Turnusol kağıdı asidi ve alkaliyi net olarak ortaya koyar, yani “sağlam” bir göstergedir. Bir habere bakıldığında onu yazan gazetenin gerçeği ve doğruyu gösteren bir turnusol kağıdı özelliğine sahip olup olmadığı kolayca anlaşılabilir.
Bir haber, sadece onu yaratan öznenin ya da haber kaynağının sunduklarını, görüş ve düşüncelerini yansıtmamalıdır.
Bununla birlikte diğer taraflarının ve alanın uzmanlarının değerlendirmeleri, arka plan bilgisi, benzer örnekler ve sonuçları ortaya konulmalı, söylenenleri doğru analiz edip, anlatılanı görünür hale getirmelidir.
Böyle yapmayan gazetelerin, çok satan veya “çok önemli ve güvenilir” gazeteciler yazdığı, ya da toplumun büyük kesimi tarafından benimsenen görüşlere sahip ve onların desteğine mazhar gazeteler olsa bile “tam ve doğru habercilik” yapmadığı söylenebilir.
* * *
Şu günlerde, başta sağlıkçılar olmak üzere toplumun geniş kesimlerinin gündeminde “Tam Gün Yasası” var. Aynı anda birden fazla kurumda çalışan hekimler bir “tercih yapmaya” zorlanıyor.
Gerekçesi “hastayla hekim arasındaki ‘para alışverişi’ni önlemek” ve “hekimlerden çok daha fazla yararlanmak” olarak sunuluyor. Hekimlerin daha az süre çalışacağı da uygulamanın olumlu sonuçları arasında sayılıyor. Bir de veri sunuluyor: “Hekimlerin yüzde 75’i bunu zaten kabul ediyor ve olumluyor” deniliyor.
Bu ülkede cumhuriyetin kurulduğu yıllardan bu yana hekimlerin kamuda hizmet verirken kendi muayenehanelerinde özel olarak çalışmaları da onlara bir hak olarak verilmiştir. Bu yöntem sağlık hizmetinin herkese eşit, ücretsiz ve nitelikli bir şekilde sunulmadığı yerlerde söz konusudur.
Bununla eğitimi çok zor, mesleki sorumluluk ve zorunlulukları fazla, yaptıkları yanlışların bedeli ağır olan bu meslek grubuna bir tür “özel hak” tanınmış ve olabildiğince çok sayıda hekimin kamu çalışanı olarak topluma hizmet vermesi arzulanmıştır. Ama şimdi hekim sayısı fazlalaştığı ve daha ucuza hekim çalıştırılmak istendiği için bu yöntem terk edilmek istenmektedir.
* * *
Tam gün çalışma konusunda, öncelikle, bundan etkilenecek kesimlerin, kurum ve uzmanlık alanı olarak ülke içindeki dağılımları, bulundukları kurumlardaki oranları, verdikleri hizmet göz önüne alınarak uygulama başladığında ortaya çıkacak olumsuz sonuçlar tam ve doğru irdelenmelidir. Ayrıca değişimi isteyenlerin ve buna karşı çıkanların gerçek gerekçeleri bilinmelidir. Dahası buna muhatap hekimlerin neyi seçecekleri konusundaki yönelimleri de ortaya konulmalıdır.
Toptancı bir bakış açısıyla bir dayatmada bulunmak, bunu topluma empoze etmeye çalışmak, hem temel insan haklarına, hem hekimlerin çalışma hakkına ve en az bunlar kadar önemli olan sağlık hizmetlerinden yararlananların “sağlık hakkı ve hasta hakları”na aykırı bir durum olacaktır.
Sağlığa harcanan paranın 2009 yılı sonuna kadar da 56 milyar dolar olacağı öngörülmüşken, yani IMF emirleriyle yapılan “sağlıkta dönüşüm programı”nın sağlığa daha fazla para harcamaktan başka bir olumlu sonucu olmadığı ortadayken, bu paranın ödeyen açısından azaltılması, ödenen açısından da çoğaltılmasından başka bir kaygıyla hareket edilmemesi, insana ve sağlığa verilen değeri göstermektedir.
* * *
Her uygulama onu uygulayanın isteği, katkısı ve katılımı ile olumlu sonuç verir. Hekimleri birer “nesne”, “emir eri” ya da “ucuz işgücü” olarak gören yaklaşımın “sağlığı ve sağlıklılığı” sağlaması beklenemez.
Hep söylendiği gibi sağlıkta tasarruf ancak sağlıksızlık doğurur ve doğuracaktır. Gazeteler tersini yazsa da. (MS/EÜ)