Yıllardır ressam olarak tanınan Su Yücel son zamanlarda memleketin çeşitli köşelerinde ağırlıklı olarak geleneksel sanatların izini süren belgeselleriyle dikkat çekmeye başladı.
Sanatçının birbirinden renkli ve hareketli tablolarına yansıyan hayat enerjisi özellikle köylü kadın ve çocuklarını da etkilemişe benziyor; normalde ifade edilemeyen birçok duygu Su'nun kurduğu atölyelerde dışa vurulabiliyor, sıcak karşılaşmalar ressamın hayal dünyasını da genişletiyor.
Su Yücel'in geçtiğimiz günlerde Bursa'nın Nazım Hikmet Kültürevi'nde açtığı serginin başlıca ilham kaynağı ise babası Can Yücel'in şiirleri ve notları olmuş.
"Su'yun seferi"
Belgeselleriyle ön plana çıkan İz televizyon kanalında bir süredir yayınlanmakta olan Su'yun Seferi adlı dizi-belgesel, Su'nun yıllar önce Diyarbakır, Sulukule ve Tarlabaşı'nda gerçekleştirdiği atölye çalışmalarından esinlenerek ortaya çıkardığı bir proje.
Her ne kadar daha önce Ümit Elçi'nin Bir Avuç Gökyüzü ve Süreyya Duru'nun Burgaz'da çekilen Ada filminde sanat yönetmenliği yaparken kendi alanından biraz uzaklaşıp sinemaya bulaşmış olsa da, Su mevzubahis faaliyet sayesinde atölyesinin dışına sık sık çıkarak insanlarla daha yakın bir diyaloga girdiğini itiraf ediyor.
Genco Erkal'ın yönettiği Can Oyunu'yla en iyi sahne tasarımı ödülünü alarak tiyatroya da el atmış olan çok yönlü sanatçı belgesel çekimleri sırasında oluşan dinamiklerin sokak tiyatrosunu aratmayan doğaçlama anekdotlara yol açabildiğini de ifade ediyor.
Özellikle Romanlara eğilerek yıllardan beri yürüttüğü çalışmalarında kameralara ilk olarak yansıyan Edirne'deki Hıdrellez kutlamaları olmuş.
Bir başka bölümde İznikli kadınların resimlerle süslediği çini tabakları gölün sularına eğilen ağacın dallarına bağladığı sahne fazlasıyla etkileyici.
Kaz dağlarına yapılan ziyaret sırasında ise Mehmet Alan köyünde kadınlar iç dünyalarını Sarı Kız efsanesini boyalarla yorumlarken dışa vurduktan sonra İda dağının tepelerine serpiyorlar.
Su'nun annesi Güler Yücel'in yıllar önceki çalışmalarından yola çıkarak uyguladığı metot kelimelerle ifade edilmesi neredeyse imkânsız birçok travma ve anının ortaya çıkarılmasına vesile oluyor; sanat bastırılmış hislerin dile gelmesini sağlarken duygulara tercüman oluveriyor.
Kapadokya'da gençler uçurtmalar aracılığıyla iç dünyalarını göklere salarken Zonguldak Çukurören ve Keller köylerinin madenci eşleri bekleyiş öykülerini baret ve kovaların üzerine sabitliyor; babaları, kocaları veya oğullarını maden ocağında her an kaybetme duygusuyla yaşayan kadınların eserleri Karadon ocağının çıkışında işçilere sergilenirken unutulmaz anlar yaşanıyor.
Günbegün kaybolmakta olan geleneksel sanatlardan halıcılığın Milas ayağında Bozalan köyü belgeseli konuk ederken kök boya sektörünün de eski gücünden çok şey kaybettiği gözümüze sokuluyor, kadınların çağdaş hayata özenmesiyle Anadolu'nun değerlerinin tek tek yok olmaya yüz tuttuğu hatırlatılıyor.
Estetik aracılığıyla sosyo-kültürel bir panorama sunmaktan imtina etmeyen Su Yücel İzmir'in Birgi kasabasında Çakırağa konağı ve köy kahvesinde çocuklar ve gençlerle cam altı sanatını da tekrar gündeme getirirken sanatçı damarını kabartan bu faaliyetini ve çağrıştırdıklarını tuvallere aktarmaktan da geri durmuyor.
Belgesel çekimleri sırasında yaşanan sıcak karşılaşmalar ve kurulan samimi ilişkiler sonrasında bir kadının "Beni de yanında götür" demesi ise Su'yu en çok duygulandıran an olmuş.
Önümüzdeki aylarda çekimi yapılması planlanan Akşehirli çocuklarla Nasrettin Hoca atölyesi, Bulgaristanlı muhacirlerin kadınlı erkekli çalışmasının ürünü, Bilecik'e bağlı Pazaryeri, Kınık köyünün artık eşi bulunamayan çömlekçilik sanatı bölümü ve Marmaris Bozburunlu kadın balıkçıların hikâyesi Su'nun yeni projeleri.
