9 Ağustos 2024'te "The Film Magazine"de anonim olarak yayımlanan bu makaleyi, Eda Canımana bianet için çevirdi.
Her film meraklısı sinemanın gidişatını kökten dek değiştiren anlara işaret edebilir: Oz Büyücüsü'nde Technicolor'a büyülü geçiş, Easy Rider'ın yönetmenlik özgürlüğü, Paramount ve ABD'nin dönüm noktası olan davası... Özellikle sonuncusu, film izleme biçimimizi sonsuza dek değiştirdi.
1880'lerden beri sinema salonları, "yer ayırtma" adı verilen bir süreçle yapım şirketlerine aitti. "Yer ayırtma" ile yapım şirketleri bağımsız sinema salonlarıyla sadece kendi filmlerini göstermek üzere sözleşme imzalıyordu.
1948 yılında ABD Yüksek Mahkemesi büyük yapım şirketlerinin artık kendi sinema salonlarına sahip olamayacağına karar verdi. Büyük altılı - Metro-Goldwyn-Mayer (MGM), RKO, 20th Century Fox, Warner Bros. ve tabii ki Paramount Pictures - kendi sinema salonları için ABD'nin adalet sistemiyle savaşa girdi.
Uzun süren yasal mücadelelerin ardından, dava sonunda Yüksek Mahkeme'ye ulaştı ve mahkeme sinema şirketlerinin uygulamalarının Sherman Antitröst Yasası'nı ihlal ettiğine karar verdi. Mahkeme, yer ayırtma ve sinema salonlarının film yapımcıları tarafından sahiplenilmesinin bir tekel oluşturduğuna karar verdi.
Bu dönüm noktası niteliğindeki karar, film sektöründe hem yapım hem de gösterim endüstrisinin manzarasını sonsuza dek değiştirdi. Yapım şirketleri özel sözleşmelere bağlı kalmak yerine, mali yüklerini hafifletmek ve projelerini finanse etmek için giderek daha fazla serbest çalışmaya ve film yapımcılarıyla kısa vadeli anlaşmalara yöneldi. Bu değişim daha fazla sanatsal özgürlüğü teşvik etti, bağımsız stüdyo filmlerinin nihayet sinema perdelerini süslemesini sağladı ve yetenekli insanları daha erişilebilir hale getirdi.
Yeni bir dönemin başlangıcı
Bu önemli karar sinemada yeni bir dönemin başlangıcına işaret ederek Yeni Dalga'nın ilk domino taşı oldu. Bu da Stanley Kubrick, Martin Scorsese ve Steven Spielberg gibi vizyoner yönetmenlerin ortaya çıkmasına ve gelişmesine zemin hazırladı.
Bu dönem, 80 yıl sonra bile hâlâ geçerliliğini koruyor...
2022 yılında Jeff Bezos ve Amazon MGM'yi 8.5 milyar dolara satın aldı. Rüzgâr Gibi Geçti ve James Bond'dan önce kükreyen Metro-Goldwyn-Mayer Aslanı'nın ikonik açılışının logosunun altında artık acımasız bir damga var: “Bir Amazon Şirketi”. Bir zamanların kudretli şirketi nasıl bu kadar düştü? Neden hesabınızda her ay daha az para var?
Hepimiz her ay Amazon Prime, Netflix, Hulu, Max, Paramount Plus, Disney Plus ve hatta Sky gibi yayın hizmetlerine havuzlar dolusu para harcıyoruz. Bu şirketlerin her biri, en sevdiğiniz oyuncuların yer aldığı filmler üretiyor ve bunları izlemenin tek yolu hayatınızın geri kalanı boyunca ayda 6.99 dolar ödemek. Blockbuster'ın da gidişiyle, eğer WiFi'niz ve biraz fazla paranız yoksa bir yıl boyunca “spoiler”dan uzak duracaksınız.
Blockbuster, merkezi Teksas’ta bulunan dünyanın en büyük VHS kaset, DVD ve oyun kiralama şirketlerinden biriydi. 2010’larda video yayın hizmetlerinin yaygınlaşmasıyla beraber ABD’deki mağazalarını yavaş yavaş kapattı. An itibarıyla Blockbuster’ın ABD’de tek mağazası bulunuyor.
