Fazlasıyla zorlayıcı 2023 senesinin sonuna yaklaşırken Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) birbirinden ilginç belgesellerin ücretsiz gösterimleriyle Türkiye ve dünyadaki insan hakları ihlallerine bir kez daha dikkat çekiyor. 10-17 Aralık tarihleri arasında çevrimiçi olacak gösterimler ayrıca 7-10 Aralık arasında İzmir Fransız Kültür Merkezinde, 15-17 Aralık tarihlerinde Diyarbakır Mordem Sanat Merkezinde ve Van Barosu Salonunda seyirciyle buluşuyor.
Amazonun çağrısı
Etkinliğin programında yer alan belgeseller arasında bizi Brezilya’nın saldırı altındaki Amazon ormanlarına sürükleyen Ötekinin icadı (The invention of others) kaçırılmaması gereken filmlerden biri. Bruno Jorge’nin imzasını taşıyan 144 dakikalık belgesel yerlilerin allak bullak edilmiş dünyasına seyirciyi dahil ederken uzun bir süreden sonra birbirine kavuşan kabile fertlerinin yaşam sevinci ve ritüelleri görülmeye değer.
Film çekiminden bir süre sonra öldürülmüş olan Bruno Pereira’nın öncülüğünde gerçekleşen ekspedisyona dahil olurken, yerliler ve yağmur ormanları hakları hususunda uluslararası bir sembole dönüşmüş kahramanımıza saygı duruşunda bulunmak için de bu fırsat mutlaka değerlendirilmeli.
Kadın direnişinin âlâsı
Nükleer silahların Avrupa’ya konuşlanmaması amacıyla kurulmuş, kadınlardan müteşekkil ilk barış kampının cesaret aşılayan hikâyesi de seyirciyi etkileyecektir. Greenham Common’da, muhteşem organizasyon çerçevesindeki işbirliği ve dayanışma size ilham verecek, protestolar devam ederken kadınların güvenlik kuvvetlerine direnişi filmin kahramanlarına hayran olmanızı sağlayacaktır. Bombaya karşı kadınlar (Women against the bomb) adlı 58 dakikalık belgesel nispeten kısa süre içinde seyirciyi maziye sürüklediği kadar kadınların günümüzdeki haliyle de tanıştıracak ve her birine ayrı ayrı hisler beslemenize vesile olacaktır. Sonia Gonzales’in yönettiği şirin film küresel ekofeminist hareketin ilk misallerinden birine layıkıyla dikkat çekiyor.
Dijital hapishane
Sanal ortam en başta olmak üzere tüm dünyada teşhircilik hastalık derecesinde artmışken insanlığın kendini kaptırdığı bu girdap birilerinin sizi gözetlemesi için ideal bir ortam oluşturuyor. Hele de Çin’de yaşayıp rejime karşı diyecek bir sözünüz varsa kendinizi dijital bir hapishanede bulmanız işten bile değil. Teknolojinin insan haklarına ve her türlü hürriyete karşı hoyratça kullanılabildiği bu korkutucu diyarda yüz tanıma, veri analizi ve davranışa bağlı puan kazanma veya kaybetme artık gündelik hayatın parçaları olmuş vaziyette. Kısacası distopik bir parodinin içindeyiz desek yalan olmaz.
Topyekun itimat (Total trust) adlı 97 dakikalık belgesel büyük bir kısmı güdülmeye razıymış gibi görünen bir halkın mütemadiyen kontrol altında tutulmasını gözümüze sokuyor. Aktivist, avukat, gazeteci deyince iyice paranoyaklaşan rejim temsilcileri gerçeklerin ortaya çıkmaması için ellerinden geleni yapmakla meşguller. Jialing Zhang’ın yönettiği, bu korkutucu dinamikler silsilesi hakkındaki film seyirciyi zorladığı kadar tesir altında bırakacak, tüm gezegen benzer bir hale gelmeden harekete geçilmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatacaktır.
Yemezler!
Hayatları boyunca cennet gibi köylerinde yaşayıp çiftçilik yapmış olan Güney Kore’deki Soseongri köylüleri kendilerini birdenbire güvenlik kuvvetleriyle mücadele ederken bulurlar. Kore savaşının hatıraları hâlâ silinmemişken helikopterlerin etrafı gümbürdeterek tepelerinde dolaşması, polislerin köyü basması, direndikleri için onları yaka paça sürükleyerek hırpalaması bile köylüleri yıldıramaz. ABD’nin ülkedeki devasa askeri üssü yetmezmiş gibi yeni füzelerin yakınlarına yerleştirilme faaliyetleri hayatlarını zehir eden esas unsurdur. Yaşları ve yorgun bedenleri mücadelelerini sürdürmelerine kısmen mani olabilmektedir.
Filmin köye yerleşmiş yönetmeni onları hayranlıkla izlerken hayatlarına nüfuz ediyor ve seyirciyi de bu samimi ambiyansın içine layıkıyla dahil ediyor.
Güneşli cennetimiz (Our sunny paradise) adlı 85 dakikalık belgesel birbirinden sevimli kahramanlarıyla seyirciyi cezbedecektir. Kim Sangpai’nin yönetmiş olduğu bu direniş filmi Güney Kore’nin sanıldığı kadar demokratik ve özgür bir diyar olmadığını ispatlıyor ve oynanmakta olan muhtelif jeopolitik senaryolara şüpheyle bakmamız gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor.
Muamele sorgulanır…
Avrupa’nın kendine has memleketlerinden olsa da İsviçre’de sığınma hakkı talep edenlere münasip görülen muamele anlaşılan komşularından pek farklı değil. Fakat Lisa Gerig’in imzasını taşıyan, deney niteliğindeki Duruşma (The hearing) adlı 81 dakikalık belgesel rolleri altüst ederek mültecilere ve bilhassa onları sorguya tabi tutan memurlara ayna tutuyor.
Bürokrasinin çirkin ortamlarından birinde, soğuk bir ofiste, adeta bir tiyatro gösterisiyle karşı karşıyayız. Baskıdan, işkenceden, savaştan kaçmış, insanlık dışı şartlarda inanılmaz derecede zorluklarla seyahat etmiş sığınmacılardan normalde beklenen bir performans vardır. Kendilerini yeterince ifade edebilmeleri, başvurularını değerlendirecekleri ikna edebilmeleri esastır ve geri gönderilip gönderilmemeleri mülakatlardaki “başarı”larına bağlıdır.
Filmdeki rol değişkilikleri sayesinde yabancılara hürmet göstermeye çalışsalar da görevlilerin önyargıları, rencide edici sözleri, ırkçılıkları ortaya çıkıyor, seyirci kültür farklılıkları hususunda gayet aydınlatıcı bir deneye şahitlik ediyor. Birçoğunun bu işi yapabilecek malumata, olgunluğa ve derinliğe
sahip olmadığı ortaya çıkıyor ve sistemin yetersizliği kadar riyakârlığı da ortalara saçılıyor.
Etkinliğin tüm içeriğine buradan ulaşabilirsiniz.
(MT/AS)