Gürcistan'ın Güney Osetya'ya düzenlediği hava saldırısının ardından devreye Rusya'nın da girmesiyle işler Saakaşvili için kötüye dönmüştü. Zira bir süre sonra Rus tankları, özerk Güney Osetya'nın başkenti Şinvali'yi Gürcü birliklerinin işgaline son verip geri almıştı. Ardından da Gürcistan'ın çeşitli yerlerine bombalar yağdırmaya başladı. Köyler, kasabalar alev alevdi. Bütün bu yerleşim yerlerinden biri en bahtsız olanıydı: Güney Osetya ile sınır kabul edilen noktadaki Gori.
Gori talihsizdi zira Şinvali'deki ağır kayıpların ardından iyice deliye dönen Oset milisler Gori'ye girip kenti yakıp yıkmaya başladılar. Öte yandan Rus uçakları boş durmuyor, kenti sürekli bombalıyordu.
2008 yılında yaşanan Rusya - Gürcistan savaşını bir televizyon muhabiri olarak yerinde, Rusya'nın bir bölümünü işgal de ettiği Gürcistan'da, bahsettiğim o talihsiz şehir Gori ve çevresinde takip ettim. Haber merkezinde karar verilip biz yola çıkana kadar Tiflis havalimanı uçuşlara çoktan kapatılmıştı. Bize de karayolunu kullanarak Sarp sınır kapısından girip, Batum üzerinden yola düşmek kalmıştı. Zor ikna ettiğimiz bir şöförle yola çıktık. Gece yarısında Tiflis'te olmaktı maksadımız. Hızlı bir şöfördü. Daha önce hiç görmediğim bir usulde araba kullanıyordu, tedirgin ediciydi biraz. Ülkenin içlerine doğru ilerlerken hava da yavaş yavaş karardı. Yer yer bozuk ve virajlı yollarda büyük bir hızla ilerliyorduk.
Şöförümüz bildiğimiz bir dili konuşmuyordu. Biz de Rusça ya da Gürcüce bilmediğimiz için diyalog kuramadan ilerliyorduk, gecenin karanlığında Gori'ye varmak üzereyken polis tarafından durdurulana kadar. Önce itiraz edecek olduk, 'Gürcistan'a kızan milisler yoldan geçenlere ateş ediyorlar' dedi. 'Olsun' dedik. 'Ben size izin vermem' dedi polis, 'gideriz, gideriz' diye ısrar ettik. Şöförümüzün eşi aradı. Telefonun almacından kadının sesi bize kadar geliyordu, dili anlamıyorduk ama telaşlıydı. Şöför 'gitmesek mi?' diyecek oldu beden diliyle, tam onu da ikna etmiştik ki acayip bir patlama sesiyle irkildik, kameraman Göçhan Yıldırım ile önce Gori'den yükselen alev topuna, sonra birbirimize baktık. İkna olmuştuk! 'Geçtiğimiz köylerden birinde motel filan vardır herhalde' deyip, kalan mesafeyi gündüz kat etmek üzere aynı polisin eskortluğunda gerisin geri dönüp yatağımızı bulduk, uyuduk.
Ertesi sabah erkenden uyanıp yola çıktık. Saat 6 buçuktu. Diğer gazeteci arkadaşlarımızdan bölgeye bir kaç gün geç vardığımız için bir an önce haber yapmalıydık. Bu nedenle daha bir kaç saat önce bobalanan Gori'ye girmek üzere konakladığımız köy evinden çıkıp kimse tarafından durdurulmadan sadece 15 dakika yol gittikten sonra artık sokaklarında dolaşıyorduk şehrin. Caddeler bomboştu. Bombalanan binalardan dumanlar tütüyor, yıkık dökük sosyal konutların balkonlarında günler önce asıldığı belli çamaşırlar duruyordu.
Kaldırımlardan tek tük insanlar geçiyor, yürürken sağa sola bakıyorlardı. Araba ilerlerken dar sokaklardan caddelere çıkmak için etrafını kolacan eden bir kaç çift çekingen göz daha görüyorduk. Duruyor, bombalanan binaların görüntülerini çekiyorduk. Bombaların düştüğü yerde açılan çukurları anlatıyordum ben de kameraya. İnip binip böyle devam ettik yolumuza, haber görüntülerini toplayarak. Derken kentin en görkemli binasının kubbesi göründü az ilerde. Kubbeye doğru yaklaştıkça binanın büyük bir meydanda olduğunu görüyoruz. Glasnost ve Prestroyka dönemini ve sonrasındaki aşamaları da takip ettiğimi sanırdım. Gazeteci olarak Kafkaslar ve Orta Asya başta olmak üzere eski Sovyet coğrafyasının geniş bir bölümünde çalıştım, haberci gözüyle bu ülkelere dikkatle baktım. Gördüğüm şey tamamen bilgisizliğimden dolayı beni çok şaşırtmıştı. Zira belediye binasının önündeki kocaman heykel bir Stalin abidesiydi. Angelopoulos'un Ulis'in Bakışı'nda tasvir ettiği devrilip tekneyle taşınan devasa Lenin heykeli imgesi geldi hatırıma. Eski Sovyet şehirlerde birer birer kırılan Stalin büstleri ile dolu hafızam, 1990'ların sonuna doğru o kadar sıradanlaşmıştı ki bu tür haberler. Komünizmin izlerini silmeye çalışıyorlardı.
Gori'ye gidip haberimizi yaptıktan sonra farkına vardım: O koca Eski Sovyetler Birliği ülkelerinin hiçbirisinde Stalin ve Lenin'e ait değil heykel, fotoğraf bile kalmamıştı, Gori hariç. Burası Stalin'in doğum yeriydi. 80 kilometre uzaklıktaki başkent Tiflis Caddelerini kocaman George W. Bush resimleri süsler, Bush adı bulvarlara veriliken, o günlerde Rusya'nın işgal ettiği Gori'deki Stalin, hemşehri hatrına dikildiği yerde duruyordu, 'Ayakta kalan tek Stalin anıtı' olarak... Amerika'ya yüzünü, yanıbaşındaki Rusya'ya ise sırtını dönen Saakaşvili, yıllardır pek çok vesile ile heykelin kaldırılacağını söylüyordu.
Geçen gün televizyonlarda haberdi. O son Stalin de sökülmüş yerinden. Bir gece, testereler, vinçler, kamyonlar derken götürülmüş. Folklorik bir değer olarak düşündüklerinden bir kısım da itiraz etmiş, 'durun, yapmayın' filan diye. Gürcistanlı yetkililerin açıklamasına göre 2008 yılındaki savaşta ölenler için bir anıt koyulacakmış aynı yere: İki ayrı kapitalist fraksiyon arasındaki savaşın mağdurlarını anmak için.
Haberi duyar duymaz bölgede birlikte çalıştığımız kameraman Göçhan Yıldırım'ı aradım. 'Duydun mu?' dedim. O da görmüş haberleri. 2008 yılına dair acı savaş anılardan söz ettik. Rusya ile Amerika arasında sıkışıp alan bu son heykelin de kalkmasıyla, bir dönemin tamamen sona erdiğini fark ettik. O sırada güneş, Bomonti'ye dikilen ve inşaatı hala devam eden iki gökdelenin arkasından batıyordu. (MU/TK)