Leyla ve Ali Karabulut 10 yılını Türkiye Hapishanelerinde geçirmiş bir çift.
Ali’nin abisi Serdar Karabulut 2002 yılında ölüm orucu eyleminde yaşamını yitirmiş.
Çift üzerlerindeki polis baskısı nedeniyle yasadışı yollardan Hollanda’ya gelip iltica eder.
Şimdi 6 yaşında olan kızları Defne Naz da yanlarındadır.
İltica başvurusunda, hapishaneden çıktıklarını ve hali hazırda Türkiye’de kesinleşmiş cezaları olmadığını belirtirler.
Yani verdikleri ifadede durumlarını olduğu gibi ortaya koyarlar.
Hollanda’ya yerleştikten sonra Ernesto Serdar doğar.
Ancak doğuştan böbrek sorunu vardır Ernesto bebeğin.
Bir süre sonra da ameliyat olur, sorunlu böbreği alınır.
Hollanda’nın Utrecht kentinde yaşayan Karabulut ailesinin evi 10 Kasım sabahı saat 07.00’de on civarında polis tarafından basılır.
Hollanda doğumlu 1,5 yaşında Ernesto Serdar ve altı yaşındaki ablası Defne Naz anne ve babalarıyla birlikte gözaltına alınarak Soesterberg Hapishanesi’ne konulurlar.
Bu baskının ve tutuklamanın nedeni Karabulut ailesinin dört yıl önce Hollanda’ya yaptığı iltica talebinin, “Türkiye’de kesinleşmiş hapis cezaları olmadığı” gerekçesiyle reddedilmesidir.
Böyle bir ailenin iltica talebinin reddedilmesi başlı başına önemli bir sorun.
Polisin sabahın o saatinde iki çocuklu bir ailenin evine girişi ve uygulaması ise Türk polisinin geceyarısı ve sabah baskınlarını aratmadığı gibi, bir polis devleti gerçeğini sergiliyor.
Soesterberg Hapishanesi’nden Leyla Karabulut’un gönderdiği mektup 10 Kasım sabahı ailenin yaşadıklarını özetliyor!
Eve giren polisler, çocukların odasındaki Leyla’nın görüştürmesine izin vermeksizin Ali’yi polis merkezine götürür.
Sonra da anne ve çocukların başında bekleyen polis, ifade için savcılığa götürüleceklerini, hızla hazırlanmalarını ister.
Leyla’nın ısrarla eşiyle görüşme talebini ise, “eşini çoktan götürdük” diyerek savuştururlar. Anne ile çocukları apar topar Utrecht Polis Karakoluna götürürler.
Leyla daha sonra eşinin o gün saat 14.00’e kadar 2,5 metrekarelik bir odada bekletildiğini öğrenir.
Hollanda polisinin Karabulut ailesini bu şekilde gözaltına almasının, aynı muameleyi ailenin iki küçük çocuğuna da uygulamasının hiç bir yasal zemini olmadığı açık.
Bu uygulamanın insan hakları ve çocuk hakları bakımından sözün bittiği bir nokta olduğunu söylemeye gerek olmasa da, altını çizmekte yarar var.
Hollanda polisinin yangından mal kaçırırcasına aileyi bu şekilde gözaltına alması ve çocukları da anne ve babalarıyla tutuklamaları ailenin bir takım yasal haklarını kullanmasına fırsat tanımadan onları Türkiye’ye göndermek için.
Hollanda yasalarına göre, Hollanda’da doğan çocuklar otomatikman Hollanda vatandaşı sayılsa da, polis aileyi gözaltına alırken ne Ernesto’nun sağlık sorunlarını ne de iki çocuğun böyle bir uygulamadan dolayı yaşayacaklarını dikkate alır.
Polis, annenin Türkiye’de yaşadığı travmalardan dolayı psikolojik tedavi görmesini de görmezden gelir.
Bir an evvel aileyi Türkiye’ye gönderme derdinde olan polis, 16 Kasım 2014 tarihine Hollanda Hava Yolları KLM’den biletleri almış.
12 Kasım 2014 tarihinde Ali Karabulut hapishanede ziyaretine giden bir arkadaşına; Hollanda devletinin ailesine Türkiye’ye iade edilmeleri dışında hiç bir seçenek bırakmadığı için su ve şeker almaksızın ölüm orucu eylemine başladığını açıklamış!
Şimdi Ali Karabulut serbest bırakılmaları ve iltica haklarının tanınması için içeride, Hollanda Gezi Dayanışması da dışarıda mücadele ediyor.
Değişik eylem biçimleri ve sosyal medya üzerinden mücadeleyi büyütmeye çalışan Gezi Dayanışması bugün saat 14.00’de Hollanda Parlamentosu önünde bir eylem gerçekleştirecek.
Karabulut ailesi için tutulan avukat ise, dün 16 Kasım’da ailenin gönderilmesi kararının durdurulması için yüksek mahkemeye başvuruda bulundu.
Bugün kararın açıklanmasını beklerken, bir kez daha tüm gücümüzle Hollanda devletini iade kararını geri çekmeye, Karabulut ailesinin iltica talebini yeniden gözden geçirmeye çağıracağız.
Ve elbette Karabulut ailesine özgürlük talebini yükselteceğiz! (FE/HK)
* Füsun Erdoğan, 14 Kasım 2014, Rotterdam-Hollanda