri devraldı. Bu felakette 20'den fazla insan öldürüldü. TÜV'ün, Meksika dışında da gerçekleştirdiği şaibeli denetimler ortaya çıktı.
TÜV Süd'ün (Güney Distrübütörlüğü) Brezilya'daki bir baraja "güvenlikli" raporu vermesine rağmen, bu barajda meydana gelen patlamada 250'den fazla kişi hayatını kaybetti.
Alman silah endüstrisi ve Tren Maya
Bu kuşbakışı sunu sırasında, Alman şirketlerinin Tren Maya Projesi'yle hiçbir ilgisi olmayan aktörlerini de unutmamak gerekir. Tüm altyapı projesini yönetecek ve kârı alacak olan Meksika Silahlı Kuvvetleri, Avrupalı ve özellikle Alman savunma şirketlerinin daimi müşterisi. Heckler&Koch (NATO ülkelerine silah üretimiyle de bilinen ateşli silah üretim şirketi) gibi şirketler Meksika ile yasadışı silah anlaşmalarına dahil olsalar da Alman Hükümeti geçen yıl bu ülkeye silah ihracatını da onayladı. Alman silahlarının büyük bir kısmı, Zapatista özerk bölgeleri çevresindeki birçok üste ordunun bulunduğu Chiapas gibi özellikle ağır militarize bölgelere ulaşıyor.
ILO Sözleşmesi 169
BM Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (ILO) 169 sayılı Sözleşmesi, yerli halkların haklarının korunmasına ilişkin var olan tek uluslararası hukuk sistemi. ILO Sözleşmesi 169'un esası, yerli halkların kendilerini etkileyen projelere katılımını sağlamak üzere görüşmeler gerçekleştirilmesi ve bu halkların katılımının sağlanmasının ilkelerini içeren bir prosedürdür. Almanya bu anlaşmayı on yıllar sonra, 15 Nisan 2021 tarihinde onaylamıştır.
DB (Deutsche Bahn) bir devlet şirketi olduğundan, ILO Sözleşmesi'nin tutarlı bir şekilde uygulanmasını ve böylece DB ve iştiraklerinin Tren Maya Projesi'nden çekilmelerini talep ediyoruz.
(GG/AÖ)