Sorun yalnızca "eksik ya da yanlış" yazmak değil...
Bazıları karşı çıkıp kabul etmese de medyanın sundukları arasında "siyasi bağlamda" propaganda ve ajitasyon, "ticari anlamda" da reklam ve promosyonun sıklıkla yer almaktadır. Bunların aslında günümüz medyasının kendilerine verdikleri asıl "görevler" olduğunu da söylemek mümkündür.
Hitler faşizminin ünlü propaganda bakanı J. Göebbels'in bu konuda en mükemmeli yakaladığı sıklıkla ifade edilir; içerik olarak olmasa da, yöntem ve uygulama olarak benzetmeye çalışılır. Çünkü "medya"nın gücü "kitleleri etkileme" potansiyelinde yatar.
Burada çok önemli ve aslında çok tehlikeli olan nokta, söz konusu faaliyetin kendi özüne uygun biçimlerle değil de "haber" olarak sunulmasıdır.
Şu anda gündelik medyada, biri "hükümetten yana", diğeri "ona karşı olanlar" arasında yaşanan bir tür düello, yarışma ya da çatışmanın bize gösterdiği, bu konuda başka örneklerden hiç de aşağı kalınmadığı yönünde.
Sağlık ve medya
Sağlık da bunun somut olarak yaşandığı alanlardan birisini oluşturmaktadır. AKP'ye yakın çevrelerin sahip olduğu medya organlarına, aslında "özerk" oldukları halde, doğrudan "hükümetin sözcüsü ve taraftarı" gibi davranan, TRT ve Anadolu Ajansı da katılınca hükümetin uygulamalarına kamuoyunun desteğini sağlamak çok kolaylaşıyor.
Ama zaman zaman yanlışa da düşülüyor, özellikle eksik ya da yanlış haberler, bu pazartesi yaşandığı gibi, bizzat haberin "kaynağı"na dayanılarak, haberi sunan "ajans" tarafından açıklanmak zorunda kalınıyor.
6 Temmuz tarihinde AA'nın Maliye Bakanlığı Muhasebat Genel Müdürlüğü'ne dayandırarak servise soktuğu ve Sabah, Takvim gibi gazetelerde yer alan "Maaşları 8'e katladılar" haberi, hem hekimlerle hekim örgütlerinin hem de Bakanlığın itirazları ve tepkileri üzerine geri çekildi.
Türk Tabipleri Birliği yaptığı karşı açıklamaya " 'Döner sermaye bereketi'nin yanıtını hekimler veriyor, verecek!" başlığını atarken tepkisini oldukça sert biçimde ortaya koydu.
AA eskiden pek de sık rastlanmayan bir biçimde, "haberimiz Sağlık Bakanlığı verileriyle uyumsuzluğu nedeniyle iptal edilmiştir" duyurusunda bulunmak zorunda kaldı.
Eksik, yanlış haber çok önemli sonuçlar doğurur. Buna dair çeşitli mesleki kurallar getirilmiştir. Dahası kamuoyunun etkilenmesine koşut olarak çeşitli hukuki ve cezai yaptırımlar da söz konusudur.
Ama en önemli yaptırım, toplumun bu yayını yapanlara ve sunanlara yönelik değerlendirmesi ve tepkisidir.
Haberciyi asıl "kontrol eden" bu tepkidir. Ama günümüzde insanın değeri olmadığı için, bu tür tepkileri dikkâte alan da yoktur, gereğini yapan da. Bunun yapılmasını sağlayacak olanlar öncelikle bu alanın "örgütlü yapıları" ve "kurumları" olmalıdır.
Bu yapılar, söz konusu haber ve benzerleri için yalnızca karşı açıklamalarla yetinmemeli, aynı zamanda bu tür haberlerin "neden, nasıl yayınlandığı" ve "sorumlularını ortaya koymak" için de çaba sarf etmelidirler.
Bu çaba "demokratik toplum olmanın" ve "toplumsal denetim"in olmazsa olmazlarından birisidir.
Bu anlamda iki alanın sivil yapıları, gazetecilik ve habercilik mesleğinin mesleki yapılarıyla sağlık alanının sivil örgütlerine büyük görevler düşmektedir. Bu çabaların sonucu ise uygulamayı yapanların, yani idare ve onun sorumlusu "hükümet"in "doğru tutum ve davranışları"yla alınmalıdır.
Demokrasiyi yalnızca sözle savunmak yetmez. Aynı zamanda onun gereklerini de her zaman herkes yapmalıdır. (MS/EZÖ)