1997'de DVD dağıtım hizmeti: Netflix
Bazı insanlar Netflix'in 1997'de bir DVD dağıtım hizmeti olarak, müşterilere posta yoluyla disk kiralayan mütevazı başlangıcını hatırlayabilir. 2007 yılında Netflix, yayın akışının potansiyelini fark etti ve platformunu dönüştürdü. İlk birkaç yıl boyunca Netflix, LoveFilm gibi hizmetlerle birlikte faaliyet göstererek ve posta yoluyla DVD kiralama işini sürdürerek nispeten sessiz kaldı. Ancak internet hızındaki gelişmelerin posta zahmetini ortadan kaldırmasıyla birlikte 2007 yılında Netflix'in durumu değişti.
Ardından 2013 yılında “Netflix Original”ın doğuşuyla her şey değişti. House of Cards ilk yayınlandığında, herkes sadece The West Wing'in modern bir yorumunu izlemek için ayda 6 sterlin ödedi. Bu atılım Netflix'in hisselerini üçe katladı ve aboneler neredeyse bir gecede 24 milyondan 57 milyona yükseldi.
Film dünyasında bu durum gözden kaçmadı. Büyük film stüdyolarında pusuya yatmış aktörler bu yeni durumu fark ettiler ve aksiyon almak istediler. Disney Star Wars aksiyon figürlerini bıraktı, Paramount blu-ray yapmayı bıraktı ve Universal rollercoaster yapımına ara verdi. İşte buydu; yıllar önce tekellerini ellerinden alan insanlardan intikamlarını bu şekilde alacaklardı…
2020'lerde dijital platform şirketleri sinemaları yutuyor. Her şirketin “orijinal” bir amiral gemisi programı var: Stranger Things, The Bear, Ted Lasso, Yellowstone. Listenin sonu yok - tüm bu dizilerin dağıtım hakkı özel olarak orijinal ana şirketlerine ait. Şu anda film ve televizyon endüstrilerinde yeni bir tekelin başlangıcıyla karşı karşıyayız ve bu durum bu şirketler için o kadar elverişli ki, görünüşe bakılırsa kimse buna dikkat etmiyor.
Road House örneği
Sinema salonlarında hâlâ filmler gösteriliyor olsa da, bazı büyük filmler her yıl korkutucu bir şekilde çatlaklardan kayıyor. Başrollerini Jake Gyllenhaal ve Conor McGregor'ın paylaştığı ve Hollywood'un kendini kanıtlamış isimlerinden Doug Liman'ın yönettiği Road House bunun en güzel örneği. Filmin sinema perdesine bile ulaşmadan doğrudan dijital platformlara geçmesi Liman'ı dehşete düşürdü ve Liman filmi boykot etti.
Liman, filmin yapım sürecine dair şöyle konuştu:
“MGM için bir sinema filmi yapmak üzere anlaşma yaptım. Amazon MGM'yi satın aldı. Amazon bana 'Harika bir film yap. Ne olacağını göreceğiz.' dedi. Ben de harika bir film yaptım. Roadhouse'u bir “hit” yaptık - Bu Amazon'un kendi sözleri, benim değil bu arada.”
Dijital platform hizmetleri şirketlerinin gişe rekorları kıran filmlere yönelik bu tür tutumu, ne kadar çok para kazanılabileceğinin keşfedilmesinden sonra COVID-19 pandemisi sonrası daha ılımlı hale geldi. 2021'de abonelikler yüzde 27 artarak 1,1 milyara yükseldi bile. Glass Onion, The Green Knight ve Soul gibi sinemada büyük olay yaratacak filmler insanların dijital platformlara dönüşünün kurbanı oldu.
Büyük yapım şirketleri yeni müşteriler çekmek için artık bu muazzam varlıkları kullanıyor. Dünya çapındaki filmler prömiyerlerini yavaş yavaş insanların evlerinde yapıyor. ABD Yüksek Mahkemesi'nin 1948'de verdiği kararın savunduğu her şeyin altı oyuluyor.
1948'deki davada büyük balık küçük balığa karşıydı. Davadan sonra bağımsız sinema filizlendi, nihayet dünya çapında sinemalarda gösterilmeye başlandı ve Kenneth Anger'dan Dennis Hopper'a kadar sinemada sanatsal yeniliklere yol açtı.
