10 Haziran 2010 tarihli Taraf gazetesinin ikinci sayfasında,"Taş Toplayan Çocuklar" başlığı altında bir fotoğraf. Fotoğrafta, sokaklardan topladıkları taşları küçük arabalara doldurmuş olan bir grup Gazzeli çocuk, objektife gülümsüyor. Başlığın altındaki haberden, bu taşların inşaatlarda kullanıldığını öğreniyoruz.
Şöyle bir durup, Filistin'in intifada çocuklarını düşünüyorum; namı diğer, Yaser Arafat'ın "Küçük Generaller"ini. Ellerinde sapanlarla, gözlerimin önünden kayıveriyorlar...
Şimdi taş toplayanların yakın geçmişteki ağabeyleri, ablaları onlar. Onların kardeşleri olan bu küçükler, Gazze sokaklarında eşek arabalarıyla dolaşıp taş toplarken, ağabeylerinin ve ablalarının tarihe düştükleri dipnota şu şıkkı eklediklerinin, belki de hiç farkında değiller: zaman, adları ve rolleri değiştirir.
Bu çocuklar, tozlu sokaklarda, savaşın yol açtığı enkazlardan topladıkları taşlarla, şehrin yeniden inşasına malzeme sağlarken, fotoğrafa yansıyan o her şeye rağmen sevecen ve muzip kalabilmiş yüzleriyle, yerleşik kabullerimizi yerinden edebilecek bir uyarı gönderiyorlar bizlere: çocuk, sadece bir çocuk değildir.
O, tarihe sunabildiklerimizin bir toplamıdır; tut(a)madığımız sözlerin, gerçek kılamadığımız ideallerimizin, daha iyi yapamadığımız hayatın bir bedelidir, çocuk.
Bugün, kendilerini doğadan ve insandan gelebilecek tehlikelerden koruyacak güvenlikli barınaklar inşa etmek için taş toplayan Gazzeli çocukların ağabey ve ablaları dün, intifada günlerinde, evlerini her gün ve her saat başlarına yıkabilecek işgalci bir devletin sınır tanımaz gücüne karşı, sapanlarla fırlattıkları küçük taşlarla kendilerini korumaya çalışıyorlardı.
Dünün taş atan çocuklarıydı onlar. Tarih bizi, onların taş toplayan kardeşleriyle tanıştırıncaya kadar, toplumsal hafızamızda, ellerindeki küçük sapanlarla, hüzünlü birer görüntü olarak kaldılar.
Ama... Ama görüldüğü gibi zaman, adları da, rolleri de değiştiriyor. Tıpkı, 1946'da, Kudüs'te, King David Oteli'nde patlayan bombaların öldürdüğü 91 sivilin ölümünden birinci derecede sorumlu olan ve İngiliz yönetimi tarafından "Terör Örgütü Sorumlusu" olarak aranan Menahem Begin'in adının, 1977'den itibaren dünya siyasi literatürüne, İsrail Başbakanı olarak geçmesi gibi.
Yine hayat hikayesinde, benzer bir sivil katliamın sorumluluğu olmamasına rağmen, "terörist" diye yaftalanıp, hayatının büyük bir bölümünü neredeyse "yeraltında" geçirdikten sonra, barış ödülüne layık görülen Yaser Arafat'ın hayatı da, benzer bir "adlandırma siyaseti"nin örneklerinden biridir.
Yakınımızda ya da uzağımızda olsun, taş atan çocukların taşladıkları, büyüklerinin onlara reva gördüğü dünyadır, hayattır. Oluşumundan hiç sorumlu olmadıkları toplumsal sorunlara batmış, adaletsiz ve haksız bir dünyadır bu.
Böylesi bir dünyaya karşı içlerinde büyüyen öfkeli itirazları dolaysızca sergilemeyi arzu ettiklerinde, elleri taşlara uzanıyor. Ve o ellerde, taş izleri arayan öfkeli büyüklerse, çocukların yaşlarını ikiye, üçe katlayan hapis cezalarının ardına gizliyorlar, kendi sorumluluklarını. Fakat gün geliyor, devran dönüyor; hayat, kendi ironisiyle dikiliyor büyüklerin karşısına: taş atan çocuklardan, taş toplayan çocuklar boy veriyor; bugünlerde Gazze'de olduğu gibi.
Bütün bu olanlardan sonra, Türkiye'de çocuklara ceza dağıtan "büyükler"e, insan hatırlatmadan edemiyor: Durun biraz! İtidalli olun!
Yarın, öbür gün, sel gidip de kum kaldığında hayatı yeniden inşa etmek için, taş toplamaya çıkacak çocuklar bulamayacağız dışarıda.
Buna sebep olmayın!.. (EA/EÖ)
* Remziye Arslan, Barış Aktivisti, [email protected]