Hep var mıydı, yoksa sonradan mı düştü bu toplumun içine şiddet topu? Zamanını hatırlayamıyorum, ama bu topun bizi yaktığını, parçalarının ise hâlâ etrafa en ağır şekilde düştüğünü görüyorum, yaşıyorum, izliyorum, okuyorum ve korkuyorum...
"Ne oldu bu çocuklara" başlıkları
Hafta boyunca okuduğum gazetelerde ve özellikle takip ettiğim çocuğa ilişkin tüm haberlerde, başlıklar şiddet topunun etrafa saçılan ağır ve yakıcı parçalarının etkisindeki hayatları ve bu hayatların geldikleri noktayı anlatıyordu. Bir suçlu aranıyor, herkes birbirine soruyor ve tanıyamadığı çocuklara ve gençlere bakıp "Ne oldu onlara?" diyordu
Ne oldu onlara, kim veya kimler getirdi onları bu şekilde önümüze ve şimdi neden sergileniyorlar? Bunun suçlusunu aramaya devam ededuralım, daha kaç çocuğu kaybedeceğiz, kaçını suça sürükleyeceğiz, daha kaçı madde bağımlısı olacak, kaçı evden kaçıp o özendiği aktör veya aktristi ararken sokakta bulacak kendini, ekmek bulmak için daha kaçı okul yerine sanayide kendisine uymayan ağır işlerde çalışmaya zorlanacak...
Biz onları bu duruma getiren suçlu veya suçluları arayaduralım, onlar tükensin; bulunur elbet bir suçlusu...
Çocukların geldiği son noktayı ve hayatının hikayesini anlatmak ne kadarda güzel geliyor medyaya. Hayatın içinde kaybolmaya başladığı zaman değil de, kaybolup bittiği zaman geliyor aklımıza hepsi. Yardım isterken yokuz yanlarında, ama ibret olsun diye resmini basarken, yaşadığı yerlerde dolaşıp bilgi toplarken, damgalarken, afişe ederken ve sergilerken yanlarındayız. İşte acı olan yanı da bu...
Henüz 0-12 yaşında olup ceza ehliyeti olmayana, bu konuda sorumluluğu bulunmayana suçlu der ve damgalarsak, hakkında yargılama bile yapılmayan yine aynı yaş grubundaki küçüğe sabıkalı damgasını vurursak, hakkında kesinleşmiş mahkeme kararı olmadan gaspçı, hırsız, katil dersek, kelepçeyi takar adliye koridorlarında onurunu kırarak gezdirirsek ve bunu "bu çocuklar nereye gidiyor" başlıkları ile yazar, açık yasal düzenlemelere ve uluslararası sözleşmelere rağmen ısrarla hak ihlali yaparak resmini basarsak, tüm kamuoyuna "Tanıyın onu. O bir tehlikeli, o bir gaspçı, küçük tinerci, çocuk çeteleri, küçük hırsız " diye yansıtırsak "kurtarırız onu" diye bir düşünce var da ben mi bilmiyorum?
Belinde silahla dolaşıp canını sıkanı öldüren karakterlerin oynadığı filmleri yere göğe sığdıramaz, bir kitaptan veya çocuk tiyatrosundan çok reklamını yaparsak, çeteler kurup adam öldüren karakterlerle dolu filmleri, kolay para kazanmanın yollarını anlatan yayınları önlerine bir sanat şaheseri olarak koyup, izlemeyeni bile özendirecek kadar anlatırsak, sonu ne olabilir ki?
8 yaşındaki bir çocuktan küçük hırsız diye bahsedip mahkeme gibi karar vermek ve gazete haberleri ile kararı infaz etmek alışkanlık haline gelmişken, bir emniyet müdürünün "Suç işlemeye bölgeme gelin" çağrısı, nasıl normal karşılanabilir?
Ya da bir mahalleyi suç yatağı olarak damgalayıp ayrımcılık yaparken bu mahallede yaşayanları, okulunda okuyanları damgalama hakkını kim nerden buluyor.
Çocukları ve gençleri bu şiddet topuna doğru kimler itti; yaşama, gelişme, korunma ve katılım haklarını hayata geçirmek ve desteklemek için doğduğu anda yetişkinler dünyasından beklentisi olan bu çocukları nasıl bu kadar yalnız bıraktık?
Toplumun her kesiminin sorumluluğu olduğu nasıl bu kadar çabuk unutuldu. Sorulacak çok soru ve yapılacak çok hesap olduğu ortada.
Çocuğun ve çevresinin refah seviyesini yükselterek yargılama makamları önüne gelme nedenlerini aza indirgemek, eğitim hakkını yok saymamak, sosyal durumunu güçlendirmek, eğer yargı makamları önüne gelmiş ise ceza adalet sistemi içerisine sokmadan yargılamayı yapmak, çocuğa özgü yasa, çocuğa özgü mahkeme ve çocuğa özgü infaz kurumu tartışmalarının unutulduğu bu dönemde, daha pek çok şeyi unutmuş gibiyiz.
Suça sürüklenen çocuklar sorunuyla, istatistikler yapıp her gün, her dakika, her saniye kaç çocuğun suça karıştığını tespit ederek mücadele edemeyiz. Neden suça itiliyorlar, suç işlemeyi kimlerden öğreniyorlar sorularının cevaplarını bulalım. En önemlisi de, bırakalım çocuk suçluluğu ile mücadeleyi, onları suça iten nedenlerle mücadele edelim. Bilmeliyiz ki bu mücadele onları yeniden topluma kazandıracaktır.
Medyaya düşen...
Kendilerine ne sunulursa onu örnek aldıkları ve model geliştirdikleri uzmanlarca söylenirken, toplumca onlar için daha iyi modeller bulma çabasına girilmeli medya da bunu kamuoyuna duyurmalı, çocukların toplumdaki olumlu rolünü pekiştirmeli.
Medya çocuklar için sunulan hizmet ve olanakları haber yapmalı ve onları doğru yere ve kişilere özendirmeli.
Çocuklarla ilgili haberlerin sunumuna özen gösterilmeli. Yaşamları boyunca hakları ihlal edilip mağdur edildikten sonra, bunu habere taşırken hak ihlalleri yapmamalı, hem çocuğu hem de ailesini bir kez daha mağdur etmemeli ve bu konudaki yayınına özen göstermeli.
Unutulmamalıdır ki basının önemli bir görevi de, olanı kamuoyuna yansıtma dışında, olması gerekeni yaratma konusunda da azami özen göstermektir. Basın gücünü ve toplumsal sorumluluğunu unutmamalı ve buna uygun hareket etmeli.
Yoksa çocuklarımızı tanıyamayacağımız günler, çok yakınımızda, şiddet topu kadar yakıcı ve sert çalmakta kapımızı... (YO/TK)
* Yasemin Onat, Avukat, Antalya Barosu Çocuk Hakları Komisyonu