Fransız Parlamentosu'nda çıkacak olan yasa, soykırımların, insanlığa karşı işlenen suçların ve savaş suçlarının savunulmasını, inkarını, tartışmaya açılmasını ve bayağılaştırılmasını cezalandırıyor.
İnsanlığa karşı işlenen suçların, soykırımların, etnik temizlik faaliyetlerinin savunulması veya mazur gösterilmesi bir tür nefret söylemi olarak da kabul edilebilir, bu yüzden bunların ifade özgürlüğü kapsamına girdiği tezi tartışmalıdır.
Ancak, böyle bir niyetle yapılmayan bilimsel çalışmalar ve entelektüel faaliyetlerin de bu tür yasaların kapsamına dahil olmamaları gerekir.
Bu yasa ve daha önce çıkarılan benzer yasalar bu tür bir ayrımı vurgulayan kavramları içermediği için sorunludur.
Nitekim, bu yasa da 1915'de Ermenilere yapılan sürgün ve katliamın soykırım olarak tanınmasını talep edenler tarafından ayrım gözetmeksizin kullanılmak istenebilir, Fransa mahkemelerinin bu ayrıma dikkat etmesi gerekir.
Ancak, bu yasayla ilgili tartışmalarda yasanın kapsamının ve amacının 1915'le kısıtlı olmadığını, bunun evrensel nitelikte bir yasa olduğunu gözden kaçırmamalıyız.
Aynı yasa, teorik olarak Fransa'nın veya Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) işledikleri savaş suçları veya insanlığa karşı suçlarla ilgili olarak da kullanılabilir.
Bu yüzden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "onlar kendi işine baksın" argümanı anlamlı değildir. Her devletin kendi tarihine bakması, tarihiyle yüzleşmesi ve diğer devletleri de aynı şeyi yapmaya davet etmesi gerekiyor.
Türkiye hükümeti, Cezayir'de, Irak'ta, Ruanda'da işlenen savaş suçlarını ve insanlığa karşı suçları gündeme getirirse insancıl hukukun gelişmesi açısından faydalı bir şey yapmış olur.
Ancak, bu tür çabalar, 1915'le ilgili duyarsızlığa ve olup bitenin inkarına gerekçe olarak kullanılırsa, böyle bir tavırla birlikte yürütülürse bu suçları gündeme getirenlerin samimiyeti sorgulanır, inandırıcı olma özellikleri azalır.
1915'de ve sonrasında Osmanlı topraklarında yaşayan yüz binlerce insana, bir halka, Ermeni oldukları için yapılan zorunlu sürgün, katliam ve soygunun boyutları hiç kuşkusuz Dersim'de yapılanlardan çok daha geniş kapsamlı olmuştur.
Bu yüzden de, ister soykırım densin ister başka bir biçimde tanımlansın, 1915'de Osmanlı devletinde siyasi güce sahip olanlar tarafından Ermenilere yapılan vahşete mazeret bulunamayacağı, bunların savunulamayacağı ve hafife alınmayacağının kabul edilmesi Türkiye'de hukuksal ve etik normların oluşması için de bir gerekliliktir.
Ancak böyle bir kabul sağlandıktan sonra, 1915'te olanların soykırım kategorisine girip girmeyeceği tartışması ifade özgürlüğü kapsamında bir faaliyet olarak değerlendirilebilir. (OK/BA)