Görsel: Sosyal Medya
Tanımı konusunda fikir birliğine varılmamış olması, popülizm kavramını daha da tartışmalı hale sokuyor, özellikle de popülizm kavramının özüne ve kullanımına dair gelen itirazlar göz önüne alındığında…
Çoğu araştırmacı popülizmi, toplumdaki “saf insanlar” ve “yozlaşmış seçkinler” olmak üzere iki kutup arasında ayrılan, “sıradan insanlar”ın siyasi süreçteki merkezi rolünü vurgulayan politik bir ideoloji -belki de politik bir tutum demek daha doğru olabilir- olarak tanımlamakta.
Popülist liderler, yozlaşmış seçkinler karşısında adeta kurbana dönüşen halkın sözcüleri olduklarını iddia ediyorlar.
Popülizmi karakterize eden ilk önemli unsur, acı çektiği, ihmal edildiği, dezavantajlı olduğu ve hatta tehdit altında olduğu iddia edilen “sözde homojen” insanlara büyük önem atfetmesi, zira popülizm, bir yandan “halkın”, diğer yandan da türdeşleşmenin önemine vurgu yapmakta.
Popülist liderler, kendilerini gerçek demokratlar olarak görüyorlar, hükümetler ve ana akım partiler tarafından sistematik olarak göz ardı edilen halkın şikayetlerini ve görüşlerini dile getiriyorlar.
Popülizme dair yaklaşımlar
Popülizmin söylemsel yaklaşımı genellikle Ernesto Laclau'nun (2008) çalışmalarına dayanır. Daha sonraki çalışmalarında popülizm teorisini gözden geçirip değiştiren Laclau, popülizmin ‘‘halk’’ ile ‘‘seçkinler’’ arasındaki ilişkiden ziyade, iki varlık arasındaki antagonist ilişkinin ürünü olduğunu belirtir; bu karşıtlık ilişkisi sadece sınıf temelinde ele alınmamakta, popülist söylem, sosyoekonomik yapı içerisindeki farklı yerlerde de ortaya çıkabilmektedir.
Ernesto Laclau’nun popülizm teorisini analiz eden Murat Belge’nin ifade ettiği gibi, ‘‘popülizm, belirli bir sınıf temeline indirgenerek açıklanacak bir siyaset değil, bir siyasî üslûp; aynı zamanda bir siyasî mantıktır. Farklı zamanlarda, farklı toplumsal ortamlarda, farklı sınıf ve tabakalar bu üslûbu ve bu mantığı benimseyebilirler.’’
Pierre-André Taguieff’ın (2007) popülizmi ise fırsatçı, ancak karizmatik bir lider meşruiyeti üzerine kurulu, kitlelerin desteğini kazanma retoriğini amaçlayan ve en önemlisi de değişimi değer olarak gören bir politik tarzdır.
Benjamin Krämer, “Popülizme ve Medyaya Bakış Açıları” adlı (2020) kitabında geleneksel iletişim araştırmalarında daha çok kullanılan bir kavram olan popülizmi bir ideoloji, bir üslup, bir söylem ya da bir kavram olarak tanımlamanın önemli olduğunu vurgular.
Benjamin Krämer de sınıflandırmasında popülizmi bir üslup -konuşma stilleri, yazı stilleri, görünüşler ve davranışlar- olarak tanımlar. Popülizmin bir başka yönü de alışkanlık, fiziksel performans, liderlik tarzı, dil, retorik ve argümantasyon ile ilgilidir.
Çeşitli teorik ve ampirik çalışmalar, medya tarafından aktarılan popülist söylemlerin seçmenlerin görüş ve davranışlarını önemli ölçüde etkileyebileceğini savunsalar da bazı araştırmacılar, popülist partilerin seçim başarısının, medyanın popülist söylemleri nasıl ele aldığı dikkate alınmadan, gerçek anlamda açıklanamayacağını söylüyorlar.
Popülist iletişim
Tartışmalı bir ideolojik kavram olmasına rağmen, popülizm aynı zamanda “bir iletişim olgusu". Haber medyası, örneğin Avrupa medyası popülist liderlerin iddialarını eleştirel olmayan bir biçimde meşrulaştırıp yaygınlaştırmakla suçlanıyor. Haber medyası - özellikle magazin medyası - ve popülist liderler arasında adeta bir ”arz ve talep" ilişkisi kurulmuş durumda.