1948 tarihli Yüksek Mahkeme kararı, sinema gösteriminde şirket gücünün tekelleşmesiyle mücadele etmek, kamu yararı davasını savunmak ve ekonomik eşitliği teşvik etmek için dönüm noktası niteliğinde bir çabaydı. Bu dönem artık sona erdi. Bir zamanlar bağımsız olduğu düşünülen filmler bile artık büyük yapım şirketleri tarafından yutuluyor. Film meraklılarının gözdesi A24 bu eğilime örnek teşkil ediyor. Bir zamanlar bilinmezlikleri ve benzersizlikleri nedeniyle kutlanan senaryolar, şimdi yeni ortaya çıkan bir endüstri devi tarafından desteklenmelerine rağmen bağımsız film kisvesi altında cilalanıyor ve pazarlanıyor.
Bağımsız sinema
Bağımsız sinema ölmüyor olsa da gelişmediği kesin. 2024'te en başarılı “bağımsız” filmler doğrudan dijital platformlara dağıtıldı ve Beverly Hills Cop: Axel F doğrudan Netflix'te yayınlandı. Bu tür filmler nadiren dünya çapında vizyona giriyor; bunun yerine genellikle Netflix ya da Amazon'a satılıyor ve burada hızla gözden düşerek sadece niş bir kitleye hitap ediyor. Bu eğilim, bağımsız filmlerin ana akım çevrelere girmesini neredeyse imkansız hale getiriyor. Tüm zamanların en kârlı bağımsız filmlerinden biri olan Napoleon Dynamite bugün çekilmiş olsaydı, yarın hiç düşünmeden önünden geçiyor olurdunuz.
Diğer endüstri devleri bağımsız sinemayı daha incelikli bir şekilde boğuyor. Örneğin Marvel, bağımsız film festivallerinden başarılı yapımcıları seçip onları büyük, kalıplaşmış Hollywood rollerine itmesiyle ünlüdür. Yenilikçi hikâye anlatımı yerine gişe rekorları kıran formüllere öncelik verilmesi film kalitesini düşürüyor. Benzersiz ve yenilikçi filmleriyle övgü toplayan ünlü kısa film yapımcısı Cate Shortland'ın 2021 yapımı Black Widow filmini rastgele yeniden çekmesi, bir zamanlar yeni bakış açılarıyla tanınan bağımsız film yapımcılarının artık endüstri patronları tarafından nasıl kanıtlanmış formüllere bağlı kalmaları yönünde talimat aldıklarını örnekliyor.
Film endüstrisinin tekelleşmesinin tüketiciler için geniş kapsamlı sonuçları var. Dev şirketler izleme seçeneklerimizi kontrol ettiğinde, bilet fiyatları ve yayın abonelik ücretleri eğlenceyi daha da pahalı hale getiriyor. Tüketiciler için bu tekelleşme daha az seçenek ve daha yüksek maliyet anlamına geliyor. Bağımsız sinemanın en bilinen özelliği olan benzersiz, düşündürücü filmlere erişimi kısıtlayarak içeriğin homojenleşmesine yol açıyor. Çeşitliliği ve yüksek kaliteli film yapımını gerçekten desteklemek için bu sektör dinamiklerinin farkında olmak ve sinematik gücün daha adil bir şekilde dağıtılmasını savunmak çok önemli.
Geçmişin "yer ayırtma" taktiklerine çok benzer şekilde, günümüzde özel içerikler izleyicileri belirli platformlara ve şirketlere kilitliyor. Bu dijital boğulma, yıllar önce “Büyük Beşli”nin hakimiyetini yansıtıyor ve sinemada bir zamanlar gelişen yaratıcılığı ve benzersizliği boğmakla tehdit ediyor. İzleyiciler olarak yenilik ve özgünlükten mahrum bırakılıyoruz, çünkü her senaryo dar bir ana akım nişe uymak için uygulanan belli bir yolu izliyor.
Bağımsız sinemayı destekleyerek, çok çeşitli ve rekabetçi bir film endüstrisini savunarak uyanık kalmalıyız. Sinemada yaratıcı özgürlük ve çeşitlilik için verilen mücadele henüz sona ermedi ve yayın hizmetlerinin yeni tekeller olduğunu kabul etmek bu mücadeleyi sürdürmenin ilk adımıdır. (EC/TY)