Ezdilerin deyimiyle "o büyük şey" kâinat henüz yeni bir güne gebeyken başlamıştı. Şengalliler güneşin aydınlığını karşılamaya hazırlanırken karanlığa çaput bağlayanlar kara kaftanlarıyla yürüdüler ateşin çocuklarının üzerine…
Öyle bir yürüdüler ki asırların sessizliği büyük bir tufanla yeri göğü inletmişti. Onlar uğursuzluğun sesini, merhametsizliğin rengini ve ölümün fırtınasını getirmişlerdi. Onlar kara kaftanlarıyla atalarından devraldıkları dikenli ölüm ağlarını insanlığın tüm masumiyetine ördüler. Onlar çaresizliğe hükmedip güneşin çocuklarını bir bir ölüm tarlalarına sürüklediler.
Tıklayın - Kadınlar IŞİD'in Ezidi Katliamını Protesto Etti
Güneş merhametsizliğin karşısında acılar doğurmaya başlamış ve karanlık gittikçe uzuyordu. İşte o gün Şengalliler kâinatın ilk kıvılcımı olan o büyük ateşe avuçlarını açıp 72 millet için daha duaya durmadan 73. kez kara kaftanlıların istilasına uğradılar. Çöken karanlık dağıldığında dehşet bütün büyüklüğüyle ortadaydı.
Tarihler 3 Ağustos 2014’ü gösterdiğinde “ölüm meleğinin neferleri” halkların marifet kapısı ve kültür hafızası olarak bilinen, Ezdilerin yaşadığı yerleşim yerlerine yıkım gücü yüksek büyük bir saldırı düzenlediler.
Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) olarak bilinen ve daha sonra adını İslam Devleti (ID) olarak değiştiren insan kasapları ve onun işbirlikçileri bu büyük saldırıyı “cihadın kutsal seferi” olarak tanımlayarak Ezdi cemaatine karşı akla durgunluk veren bir vahşet sergilediler.
O güne kadar birbirleriyle komşu, dost, kirve ve hısım olan insanlar, aniden birer canavara dönüşerek yakınındakini boğazlamaya ve alt etmeye kalkıştmaları trajediyi büyüttü. Kendilerini İslam Devleti adına Allah'ın askerleri ve Ezdi cemaatini ise "Tanrı tanımaz" olarak görenler, arkalarında izleri yıllar boyunca silinemeyecek kadar büyük bir yıkım bıraktılar. ID ve onun yerli milisleri girdikleri her köye, önce zorla din değiştirmeyi dayatmış, ardından yakaladıkları erkekleri öldürmüş, kadınlara ve kız çocuklarına ganimet olarak el koymuş, pazarlarda “seks-kölesi” olarak satışa çıkarmıştı. 5 bini aşkın Ezdi kadını ID tarafından şeriat kisvesi altında akıl almaz uygulamalara maruz kalmış ve tecavüz edildi. Ellerindeki 1.000'i aşkın esir Ezdi çocuğu ise çetenin sapkın tarikat okullarında zorunlu müslümanlaştırma programlarına mahkûm edildi ve kendi halkına karşı birer ölüm makinesine dönüştürerek mazlum Ezdi halkının yaralarının derinleşmesine sebep oldu.
Ayrıca o güne kadar Şengal halkının güvenliğini sağlayan binlerce Peşmergenin, sahip olduğu ağır silahlarını alarak bölgeyi terk etmesi, başta Ezdiler olmak üzere bütün bölge halkını derin bir acıya sürüklemiştir. Tarihe ve vicdana kara bir leke olarak düşen bu bedel Şengal halkına ödettirilmiştir. Savunmasız kalan yüz binlerce Ezdi, tarihte soykırımlara maruz kalmış kadim kardeş halklardan Ermenilerin, Asurilerin ve Yahudilerin yaşadığı büyük felaketlere benzer bir soykırım yaşamıştır. Üzerinden üç yıl gibi bir zaman geçmiş olmasına rağmen, Ezdi halkının yaşadığı soykırımın boyutları ne yazık ki tam olarak gün yüzüne çıkarılabilmiş değildir. Medeni dünyanın en başat değer olarak kabul ettiği insan hakları ve demokrasi bilincinin en gelişkin olduğu günümüz dünyasının gözü önünde gerçekleşen bu soykırım karşısında, bölgenin muktedir güçleri başta olmak üzere dünyanın “medeni” güçleri de kayıtsız kalmıştır. Başta Güney-Kürdistan yönetimi ve Irak hükümeti olmak üzere, BM de yükümlülüklerini yeterince yerine getirmemiştir.
Soykırım sebebiyle yurtlarını terk etmek zorunda kalan insanların bir bölümü halen Rojava’da (10 bin), Güney Kürdistan’da (200 bin) ve az bir kısmı ise Kuzey Kürdistan’da (2 bin 500) sığınmacı olarak yaşam mücadelesi veriyor. Şu ana kadar hiçbirinin hukuki statüsü olmadığı gibi, yaşamsal sıkıntıları tüm ağırlığıyla devam ediyor. Hayatta kalmayı başarmış olanlar insanın vicdanına olan güven ve umutlarını tümüyle kaybetmişlerdir. Yaşamış oldukları kayıp ve köksel kopuşlar hem ağır bir travmayı hem de önüne geçilmez bir endişeyi ortaya çıkarmıştır.
Soykırımın üçüncü yılında hem BM hem de diğer uluslararası kurumlara bu bağlamda yeniden sorumlu olmayı hatırlatırken, Şengal halkına uluslararası halklar hukuku çerçevesinde bir statünün tanınmamasının, soykırımın daha da ileri gideceğinin başka bir gerçeği olduğu özellikle vurgulanmalıdır. Bunun yanı sıra kendilerini yeni soykırımlara karşı savunmak üzere ID’e karşı onurlu bir mücadele veren Şengal Savunma Birliklerini çözümün başat bileşeni olarak görmek ve tanımak gerekir. Bu hakikati görmek istemeyenler, Ezdiler tarafından şüpheyle karşılanacaktır. Bu nedenle medeni dünyanın vicdanlı kurum ve kuruluşları mazlum Ezdi halkının varoluş mücadelesinin yanında yer almalı, soykırım sonrası devreye sokulan ve hala devam eden etnik temizlik katliamına karşı “dur” demelidir. Diğer bütün soykırımlarda olduğu gibi 73. Ezdi Fermanı da bütün insanlığın kolektif utancı olarak şimdiden tarihe geçmiştir. (AB/HK)