Thoreu, kelle vergisini ödemesini isteyen yerel polis Sam Staples'in bu isteğini yerine getirmedi. Üstelik, Staples'in, "paraya sıkışıksan vergini ben ödeyebilirim"önerisini de geri çevirdi . Thoreu, vergisini ödememesini "bir ilke sorunu" olarak açıklayarak, vergi ödeyerek köleci bir devletin işini kolaylaştırmak istemediğini belirtti. Devlet memuru olduğunu ve yasaları uygulamak zorunda olduğunu anlatan Staples'e önerisi de netti üstelik:
"Olup bitenden hoşlanmıyorsan istifa et."
Gelişmeler karşısında cezaevine konulan Thoreu'nun amacı, tutuklanarak içeri girmek ve böylece dikkatleri kölelik karşıtı harekete çekebilmekti. Ancak, bir gece cezaevinde kalan Thoreu'nun borcu bir yakını tarafından ödendi ve Thoreu serbest bırakıldı. Thoreu'nun gelişmeler karşısındaki tavrı da netti:
Vergi borcunu kendisi ödemediği için cezaevinde kalmasının hakkı olduğunu söyledi. Ancak, çıkmazsa zorla çıkartılacağı yanıtını alınca, mecburen dışarıya çıktı.
Olaydan sonraki ilk görüşmelerinde, kölelik karşıtı hareketin önde gelen isimlerinden Ralp Wald Emerson , kendisine neden içeriye girdiğini sorduğunda yanıtı da oldukça anlamlıydı: "Sen ne diye girmedin?"
Thoreu, cezaevinden çıktıktan sonra eylemlerini ve cezaevine giriş öyküsünü merak eden kasaba halkına konferanslar verdi. Thoreu'nun bu konferanslarda anlattıkları daha sonra 'Resistance To Civil Government' başlıklı bir manifestoya dönüştü. Bu manifesto Türkçeye de, "Sivil itaatsizlik" başlığıyla çevrildi.
Sağlığında "Concorde ve Merrimack Irmakları Üzerinde Bir Hafta" ve "Walden" adlı kitaplarını yayınlayabilen Thoreu yazılarını genellikle "The Dral" dergisinde yayınladı. Thoreu, 1862 yılında tüm hayatını geçirdiği Concorde kasabasında öldü.
Makalenin içeriği
Thoreu'nun 'Resistance To Civil Government' adlı manifestosunda cezaevine girişine neden olan eylemini şu sözlerle açıkladı:
"Şu kılavuz söze bütün yüreğimle katılıyorum: En iyi yönetim en az yönetendir. Ancak kendilerini 'yönetimin tümüyle ortadan kalkması için uğraşanlar' olarak isimlendirenlerden farklı olarak, yönetimin ortaya çıkmasını istiyorum."
"Tek bir namuslu kişi Massachusetts eyaletinde köle kullanmayı bırakarak bu ortaklıktan çekilse bu nedenle de cezaevine kapatılsa Amerika'da köleliğin kaldırılmasıyla sonuçlanır bu; çünkü ilk girişimin belirsiz olup olmamasının önemi yoktur. Bir kez iyi yapılan iş sonsuza kadar öyle kalacak demektir. Oysa daha çok bu soru üzerin de laflamayı severiz biz... Her hangi birini haksız yere cezaevine tıkan bir yönetimde, doğru kişinin bulunması gereken yer de bir cezaevidir... Bütün doğru insanları cezaevinde tutmak ya da köleliği kaldırmak seçenekleri söz konusu olursa devlet hangisini seçeceği konusunda duraksamayacaktır."
"Kendimi şöyle bir devlet düşleyerek avutuyorum: Sonunda bütün insanlara karşı doğru olmayı gözeten, bireye sanki komşusuymuş gibi davranan bir devlet! Komşularıyla yurttaşlarının tüm ödevlerini yerine getiren bir avuç kişi, onun işlerine karışmaksızın ne de onunla kuşatılmaksızın kendisinden uzakta yaşayacak olursa, bunu kendi amacına aykırı saymayan bir devlet! Bu tür meyveler veren, bu meyvelerin olabildiğince çabuk olgunlaşıp dökülmeleri uğruna sıkıntı çeken bir devleti Böylesi bir oluşum daha yetkin daha parlak bir devletin yolunu açacaktır. Benim düşlediğim de bu işte. Gel gelelim henüz böylesi yok orta yerde."
Tarihteki sivil itaatsizler:
Dünyada sivil itaatsizliğin duyulmasında ve yaygınlaşmasında önemli rol oynayanlardan birisi de, Hindistan'ı İngiliz egemenliğinden kurtarmak için başlayan hareketin yönlendiricisi konumuna gelen Gandhi oldu. Thoreu'nun Sivil İtaatsizlik makalesiyle Oxford Üniversitesi'ndeyken tanışan Gandhi, otuz yıl boyunca ülkesinin her yanında sivil itaatsizlik prensiplerine dayalı savaşımını sürdürdü.
