O, sıradan bir milletvekili değil. Ecevit-Bahçeli-Yılmaz Hükümeti'nin Özelleştirmeden Sorumlu Devlet Bakanı . Yani, kamunun ulusal ekonomi içindeki payını özel kesime devrettirme operatörü.
O, sadece T.C. Hükümeti'nin bakanı değil. Kamu bankalarından, sosyal güvenlik sistemi ve tarım işletmelerinin özelleştirilmesine kadar, bir dizi alanda IMF Programı'nın kilit adamı.
Ne var ki, operatör Yalova, Mayıs ayının son günü bu özel görevlerini unuttu. Muhalefet milletvekili edasıyla IMF'ye ve IMF desteğiyle atanan Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı'na kafa tuttu.
Bu kadarla kalsa yine iyi, "IMF'ye söz verildi diye.." tütünle geçinenleri ezdirmeyeceğini ima etti.
Oysa, IMF'ye verilen ek niyet mektubunda:
"... diğer unsurların yanı sıra tütün sektörünü yeniden yapılandıran ve tütün destekleme alımlarını kademeli olarak kaldıran bir kanun şubat ayı sonuna kadar yürürlüğe alınacaktır."
ibaresi vardı.
Yani, Tütün Yasası'nın çıkması için gerekli sürenin üzerinden tam üç ay geçmişti. Dahası, TEKEL 6.Şubat.2001 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanan bir tebliğ ile Özelleştirme İdaresi Başkanlığı'na bağlanmış ve 3 yıl içinde özelleştirilmesi hedeflenmişti.
Kısacası Yalova, seçmenini tatmin etmek ya da oyalamak amacıyla da olsa tepkisinde geç kaldı . Kaldı ki, ne üstlendiği görev ne de IMF'nin taviz vermediği Tütün Yasası, göstermelik dahi olsa bu tür tepkilere izin vermeyen cinsten.
IMF tütünde niye ısrarlı ?
Tütün, kıraç topraklarda üretilen bir bitki olarak, Türkiye gibi ülkeler için tarımsal alanın önemli bir ürünüdür ve sigaranın temel girdisidir.
Diğer malların tersine, sigara ile de sigara fiyatları arasında her zaman doğru orantılı bir ilişki vardır.
Alışkanlık malı olduğu için fiyatları ne denli artarsa artsın, sigaranın talebi düşmez .
Tütün ve sigara her dönemde kârlılığı yüksek yatırımların başında gelir. Bu nedenle de hem devletin hem de uluslararası sermayenin gözde sektörlerindendir.
Zaten IMF'nin Türkiye gibi tütün üreticisi ülkelere özelleştirmeyi şart koşmasının temelinde de aynı neden yatmaktadır:
Daha çok ve hızlı kar hedefi!
Oysa, yeni Tütün Yasası'nın 16. Maddesi :
"...Türkiye'de marka bazında sigara için en az 2 milyar adet , diğer tütün mamulleri için en az 1 milyon adet üreten ve satanlar, aynı markadan olmak üzere serbestçe ithalat yapabilirler , fiyatlandırabilir ve satabilirler." hükmünü getirmektedir ki...
Bu, yabancı sigara şirketlerinin yasa gücüyle tek-el haline getirilmesidir.
Daha açık bir ifadeyle: Hem üretilen sigara sayısı belirtilerek bazı firmalar gözetilmekte hem de firmalara, ürün belirleme olanağı tanınmaktadır.
Türkiye gibi nüfusun genç ve hızlı arttığı, eğitim düzeyinin düşük, sınıf atlama arzusunun, sigara markaları aracılığıyla yaşam biçimi haline geldiği bir ülkede; bu tür bir yasa, sigara şirketleri için vazgeçilmez bir nimettir.
Zira, kâr marjlarının yüksekliği sadece firmalar arası rekabeti arttırmakla kalmamakta; rekabet kızıştıkça ülke hükümetlerine verilen rüşvetlerin oranı da artmaktadır.
Tabii ki, biz Türkiye hükümetlerinin bu tür rüşvet mekanizmalarına izin vermeyeceğine inanıyoruz, ama...!
* Philip Morris'in İran-Irak sınırında sigara satışı karşılığında, 1987'deki Sultan Süleyman Sergisi'ni sponsor ettiğini ,
* 8.Beş Yıllık Kalkınma Planı'nın Tütün Mamulleri Alt Komisyonu Başkanı , raportörü ve iki üyesi ve Özel İhtisas Komisyonu üyelerinin de Philip Morris Sabancı Ortaklığı görevlilerinden oluştuğunu da hatırlatmadan geçemiyoruz.
Yüksel Yalova, tüm bu gelişmeleri hepimizden daha iyi haberdardı:
Türkiye'nin ucuz tütün işçisi ve genç nüfusu nedeniyle sigara şirketleri için stratejik bir önem taşıdığını... Kısacası, tütüncüden yana bir tavrın ağır cezalandırılacağını da biliyordu!