Kimileri bunu Ahmet İnsel ve Seyfettin Gürsel'in aklında bir fikir parlamış ve Radikal gazetesinde kaleme almış olmalarına bağlasa da, fikrin yaygınlaşması için bir kaldıraç işlevi gördüğüne kuşku olmayan bu makalenin bir neden değil bir tartışma vesilesi olduğunu akıl sahipleri biliyor.
Neden, başka yerde, Demokratik Toplum Partisi'nin (DTP) kendi toplumsal destek merkezi Güneydoğudaki illerde, seçimlere bağımsız adaylarla girme seçeneğini denemeye karar vererek parlamento dışı muhalefet için yeni bir manevra zemini yaratılmasının yolunu açmış olmasında.
DTP bu adımıyla, kendi başına bağımsız adaylarla parlamentoya girme yolunu yüzde 10 barajının prangasından kurtarırken kendisini Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük kentlerde de solun ortak bağımsız adaylarına destek olabileceği bir konuma yerleştiriyor.
Kendimizden başka engel yok
Sosyalistler, solcular, yeşiller, ekolojistler, feministler, barışçılar ve diğerleri, bu seçimlerde, emekçilerin ve bütün ezilenlerin, ifadesini bir "toplumsal cumhuriyet"te bulan demokratik, toplumsal ve kültürel taleplerinin ortak sözcülüğünü üstlenecekleri bir üçüncü kutup/cephe/odak -ne derseniz deyin- zemini oluşturup, Kürt halkının olduğu kadar Türkiye'de yaşayan herkesin ortak talebi olan "adil bir barış"ı seçim platformlarının temel direklerinden biri kılabilirlerse İstanbul ve öteki büyük kültür ve sanayi kentlerinde Kürt emekçilerin de desteğini üstlenerek Meclis'e girebilirler. Bunun önünde hiçbir,yasal, idari, ahlaki engel yoktur. Bu kapı açıktır, orada durmaktadır.
Sol, sosyalistler, yeşiller, antikapitalistler, Kürt hareketi ve başkaları, yani böyle bir geniş ittifakın parçası olabilecek bütün güçler için şimdi üç soru var:
Birincisi, Türkiye'nin sol güçleri, bu açık kapıdan geçerken, Kürtlerin politik temsilcileriyle aynı fotoğrafta görünmekten gocunacaklar mı?
İkincisi, Örneğin İstanbul'da seçmen desteği sadece üç bağımsız milletvekili adayını kesin olarak seçtirmeye yeter göründüğüne göre, en uygun üç adaya yol vermek için herkes ve her çevre, parti veya hareket kendi beklentisini, hepimizin ihtiyacına feda edecek mi?
Üçüncüsü, Demokratik Toplum Partisi (DTP) kendi üyesi olmayan, kendisiyle aynı politik programı izlemeyen, ama "Barış"ı politikasının temel direklerinden biri kılacak bu bağımsız sol adaylara herhangi bir ön şart koşmadan destek olacak mı?
Bu üç sorunun cevabı "evet" olduğunda, Türk, Kürt, Alevi, Sünni, yeşil, kızıl, mor herkes, bütün sosyalistler, solcu, devrimci bütün toplumsal muhalefet ögelerinin seçim sandıklarında mührü "ortak bağımsız aday"a vurmasının önünde hiçbir engel kalmayacaktır.
Üç başkan Meclis'e
Zaman az seçenek çok. Öyleyse, herkesin üzerinde birleşeceği ya da kimsenin hayır demeyeceği üç aday kim olabilir? Benim önerim, İstanbul'da bağımsız ortak aday önerisine evet diyen üç sosyalist partinin başkanları.
Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) Genel Başkanı Ufuk Uras, Emek Partisi Genel Başkanı (EMEP) Levent Tüzel, Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP) Genel Başkanı Filiz Koçali'yi Meclis'e yollayalım.
Taç giyen baş akıllanır derler. Bir kez, hepimizin, sonra da bütün halkın temsilcisi olduklarında, şimdi herkesin her biri hakkında sayabileceği bütün kusurlarının nasıl bir bir giderileceğini ve elbette hepsinin bildiğimiz erdemlerinin nasıl gelişip parıldayacağını hep birlikte göreceğiz.
Böylece, 1965-69 arasında olduğu gibi, devlet ve hükümet işlerinin konuşulduğu en yüksek kürsüde hatiplerimizi bulundurmak ve ortak taleplerimize kamusal bir etkinlik dinamiği kazandırmakta hakkımız olan bir avantajı elde etmiş olacağız.
Temsilcilerimizi meclise yolladığımız için ne emekçilerin, ne bizim hayatımız değişecek, ama mücadelemize bir dil ve temsil düzeyi kazandıracağız.
Geri kalan her şey onları oraya gönderen kuvvetin doğduğu ve geliştiği yerde çözülecek: İşyerinde, sokakta, tarlada, fabrikada, okulda. Sokağın sesine bir yüksek kürsü istiyoruz. Üç başkanı Meclis'e yolluyoruz... Son kararımız! (EK)