François Hollande'un cumhurbaşkanlığı görevini devralmasının altıncı günündeyiz. Program çok yüklü, herşey çok hızlı gelişiyor. Zaman kaybına tahammül yok.
Hollande her göreve gelen cumhurbaşkanı için artık geleneksel hale gelen Almanya gezisini gerçekleştirdi. Alman başbakanı Merkel ile görüştü. Konu Yunanistan seçiminin sonuçları ve Avrupa Birliği ekonomi politikalarıydı.
Çarşamba günü hükümet açıklandı.
Perşembe günü ilk bakanlar kurulu toplantısı yapıldı.
Ertesi gün, 18 mayıs cuma sabahı Amerika Bİrleşik Devletleri başkanı Barack Obama ile Waşington'da sabah kahvaltısı.
Cuma ve cumartesi günü Camp David'te G8 toplantısı ve 20-21 Mayıs tarihlerinde Şikago'da NATO Zirvesi.
Ve 10 ve 17 haziran tarihlerinde yapılacak milletvekilliği seçimleri. Sosyalist Parti ile Avrupa Ekoloji'nin birinci tur milletvekilliği seçimleri birinci turu için Sol Cephe ile anlaşamadıkları açıklandı.
Parti içi koalisyon hükümeti
Hollande, başbakanlık için kendisine çok yakın olan, yıllardır birlikte çalıştıkları Parlamento Sosyalist Grup başkanı Jean-Marc Ayrault'u seçti.
Sosyalist Parti Genel Sekreteri Martine Aubry ise, başbakanlıktan başka bir görevi kabul etmeyeceğini açıklayarak hükümet içinde yer almadı. Ama yakınlarının hükümete girmesini sağladı.
Bunun dışında bu hükümet tam bir seçim hükümeti olarak nitelenebilir. Sosyalist Parti'nin tüm kanatları, en sağından en soluna kadar ve Avrupa Ekoloji hükümet içinde temsil edildiler. Böylece bütün çatlak sesler kesilmiş oldu.
Partinin sağ kanadını temsil eden M. Manuel Valls İçişleri Bakanı olurken, globalleşmenin denetim altına alınmasının öncülüğünü yapan, globalleşme karşıtı diyebileceğimiz M. Arnaud Montebourg üretimin geliştirilmesi bakanlığına, yine sol kanattan Benoît Hamon sosyal ve dayanışmadan sorumlu bakanlığa getirildiler.
Hükümetin diğer bir önemli özelliği ise, kadın ve erkek eşitliğine kesinlikle uyulması oldu. 17 erkeğe karşılık 17 kadın bakan. Ajansların haberlerine göre, bu durum en çok Japonya'da ilgi çekti ve şaşkınlık yarattı.
Kadın bakanlar arasında ilginç isimler var. Güyan milletvekili, Güyan'ın otonomisi için mücadele eden, 2010 yılında yapılan referandumda otonomi yanlısı tavır alan Christiane Taubira Adalet Bakanlığına getirilerek hükümetin dördüncü kişiliği oldu.
Kadın hakları bakanlığına ve hükümet sözcülüğüne ise, 2002 yılında Sosyalist Parti'ye üye olan, yedi çocuklu Faslı bir ailenin, Fas'ta doğmuş ikinci çocuğu olan 34 yaşındaki Najat Vallaud-Belcasem getirildi.
Güney Kore doğumlu 38 yaşındaki Fleur Pellerin (Kim Jong-suk) ise yeni-sayısal (digital) ekonomiden sorumlu bakan oldu. Fleur Pellerin, ilk 2002'de Lionel Jospin'in seçim kampanyasında, 2007'de Segoline Royal'ın kampanyasında yeni medyayla ilişkilerden sorumlu olarak çalışmış ve son olarak Hollande'ın kampanyasında yeni-sayısal (digital) ekonomi konularının sorumluluğunu üstlenmiş.
Hükümet üyelerinin kimliklerine yakından baktığımızda, bir iki politik kişiliğin dışında tümünün uzmanlık alanlarıyla ilgili bakanlıklarda görevlendirildiği görülüyor.
Çok sayıda yeni ve genç bakanın hükümette yer alması, Mitterand neslinden sonra Hollande nesli kavramını politikaya yerleşmesine neden oldu.
Gerçekten de bugünün Sosyalist Parti yöneticilerinin neredeyse tümü, hatta sol parti yöneticilerinin bir kısmı bile, Mitterand döneminde ve biraz da onun sayesinde politikaya ilk adımlarını atmışlardı. Şimdi de Hollande, bu hükümet aracılığıyla genç bir nesili ön plana çıkartıyor.
Bakan maaşlarında yüzde 30 indirim
Hollande, seçim kampanyası sırasında neredeyse hiç bir vaatte bulunmadı. Eğitim, gençlik ve yeni ekonominin öncelikli olduğunu belirtmekle yetindi.
Bu nedenle bakan maaşlarının yüzde 30 düşürülmesi sembolik bir öneme sahip. Kriz döneminde sıkıntılarının eşit olarak paylaşılacağı duygusunu vermeye çalışıyor.
Ayrıca seçimlere katılan bakanların, seçimleri kaybetmeleri halinde bakanlıktan ayrılacakları açıklandı. Bazılarınca demagojik olarak değerlendirilen bu karar hükümetin toplumsal meşruiyetinin korumayı hedefliyor.
Sol Cephe ile anlaşma sağlanamadı
Gözler cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra milletvekilliği seçimlerine döndü. Hollande'ın mecliste çoğunluğa ihtiyacı var. Bu konuda ilk adım cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce Yeşiller-Avrupa Ekoloji ile atılmış ve seçim bölgelerinin paylaşılmasıyla ilgili bir anlaşmaya varılmıştı.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra, Ulusal çephe adayı Marine Le Pen'in yüzde 18, Sol Cephe'nin adayı Melanchon'un ise yüzde 11 oy alması yeni bir tartışma başlattı.
Oyların dağılması sonucu, solun ikinci tura kalamaması olasılığının olduğu seçim bölgelerinde birinci turdan itibaren ortak adayla seçimlere girilmesi gündeme geldi.
Sosyalist Parti ve Avrupa Ekoloji yetkililerinin, Sol Cephe ile, son aday bildirme tarihi olan cuma gününe kadar sürdürdükleri görüşmelerden bir sonuç alınamadı.
Sosyalist Parti Genel Sekreteri Martine Aubry, görüşmelerin Komünist Parti ile Sol Parti arasındaki görüş ayrılıkları nedeniyle sonuçlanmadığını ileri sürerek, başarısızlığın sorumluluğunu, ''komünistlerin iyi niyetli çabalara karşın'' diyerek Sol Parti'ye yüklemeye çalıştı.
Sosyalistler Sol Cephe'yi ''aç gözlü'' olmakla, Sol Cephe de, sosyalistleri hegamonyacı olmakla suçladılar. Komünistlerin sosyalistlerle tek başlarına anlaşma yapma istekleri ise sosyalistler tarafından kabul edilmedi.
Sonuçta milletvekilliği seçimlerinin birinci turunda solda iki seçenek olacak. Bu durum Melenchon'un anlayışına da uygun.
Melenchon ve Sol Parti yönetimi, kuruluşlarından bu yana politikalarını sosyalistlere alternatif olmak üzerine kurdular. Solda da biraz rekabete ihtiyaç var. İki sol adayın ikinci tura kalması halinde ise bir sorun yok çünkü ikinci gelenin birinci lehine çekilmesi artık solda yerleşmiş bir gelenek. (MSŞ/HK)