Bakalım “gerçek” bize ne diyor:
- Tokat’ta babalarının İstanbul’da çalıştığı, komşuya giden annenin evde yalnız bıraktığı biri 6 aylık, 2 ve 3 yaşlarındaki üç çocuk çıkan yangında yanarak can verdi.(22. 01. 2009)
- Antakya'da, sobanın devrilmesi sonucu yanan ahşap evdeki biri engelli, 2 kardeş yanarak hayatını kaybetti. Anne Semire Alioğlu (27), evindeki sobayı yaktıktan sonra, biri engelli 2 çocuğunu bırakarak, temizliğe gitti. Bir süre sonra çocukların olduğu evde yangın çıktığını gören çevredekiler, durumu itfaiye ekiplerine ve polise bildirdi. (12.01.2009)
- Manisa`da, evde yalnız bırakılan 4 ve 2 yaşındaki 2 çocuk evlerinde çıkan yangında yanarak can verdi. (11.01.2009)
- İstanbul, Küçükçekmece’de bakkala giden anne Hafize Bayram 2 yaşındaki oğlu Ömer Faruk ile 7 yaşındaki Ebubekir'i evde bıraktı. Bu sırada anne Hafize Bayram'ın evde açık bıraktığı elektrik sobasından dolayı evde yangın çıktı. (27.11.2008)
- İstanbul Aksaray’da, anne ve kardeşlerinin evde olmadığı bir esnada evde yanan sobayla oynayan küçük Kaan Yeşilgöz sobanın devrilmesi sonucu çıkan yangında can verdi. (28.10.2008)
- İstanbul, Eyüp`te anneleri tarafından evde bırakılıp, üzerlerine kapı kilitlenen 5 yaşındaki Emirhan ile kuzeni 3 yaşındaki Rıdvan çıkan yangında can verdi. (16.10.2006)
Bu haber listesi daha da uzar. Özellikle büyük kentlerde çok sık yaşanan bu trajediler için yetkili kurumlar neler yapıyor/yapabilir? Sorunun ciddiyetinin farkındalar mı / farkında mıyız acaba?
Sorumlu kim?
Bu trajediler için yalnızca anneyi suçlayabilir miyiz? Peki, annenin evde çocuklarını yalnız bırakarak işe geldiğini bilmesine rağmen iş yerinde kreş açmayan işveren ne kadar sorumlu? Mahalle kreşleri açabilecekken duyarsız kalan Belediyeler ne kadar sorumlu? Aile ve Kadından sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu ne kadar sorumlu? Annenin çocukları evde yalnız bıraktığını bilen komşular ne kadar sorumlu? Bizler ne kadar sorumluyuz?
5395 nolu, Resmi Gazete 15.07.2005 tarihli Çocuk Koruma Kanunu’nda çocuk “daha erken yaşta ergin olsa bile, on sekiz yaşını doldurmamış kişi” olarak tanımlanmış. Hayli hassas bir tanımlama… Bu yasayı hatırlarsınız, büyük umutlarla bekleniyordu ancak sosyal hizmet uzmanlarınca çok eleştirilmişti. Hatta Çocukları Koruma Yasa Tasarısı’nın değişmesi istenmişti: "Çocukları koruma ihtiyacını bütün olarak gidermekten uzak. Korunma ihtiyacı olan çocukların nasıl belirleneceği açık değil. Sosyal çalışma görevlisi kavramı çelişkili."
İtirazlar, 2. fıkrada geçen "Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu kendisine bildirilen olaylarla ilgili (yalnızca kendisine bildirilen olaylarla ilgili mi?) olarak gerekli araştırmayı derhal yapar" hükmü üzerinde yoğunlaşmıştı. Doç. Dr. Kasım Karataş, Prof. Dr. Gönül Erkan ve Hakan Acar imzalı ortak raporda “…tasarı çocuklarla ilgili alınacak tüm tedbirlerin Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) tarafından uygulanması gerekliliğine işaret etmekte ancak Kamu Yönetimi Temel Kanunu, sosyal hizmetlerin yerel yönetimler ve il özel idareleri tarafından sunulmasını öngörmektedir” denmişti. Bu da yazımıza konu olan sorun için bireylerin ve yerel yönetimlerin sorumluluktan nasıl kurtulduğunun bir kanıtı.
Türkiye’de çocuklara özgü ilk kanun, 1979 tarihli 2253 sayılı Çocuk Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanun’dur. Bu kanunda, yeni Türk Ceza Yasası ve Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu çerçevesinde değişiklikler yapmanın gereği açıktır”. Bu genel gerekçeye göre tasarısının temel çıkış noktası; çocuklara özgü bir kanun hazırlamak ve Çocuk Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanun’u da bu kanun içinde yeniden yapılandırmaktır.
Çocuklarını evde yalnız bırakan ebeveynler için Ceza Kanunu'nda doğrudan bir düzenleme yok; ancak çocukların bakım yükümlülüğünün ihlali Ceza Kanunu'nun 233. maddesinde düzenlenmiş. Buna göre aile hukukundan doğan bakım, eğitim veya destek olma yükümlülüğünü yerine getirmeyen kişi, şikâyet üzerine, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılabiliyor.