Küresel finansal kriz ve popülist kamuoyu duyarlılığındaki artış gibi toplumsal değişim ve sorunlar, haber medyasının popülizme ve popülist politikacılara yer vermesinin bir açıklaması olabilir.
Popülist partilerin ve politikacıların etkili iletişime, halkla ilişkiler stratejilerine ve performans tarzlarına sahip oldukları, sosyal medyanın popülaritesi ve yaygınlığı ile popülist söylemlerin sosyal platformlarda geliştikleri göz önünde bulundurulması gerekirken, popülizmin yayılmasında medyanın ve özellikle sosyal medyanın oynadığı rolü anlamak için daha çok araştırmaya da gereksinim olduğu unutulmamalı.
İletişim stratejilerini kullanan popülist politikacılar, fikirlerini destekçiler arasında duyurmak için yalnızca ana akım medyayı değil, aynı zamanda sosyal medyayı da aktif olarak kullanıyorlar.
Popülist iletişim, genellikle kriz anlatısını oluşturan güçlü olumsuz mesajları kullanırken, durumun karanlık bir resmini çiziyor ve izleyicilerine neden endişelenmeleri gerektiğini veya neden birini veya bir grup insanı suçlamaları gerektiğini açıklıyor.
İşte tam da bu nedenle popülist hareketler kendilerine destek için medyayı bir siyasi araç olarak görmekteler.
Hemen hemen tüm liberal demokrasiler söylemsel ya da ideolojik olarak popülizm olgusundan etkilenmekteler. Dahası, hemen hemen bütün politikacılar popülizmi siyasal iletişim düzeyinde kullanıyorlar: Politikalarında popülist partileri taklit edemeyen ana akım siyasi partiler özellikle seçim dönemlerinde kullandıkları söylemlerde popülist liderleri taklit ediyorlar.
Popülizm çeşitli düzeylerde kendini gösterir. Kamuoyu popülist tutumları yansıtabilir; ana akım ve sosyal medya popülist söylemleri aktarabilir; siyasi partiler, hareketler ve liderler popülist gündemlerle ilişkilendirilebilir.
Popülist hareket, özellikle sosyal medya aracılığıyla ya da ana akım medyadaki talk showlar sırasında belirli bir kitleye alternatif bakış açısı, hatta zaman zaman da sahte haberler sunabilir.
Nayla Fawzi, popülizm ile medya arasındaki paradoksal ilişkiye dikkat çekmekte. Bir yandan medyanın, modern demokrasilerde popülizmin yükselişindeki rolü üzerinde durulurken, öte yandan popülist liderlerin ana akım medyaya yönelik eleştirileri de sıklıkla gündeme gelmekte.
1990'larda popülizm medya ortamında oldukça “popüler” ve tartışmalı bir kavram iken, daha sonra bir tür meşrulaştırma ve damgalama aracı haline dönüştü.
Popülist liderler
Popülist liderler, medyayı özellikle de sosyal medyayı etkili ve etkin kullandıkları için “yetenekli iletişimciler” olarak kabul edilmekteler.
Avrupa Birliği dışı ülkelerin sağcı popülist liderleri aşağı yukarı aynı fikirleri paylaşmakla birlikte, farklı ideolojik ve politik uygulamalarla başarılı olup iktidara geldiler; ülkelerinin demokrasilerine olduğu kadar uluslararası kurumlar için de önemli tehdit oluşturan Boris Johnson, Donald Trump, Jair Bolsonaro, Narendra Modi ve Rodrigo Duterte en ünlü popülist liderlerden örnekler….
Dünyanın dört bir yanındaki popülistler, geleneksel olarak liberal demokrasinin merkezi olarak kabul edilen kurumlar olan bağımsız basın ve medya kuruluşlarını kınıyorlar.
ABD'de Başkan Trump, bir zamanlar Sovyetler Birliği'nde Joseph Stalin tarafından popüler hale getirilen bir kavram olan ana akım medyayı sık sık ‘halkın düşmanı’ ve “yalancı” olmakla suçlayıp, Twitter aracılığıyla takipçileriyle doğrudan iletişim kurdu.
Macaristan'da olduğu gibi popülist hükümetler yalnızca kendileriyle müttefik olan medyayı fonladılar, bağımsız gazetelerin ve radyoların reklam gelirlerini kıstılar ya da medyaya Polonya örneğinde olduğu gibi adeta hükümetin propaganda makinesi olarak hizmet vermesi için el koydular.