Kazançlı bir tekel oluşturmak isteyen İngiliz yönetimi tuz yapımını yasaklayınca Gandhi arkadaşlarıyla deniz suyunu buharlaştırma sonucunda tuz elde etti ve yasayı simgesel anlamda çiğnedi. Tam da umduğu gibi hapse atıldı. Gandhi'yi yüzlerce, binlerce kişi izledi sonra. Hapishaneler tıka basa doldu. İngiliz yönetimi cezaevinde açlık grevi başlatan Gandhi'nin kendi ellerinde ölmesini göze alamayarak onu serbest bıraktılar. Ancak Gandhi yasayı tekrar çiğnedi ve tekrar hapse girdi. Neticede iş bir kedi fare oyununa döndü ve yönetim yasayı kaldırmak zorunda kaldı. Sonunda Hindistan Gandhi'nin önderliğinde sivil itaatsizlik yöntemlerini kullanarak bağımsızlığına kavuştu.
Danimarka halkının başarısı
İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazilerce işgal edilen Danimarka'da, Nazi yönetimi Yahudileri kolaylıkla ayırt edebilmek için, onları, arkasında altı uçlu sarı yıldız bulunan giysiler giymeye mecbur etti. Danimarka halkı, Yahudilere karşı çıkarılan bu yasayı kabullenmedi. Aralarında kralın da bulunduğu hemen herkes, sırtı sarı yıldızlı giysilerle çıktı sokağa. Danimarka halkının bu tavrı, Yahudilerin tanınmasını da imkansızlaştırdı. Naziler, hareketin lideri olarak gördükleri Danimarka kralını gözetimleri altında tutabilmek için onu çok hasta olduğunu açıklayarak, kralı saraya hapsettiler. Ancak Danimarka halkı, ülkenin hemen her yerindeki çiçekçilere gidip krala gönderilmek üzere buketler hazırlattılar. Kısa sürede günlük hayat işlemez duruma geldi. Sonuçta, çiçek taşıdıkları için insanları tutuklayamayan Nazi yönetimi, kralın aniden iyileştiğini bildirmek zorunda kaldı.
Amerika örneği
Amerika'da, ırkçılık karşıtı hareketin en önemli aracı da, sivil itaatsizlik eylemleriydi. Irkçılık karşıtları, ırk ayrımı gözeten dükkanlardan alışveriş yapmıyor, bu tip otobüslere binmiyordu. Ayrıca, Vietnam'a gitmek istemeyen gençlerin askerliğe çağrı belgelerini herkesin gözü önünde yakması, savaş karşıtlarının devlete vergi vermek yerine sivil itaatsizlik makalesi hediye etmesi önemli örneklerdi.
Türkiye'deki sivil itaatsizlik eylemleri:
Türkiye'de 1969 yılında TÖS tarafından örgütlenen öğretmen boykotu, ülkedeki ilk sivil itaatsizlik eylemi olarak değerlendirildi.
1995 yılının Mart ayında "Düşünceye Özgürlük" adlı kitabın, bin 80 kişinin imzasıyla yayınlanması da önemli bir sivil itaatsizlik eylemiydi. Kitap, daha önce 24 yazarın yazılarını bir araya getiren "Düşünce Özgürlüğü ve Türkiye" adlı kitabın toplatılması, yayıncısı Erdal Öz ile Yaşar Kemal hakkında da dava açılmasına tepki olarak hazırlanmıştı. Bin 80 kişi kitabın yayıncısı olarak aynı suça imza atmışlardı. Sonuçta, dönemin terörle mücadele yasasında yapılan değişiklikle dava düşmüştü. Ancak sivil itaatsizler, yasada yapılan değişikliğin "düşünce suçu"nu ortadan kaldırmadığı gerekçesiyle "Düşünceye Özgürlük - 2000" adlı yeni bir kitap yayınladılar. Dava sürüyor. Bu eylemler, yasadışı bir sivil itaatsizlik eylemi olarak Türkiye tarihindeki yerini aldı.
Bu eylemlere, karşılaştıkları cezalara rağmen düşüncelerini söylemekten, yazmaktan ve sürekli "îtaatsizlik etmekten" vazgeçmeyen onlarca kişiyi de eklemek gerekir.
1995 yılının 27 Mayıs'ında , yakınları gözaltında kaybolan küçük bir grup ve onları destekleyenler Beyoğlu'nda Galatasaray Lisesi'nin önünde bir araya gelerek yarım saat süren oturma eylemi yaptı. Bu eylem, 1998 yılının Eylül ayına dek her Cumartesi günü tekrarlandı. Kayıp yakınları, ellerinde kaybolan yakınlarının fotoğraflarıyla, kayıplara karşı olmak, kayıplar için kamuoyu oluşturmak amacıyla hareket ediyordu. Amacı ve hedefi belirlenmiş bu eylem izinsiz yapılıyordu. Açık biçimde örgütleniyor, kamuoyunun algılayabileceği bir şekilde yapılıyordu. Hiçbir grubun ismini taşımayan bu eyleme, yoldan geçen herhangi birisi rahatlıkla katılabiliyordu. Bu anlamda örgütsüz olan bu eylemin sorumlusu ya da yetkilisi yoktu.
Susurluk skandalının ardından ışık söndürme eylemlerini izleyen izinsiz yürüyüşlere katılan binlerce kişi, hükümetin yanlış politikalarına karşı olduklarını ifade ederken, son yılların önemli sivil itaatsizlik eylemlerine de imza atmışlardı. (BB/NU)