Ailelerin küçük çocuklarını evde yalnız bırakmaları sonucu yangın ve benzeri sebeplerle çocukların ölmesi veya yaralanması durumunda cumhuriyet savcılıkları tarafından soruşturma açılıyor. Avukat Melek Zorlu, soruşturma sonucunda neler olabileceğini şöyle anlatıyor:
"Somut olay değerlendirildiğinde kanun gereği velayeti altında olan çocukların ölümüne sebep olan veli, kanuni yükümlülüğünün ihlali icrai davranışa eşdeğerse TCK'nın 83. maddesine göre ihmali davranışla kasten öldürme suçundan dava açılır. Eğer somut olay taksirle öldürme kapsamında değerlendirilir ve taksirle öldürmeden dava açılırsa taksirle öldürme suçunun cezası verilir. Mahkeme bilinçli taksir olduğu kanaatine varırsa verilecek cezada bilinçli taksir nedeniyle artırım yapılır. Eğer taksirli hareket sonucu meydana gelen ölüm, failin kişisel ve ailevi durumu bakımından bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa TCK'nın 22. maddesine göre ceza verilmez." İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi Başkanı Avukat Fatma Başar, kanunlarda doğrudan çocuğu yalnız bırakma diye bir yasak olmadığını; ancak bu durumun Çocuk Koruma Kanunu'na göre ihmal ve istismar sayılacağını belirtiyor. 15 yaşına kadar çocukların yalnız bırakılmaması gerektiğini düşünen Başar'a göre, bu şekilde ihmal ve istismar edilen çocukların durumu komşular, öğretmen veya haberdar olan herkes tarafından resmî makamlara bildirilmeli. Çünkü ancak bu şekilde devlet devreye girip tedbir kararı alarak çocukları koruyabilir." (Şemsinur Özdemir, 31. 01. 2009)
İngiltere örneği
Peki, Dünya ülkeleri çocuklarını nasıl koruyor? İngiltere’deki düzenlemelere ve tarihçeye bakarsak anayasası olmayan İngiltere bu konuda ilk kanunu 1933’de çıkarmış: “Children and Young Persons Act 1933 ; Part I-Prevention of Cruelty and Exposure to Moral and Physical Danger; Chapter 11. Exposing children under seven to risk of burning.”
Bu yasa özetle, on iki yaşından küçük bir çocukla aynı evde yalnız kalan on altı yaşındaki kişi, olası bir yangın, incinme ve ölümde sorumlu kabul edilir demektedir. Sanayi Devrimi ile kentlerde yoğunlaşan yaşam çocukların korunması için yeni düzenlemeler getirmiştir. 1884’te İngiltere’de kurulan “Çocuklara Kötü muameleyi Önleme Ulusal Derneği-The National Society for the Prevention of Cruelty to Children (NSPCC)” on üç yaşın altındaki çocukların kısa süreli dahi evde yalnız bırakılmaması gerektiğini vurguluyor. Geceleri evde yalnız bırakılma yaşı ise on altı olarak belirlenmiş. İngiltere’de kesin bir yasa olmamasına rağmen on üç yaş altı çocuklar evde yalnız tespit edildiğinde anne babalar ceza alıyor.
Buna karşın on altı yaşında bir çocuk kendinden küçük çocuklara bakıcılık edebiliyor. İngiltere’de on dört yaşındaki kızını altı hafta yalnız bırakıp tatile giden bir anne hüküm giymişti. Yedi ve on bir yaşındaki çocuklarını bırakıp tatile giden başka bir aile de tutuklanmıştı. NSPCC, Türkiye’deki Sosyal Hizmetler Müdürlüğü’nden çok daha aktif ve etkin bir kurum. Şu an ülke çağında 180 proje ile çalışmakta ve yaptırım uygulamakta.(www.nspcc.org.uk)
1996 tarihli, Çocuk Hakları Sözleşmesi Ulusal Ek Rapor’unda, 6. Çocuk Bakım Hizmetleri ve Olanakları (Madde 18., Paragraf 3) : “Ekonomik gücü yeterli olmayan ailelerin çocuklarının bakımları Özel Kreş ve Gündüz Bakımevleri İle Özel Çocuk Kulüpleri Kuruluş ve İşleyiş Esasları Hakkında Yönetmelik’in 27.maddesi doğrultusunda ücretsiz bakım hizmetinden yararlandırılırlar. Bu hakkın kullanımında yüzde 5 ücretsiz kontenjandan yararlanılır”, demektedir. Bugün özel anaokulu, kreş veya yuvalara baktığımızda bu maddenin uygulanmadığı gözlenmektedir. Uygulanmamasının nedeni elbette ki denetim yetersizliğidir. Dar gelirli kesimde annesi çalışan çocuklara gündüz bakım evi ihtiyacı çığ gibi artmakta ancak bu konuda sosyal devlet yetersiz kalmaktadır. Köyden kente göçün yol açtığı sorunsallara yalnızca kaçak yapılaşma olarak bakmak ne kadar sığ bir davranıştır. Varoş kelimesini sık sık ağzına alan kişi ve kurumlar, varoşun içinde yaşanan bu yangınlardan ve sönen minik canlardan ne kadar haberdar?
* Simla Sunay, mimar-çocuk yazarı.