Öte yandan Gianpietro Mazzoleni
Avrupa'da en çok bilinen popülist liderlerin ve hareketlerin çoğu zaman medya ile bir tür suç ortaklığına girdiğini ve Avrupa medyasının popülist liderlerin meşrulaştırılmasına katkıda bulunduğunu ifade ediyor.
Kamuoyunun dikkatini çekmeye çalışan liderler, medyanın siyasi arenalarda ‘rutini bozan’ her şeye karşı eğilimini, medyada yer almasını sağlayan iletişim stratejilerine başvurarak düzenli olarak kullanabildiklerini kanıtladılar. Bu 'arz ve talep' ilişkisinin sonucu olarak, popülist mesajların geniş kitleler arasında görünürlüğünün arttığını görüyoruz.
Başka bir deyişle, medya, kasıtlı ya da kasıtsız olarak güçlü bir seferberlik aracı olarak hizmet etme potansiyeline sahip.
Dahası, Luca Manucci, “Popülizm ve Medya” başlıklı makalesinde medyanın çatışma ve olumsuzluğu ayrıcalıklı kıldığını, bunun da politik yabancılaşmayı ve sinizmi teşvik ettiğini ve böylece popülist mesajlar için verimli bir zemin sağladığını belirtiyor. Manucci, popülist aktörlerle medya arasındaki ilişkinin iki karşıt mantık arasındaki bir savaş olarak değil, hem siyasi hem de medya aktörlerini içeren bütünleşik bir içerik üretim süreci olarak olduğunun da altını çiziyor.
Aslında popülist söylemlerle medya arasındaki ilişki, farklı iletişim organları ve aktörleri içeren dairesel ve çok yönlü bir süreç olarak yapılandırılmış olup bu bütünleşik yaklaşım, popülist söylemlerin nasıl üretildiğini ve medya alanının siyaset üzerindeki üstünlüğü konusunda normatif bir tavır almadan, hangi kanallardan farklı kitlelere ulaştıklarını açıklama avantajına sahip.
Sosyal medya ve popülizm
Sosyal medya ile popülizmin retorik ikna gücünün ortak hedefleri, geniş bir kitlenin hızlı tıklamasını hedeflemeleri.
Luca Manucci makalesinde, sosyal medyanın popülizme uygun bir mecra olduğunun altını çizer, bunu da sosyal medyanın popülistler tarafından bağımsız bir alan olarak görülmesi, politik liderlerin seçmenleriyle doğrudan iletişim kurup imajlarını pekiştirebilmeleri ve sosyal medyanın gayri resmiliği ile popülizmin söylemsel biçimine yakınlığına bağlar.
Richard Fletcher, “Popülizmin Yükselişi ile Haber ve Medya Kullanımının Sonuçları” (2019) adlı raporunda şu sonuçlara yer vermiştir; “çevrimiçi medyanın popülizmin yükselişine katkı sağladığı gerçeğinin yanı sıra, haberler söz konusu olduğunda, popülist tutumları olanlar çevrimdışı haber kullanımını tercih ediyor, örneğin, popülist tutumları olanların yüzde 46'sının ana haber kaynağı televizyon. Popülist tutumları sahip olan kişilerin sosyal ağları kullanırken haberleri daha fazla paylaşma ve yorum yapma olasılıkları daha yüksek. Çalışmalar popülist partilerin Facebook'ta daha aktif olma eğiliminde olduklarını – daha fazla yayın yaptıklarını, daha fazla etkileşim oluşturduklarını ortaya koyuyor.
Frank Esser, Agnieszka Stępińska ve David Nicolas Hopmann’ın, Populist Political Communication in Europe adlı kitap için ortaklaşa hazırladıkları “Populism and the Media:Cross-National Findings and Perspectives” başlıklı makalelerinde, medya aracılığıyla “elitizm karşıtı” ve “halka hitap” retoriğinin söylemsel inşası, popülist siyasal iletişimin anlaşılması açısından hayati öneme sahip. Ayrıca medyanın asıl sorumluluğu, kendine özgü popülizmin yaygınlaştırılmasında değil, politikacıların popülist mesajlarının güçlendirilmesine katkıda bulunmasıdır.
Bu vesile ile önümüzdeki yıl (2023) Savaş Çoban ile beraber alandaki uzmanların farklı perspektiflerden ışık tutmaya çalışarak katkıda bulundukları "Popülizm ve Medya" başlıklı çalışmamızın yayımlanacağının haberini de vermek isterim.
(YİG/EMK)