Barack Obama’nın Kongre’den olumsuz bir karar çıksa bile Suriye’ye askeri müdahale konusunda kararlı olduğu besbelli.
Amerikan kamuoyunda -adı her nedense savaş olmayıp, askeri müdahale olan- bu saldırıya karşı olanlar çoğunlukta, ancak sesleri yeterince güçlü çıkmıyor, çıkamıyor. Çünkü artık demokrasi böyle bir şey, sadece parası ve gücü olanların sesi çıkıyor.
Hal böyle olunca insan ister istemez Suriye’de yaşayan insanları, sesleri çok az çıkabilenleri düşünüyor. Evde oturup savaşı beklemek nasıl bir duygu?
Ben bunları düşünürken bir Amerikalı kadının, Missey Beatti’nin yazısını okudum. Benim düşündüklerimi, bir Amerikalı olarak o da düşünmüş ve şimdi alıntılaayacaklarımı yazmış.
“Geçen sabah koşarken gözüme bir ilan çarptı, ‘Sıra kimde?’ diye soruyordu. Sıra elbette Suriye’de. Burası ABD, kamuoyunun karşı çıkmasına rağmen, başkanımız ve yardımcıları Suriye’de yeni katliamlara ve vahşetlere yol açacak pazarlıklar peşinde.
“Salı günü Senato’da meslektaşları, Suriye gibi “haydut devletlerin” yaptıklarından söz ederken Senatör John MacCain i-Phonu üzerinden sanal poker oynuyordu. Sanal alemde uçuşan binlerce dolar onu daha çok ilgilendiriyordu. Kaldı ki bu konudaki görüşünü bir gün önce açıklamıştı. ABD Suriye’ye mutlaka müdahale etmek zorundaydı. Bu hem başkan hem de ABD için bir onur sorunuydu. Olmayan onurun savunusu!
“Suriye’de yaşamak nasıl bir duygudur? Hayal etmeye çalışıyorum. Açıkçası, tabii afetler dışında, kıyaslayabileceğim bir örnek gelmiyor aklıma. Bir hortumun gelip evin damını uçurması ve tüm camların yerle bir olması mesela...
“Mart 2011’de başlayan sivil savaş nedeniyle 2 milyon Suriyeli evlerini terk edip mülteci oldular. Tahminlere göre 2013 yılı sonunda bu rakkam 3 milyonu bulacak. Evet, düşünün bunu.
Akşam yemek yerken, televizyonda en sevdiğiniz diziyi izlerken, dişlerinizi fırçalarken, sevişirken, kahve yaparken, okula gitmek için servise binen çocuklarınız öperken, araba kullanırken... düşünün, hep düşünün.
“Çocuklarınıza ne diyeceksiniz? Onları nasıl avutacaksınız? Onlara ABD’nin bir kez daha insanların üstüne bombalar yağdıracağını nasıl açıklayacaksınız?
“Gerçekten, ne diyeceksiniz? Yaşları daha büyük olanlara, kimyasal silahların kullanımını lanetlerken, bu tür silahları (Agent–orange, beyaz fosfor, seyreltilmiş uranyum) imal eden ve kullananın ABD devleti olduğunu mu anlatacaksınız? Tabii onlara hangi ülkelerin kimyasal silah kullanabileceğini ve hangi ülkelerin nükleer silah bulundurabileceğine saptayan kuralları koyanın da ABD olduğunu anlatmanız gerekecek.
“Sonra çocuklarınıza sarılıp ‘yanınıza almak istediğiniz üç beş parça eşyanızı çantalarınıza koyun, fazla değil, gidiyoruz, gitmek zorundayız’ diyeceksiniz. Onların sorularını yanıtlarken, ‘Bilmiyorum, geri dönüp döneceğimizi, bilmiyorum’ demek zorunda kalacaksınız.
“Neye geri dönecekler ki?
“Peki, hiç gidemeyecek durumda olanlar ne olacak? Hastalar, yaşlılar, hiç parası olmayanlar? Anlamsızlığa anlam verebilir misiniz? Düşünün bunu, hep düşünün.
“Kırmızı çizgisi geçildi diyerek çok daha korkunç çizgilerin üzerinden geçecek olan Obama’nın 200 yıldır kırmızı çizgilerin üstünden geçen ve sürekli olarak insanlığa karşı suç işleyen bir devletin başkanı olduğunu düşünün.
“Bu bir oyun. Yeni bir savaş oyunu. Ama Suriyeliler için bir oyun değil. Gerçek ve ölümcül.
“İnsan eliyle yaratılan acıların özünü kavramamak, kendimizi korumak ve güvenliğe almak değildir. Sadece empati kurmaktan uzaklaşmaktır.
“Bizler, bu savaşa karşı olanlar hep Suriyeli olmayı hayal edelim. Her an, her zaman, her yerde.”
Missey Beattie’nin yazısını kısaltarak alıntıladım. İkiz Kuleler saldırısı dışında hiçbir yabancı devletin saldırısına uğramamış, Amerikan İçsavaşı dışında savaş yaşamamış ABD’nin kendisine saldırma imkanı bile olmayan bir ülkeye, kendi koyduğu kırmızı çizgi nedeniyle saldırmasını nasıl oluyor da “insani müdahale” olarak yorumluyor “bağzı” ülkeler ve kişiler. Bizim de kendimize bu soruyu sormamız gerekiyor. Hem de hemen. (MU/YY)