Can Yücel'in kızı olmak
Nüfusun yüzde 50'sinden fazlasının Balkanlardan göç ettiği söylenen Bursa'da ecdadının Makedonya, Bulgaristan, Yunanistan, Kosova veya Bosna Hersek'ten geldiğini ifade etmekten artık kimse çekinmiyor.
Şehrin özellikle 1980 sonrası aldığı göç ve bağnazlığa karşı bir savunma sistemi olarak da algılanabilecek Bursalılar'ın bu tavrı sayesinde 5000 yıldır her türlü medeniyete kucak açmış, Mysia Olimposu olarak tanınan ve yalnız şehre değil tüm Marmara bölgesine hâkim Uludağ'ın yamaçlarındaki tarihî kentin Cumhuriyetle yok edilen etnik mozaiği de anılmadan edilemiyor.
Resmî propagandada yıllarca Osmanlı başkenti ve evliya şehirlerinden biri olarak tanıtımı yapılan bir zamanların yeşil Bursa'sındaki Rum mahallesi, Yahudi tüccarları ve Osmanlı'daki ilk grev olarak bilinen ipek fabrikasındaki Ermeni işçi kadınların grevi mevzubahis azınlıkları Kent Müzesine sokacak kadar önemli hatıralar.
Su'nun 5 Aralık 2012 ile 25 Ocak 2013 tarihleri arasında Buluşmak Üzere - Şiirleriyle Can Yücel/Su Yücel sergisini ağırlayan Bursa ve çevresindeki sanayileşme, ona bağlı olarak göç ve gem vurulamayan çarpık kentleşme artık Bursalıların da kendini azınlıkta hissetmesine sebep oluyor, şehrin ancak bazı bölgelerinde rahat bir nefes alınabiliyor.
Hava kirliliğiyle yıllardan beri mücadele eden şehrin merkezine devasa Toki binaları hırsla dikiliverirken, gerekli altyapı hazırlanmadan trafik canavarıyla zaten boğuşmakta olan bir bölgeye inşa edilen yeni bir futbol stadyumuna para yetiştirilemiyor.
Mümkün olduğunca şehircilik kıstaslarına uygun olarak gelişmeye çalışan
Nilüfer İlçesindeki Nazım Hikmet Kültürevi'nde 4 Aralık akşamı açılan sergide Su, babasının el yazması not ve şiirleriyle anılarını harmanlıyor, ortaya çıkan renkli sonuç insanı sanatçı baba-kızın dünyasına sürükleyiveriyor.
Geniş ve modern sergi salonunda izleyicilere sunulan, Su'nun çocukluğunda yaşadığı ve hayatı boyunca iz bırakmış olduğu belli olan bazı hatıralar birer rüya hafifliğinde insanın gözünü okşuyor.
Etkinliği düzenleyen ekibin profesyonelliği ve sıcaklığı da sanatseverlere misafirperverliğin âlâsını tattırıyor. Büyük şairin eserleri ise el yazısıyla birleştiğinde - her ne kadar günümüzde "şe" sesi telaffuz eden ağızlarda "şeyimsi" bir hal alsa bile - daha da vurucu bir etki yaratabiliyor:
Şeyist
Biz talebeyken şeydik
İyi arkadaştık şeylen
Biliyorsunuz şeylen şey olunmaz
Ben şeyi bitirince babam
Şey dedi Şey Partisine girdim
Zaten şeyle evlenmiştim
Şey şeye gidelim dedi gittik
Şeysiz de olmuyor döndük
İki şeyim oldu büyüdüler
Doktor sende bir şey var diyor şimdi
Tabiy bende bir şey var, sayamadığın kadar
Kimse dokunamaz benim şeyime
Çünkü ben bir Şeyim
Her şey de bir şeydir ama
Ben başka bir şeyim
Ben şeyim...
Can Yücel'in imzası
Nilüfer Belediyesinin sanatla ilgili birimi Reis Çelik'in Lâl Gece, Yeşim Ustaoğlu'nun Araf, Pelin Esmer'in Gözetleme Kulesi ve Serkan Acar'ın Aşk ve Devrim filmlerinin gösterileceği Türk Festivalleri seçkisiyle 7/13 Aralık tarihleri arasında Bursalıları ihya etmeyi sürdürecek gibi görünüyor.
Konak Kültürevi/Serdar Şafak sahnesinde bilahare yapılacak etkinlik ise Taviani kardeşlerin Sezar Ölmeli, Marjane Satrapi-Vincent Paronnaud imzalı Azrail'i Beklerken, Paolo Sorrentino'nun Olmak İstediğim Yer ve Christian Petzold'un Barbara adlı filmlerinden oluşan Dünya Festivalleri seçkisi.
Nilüfer'in çağrısına kulak kabartmakta fayda var... (MT/ÇT)