Günlerdir AKP ile CHP arasında bir siyasi malzeme konusu haline getirilen 1937-38 Dersim soykırımı, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın kendine has üslubuyla, "Eğer devlet adına özür dilemek gerekiyorsa ve böyle bir literatür varsa ben özür dilerim ve diliyorum" söylemiyle yeni bir boyut kazandı.
Tayyip Erdoğan, bir yandan bunun bir 'tarihle yüzleşme' olduğunun altını çizerken; diğer taraftan, siyasi rakibi olan CHP'yi köşeye sıkıştırmış olmanın tadını çıkarıyor. Sıkışan CHP ise, bu insanlık suçunu gizlemeye ve ötelemeye çalışarak, kendini ve sahip olduğu ulus devletçi zihniyeti korumanın derdinde.
Ulus devletçi zihniyetin temsilcisi olan CHP hiç kuşkusuz Dersim soykırımının baş sorumlusudur. Ancak CHP'nin sorumlu olması devleti ve cumhuriyeti aklamanın gerekçesi yapılamaz. Cumhuriyet devleti bugün,1937-38 sürecinde olduğu kadar sorumludur. Her iki parti arasında karşılıklı olarak süren atışmalar, bir tarihsel acı ile yüzleşmekten, toplumsal barışı sağlamaktan uzak olduklarını gösteriyor.
Oysa Dersim 37-38 soykırımı üzerinde siyasal rant sağlamaya çalışmak, ahlaki ve insani yanı olmayan bir vicdansızlıktır. AKP'nin geçmişle, tarihsel acılarımızla yüzleşmek ve bu yüzleşmenin gereğini yerine getirmek gibi bir derdi olsaydı, ağzından çıkan bu özre (!) anlam yükleyecek tutum takınırdı.
Hem tarihle yüzleşmek adına "Dersim'den özür diliyorum" diyeceksin, hem de Dersim'in de bir parçası olduğu Kürt sorununda şiddet ve savaş politikalarını işleterek, terör estireceksin. Bir yandan Seyid Rıza'nın idama giderken son sözlerini anımsatacaksın ancak aynı Seyid Rıza ve yoldaşlarının mezar yerlerini söylemeyeceksin!
Bilinenleri tekrar etme; saklananları açıkla!
Beklentilerle alay edercesine "belge" diye herkesin bildiklerini açıklayacaksın, tekrar edeceksin; yine diğer taraftan Genelkurmay ve diğer devlet kurumlarının arşivlerini kapalı tutacaksın! Dersim soykırımının yanı sıra, cumhuriyet döneminde yaşanan tüm katliamlarla (Koçgiri, Zilan, Ağrı, Çorum, Maraş, Sivas, Gazi) ilgili de devlet arşivlerini açıklamayacaksın!
Devlet sadece Dersim'le ilgili değil; bütün bu katliamlardaki sorumluluğundan yola çıkarak özür dilemek ve ama bu özrün gereğini de yerine getirmek zorundadır.
Dersim'le ilgili özrün samimiyetini sorgulayan tartışmaların bugünden başlamak üzere devam edeceğini düşünüyorum. Sorgulanmalı, zira tarihten ve tarih bilincinden birazcık haberdar olsalar, soykırım ve katliamlar söz konusu olduğunda dünyanın yüzleşmek adına gösterdiği özeni gösterebilirlerdi.
Bu konuda hiç kuşkusuz dönemin Almanya Başbakanı Willy Brand'ın tavrı örnektir. Willy Brand, Almanya Başbakanı olarak 1970 yılında gittiği Polonya'da insanlık anıtı önünde diz çökerek özür dilemiştir. Aynı Willy Brand, Tayyip Erdoğan'ın yaptığının aksine, "Soykırımı Hitler'in partisi yaptı, beni ilgilendirmez" gibi kaçamaklara da sığınmamıştı.
Ermenilere düşmanlığı da normalleştiriyorlar; Erdoğan ve Kılıçdaroğlu
Soykırım ve katliamlar insanlık tarihinin en karanlık sayfalarını oluştururlar. Kendini bu karanlık sayfalardan oluşan tarihiyle yüzleşmekten uzak tutmaya çalışan devletler, aslında suç işlemeye devam ediyorlar. 1915 Ermeni soykırımıyla aynı şekilde yüzleşmeyi beceremeyen, dahası bir özrü bile çok gören bir devlet geleneğiyle karşı karşıyayız.
Bu büyük trajedinin dünya halkları nazarında yarattığı duygu ve tepkinin önümüzdeki yılların temel konusu olacağını şimdiden görür gibiyiz. Dolayısıyla Dersim'le ilgili yapılan tartışmalar sırasında Kılıçdaroğlu'nun Tayyip Erdoğan'a yönelik, "Ermeni diasporası gibisin" demesi, Erdoğan'ın da aynı fark oluşturmayan üslubuyla yanıt vermesi Ermeni halkı başta olmak üzere insanlığının farkında olan herkesi incitmiş ve öfkelendirmiştir. Bu tutumları bile her ikisinin nasıl bir zihniyeti temsil ettiklerini ortaya koyuyor.
Zaten Ermeni dostlarımızın tepkisi gecikmedi bile. Halkların Demokratik Kongresi üyesi arkadaşlarımızın da içinde olduğu bir grubun yayınladıkları bildiride bu zihniyeti kınadıklarını açıklayan görüşleri şöyledir:
"Dillerde hakaretin 'Ermeni dölünden' 'Ermeni Diasporası'na evirilmesinin, zihniyeti örtmeye yetmeyeceğinden emin olabilirsiniz. İşini daha titiz gören bir ayrımcılık, memnuniyet değil, ancak tedirginlik sebebi olabilir. Irkçılığın, ayrımcılığın normalleşerek görünmez hale geldiği, 'dil sürçmesi' gibi bile algılanmadığı bir iklimde kocaman bir suç işleniyor. Bu suç sizindir. Yakın tarihimizde usulüne göre gömülmemiş yüz binlerce insanın failleri ile kurduğunuz bağın üzerinize yapışmış edası, yakın geleceğimiz için en büyük tehdittir."
Dersim halkı CHP ve AKP zihniyetinin aynılığını görecektir
12 Haziran seçimlerinde halkımıza anlatmaya çalıştığımız ve takipçisi olacağımızı belirttiğimiz gerçeğin özü Dersim'in kendisiydi. Bizler bu tarihsel süreçle ilgili gerçekleri halkımıza aktarmaya çalışırken karşımızda CHP zihniyeti ve onun Dersim'deki adayları olan Kamer Genç ve Hüseyin Aygün'ü bulmuştuk.
"Yeni CHP" diye sundukları zihniyetin nasıl bir şey olduğunu anlamak için Tayyip Erdoğan'ın sözde 'özür' dilemesi gerekmiyordu. Dersim halkı bu derin yanılgıdan kurtularak, CHP zihniyetiyle kucaklamayı değil; hesaplaşmayı öngörecek onurlu bir duruşu şimdiden örecektir. (FT/YY)