İnsan oyuncu bir varlıktır. Hollandalı tarihçi ve kültür teorisyeni Johan Huizinga'nın Homo Ludens kitabı oyun kavramının öneminin kültürel ve toplumsal önemine bakarak, kültür üretimini oluşturacak koşullar arasında oyun kavramının başlıca unsurlardan olduğunu söyler. Wittgenstein ise "dil oyunları" kavramında "oyun" kelimesine dikkat çekerek oyun ile işaret edilenin sportif bir oyun mu, bir çocuk oyunu ya da bir sahne oyunu mu olduğunun tek başına kullanımda anlaşılamayacağını, bunun da bir dil oyunu olduğunu söyler. Bu tanımdan hareketle bu yazıda iki oyunu, tiyatro ve futbolu, Shakespeare ile birlikte ele almak istiyorum.
Kaynaklar, Birleşik Krallık'ta futbolun oynandığı en eski tarihin 1170 olduğunu söylüyorlar. Bu tarihte yazılan bir kayıtta "gençlerin top oynamak için bir tarlaya gittikleri" not edilmiş, sonraki kayıtlara bakıldığında adada futbolun hızla yaygınlaştığı anlaşılır. 1300'lere gelindiğinde İskoçya ile savaşa hazırlanan Kral II. Edward, okçulukla ilgilenenlerin sayısındaki tedirgin edici düşüş nedeniyle futbol oynamayı herkese yasaklar. Bu, birbirini izleyecek pek çok futbol yasağının ilkidir. Aynı yasak III. Edward, IV. Henry ve Oliver Cromwell tarafından tekrarlanır.
Tıpkı tiyatro gibi futbol da birçok yasaklamaya rağmen oynanmaya devam eder. Özellikle aynı ortak geçmişi paylaşan çalışan kesim için bir deşarj olma ve sosyalleşme aracı olan futbolun o zamanki oynanma şekli hayli ilginçtir.
Belli başlı çok az kuralın olduğu bu oyunlar her zaman medenice bitmez. Kişisel mülk ve işyerlerine zarar vermeye kadar uzanan şiddet içeren, belli bir oyuncu sayısının olmadığı - hatta kayıtlara göre yer yer bin kişinin aynı çamur sabaha yumruklaşma dahil her türlü "faul"ün yapıldığı, hakemin olmadığı futbol, 16. Yüzyıla gelindiğinde okçuluktan sonra en fazla ölüm olan ikinci spor dalı olarak karşımıza çıkar. Yine bu yüzyılda futbolun karşımıza çıktığı bir başka yer, başka bir oyunun alanı, tiyatrodur.
Shakespeare, Yanlışlıklar Komedyası 2. Perde, 1. Sahnede futbolu terim olarak kullanır:
"Dromio of Ephesus: I'm so round with you as you with me, like that a football you do spurn me thus? You spurn me hence, and he will spurn me hither if I last in this service you must case me in leather".
Efesli Dromio'nun efendilerinden yakındığı bu repliği Prof. Dr. Özdemir Nutku şöyle Türkçeleştirmiştir:
"Yuvarlak bir şey miyim ki,
Beni böyle ayaktopu gibi tekmeleyip duruyorsunuz?
Siz bir tekmeyle beni yollayacaksınız, o bir tekmeyle beni geri postalayacak. Eğer böyle hizmet vereceksem bari meşinle kaplatın beni".
Shakespeare futbolla ilgili bir diğer referansı Kral Lear'da verir. Kent, Oswald Arasında geçen 1. Perde, 4. Sahnede Oswald, Goneril'in uşağını "a base football player" (alçak bir futbol oyuncusu) olarak tanımlar. Çamur içinde ağır bir topla oynanan o zamanın futbolu sert çalımları, hainliğe varan faulleri ve ölümlü pek çok yaralanmaya sahne olur. Bu nedenle ayak oyunları ve hainlik birarada anılagelir.
Shakespeare oyunlarında bu iki referans dışında futbolla ilgili bir referans bulunmaz. Günümüzün kitleleri peşinden sürükleyen "güzel" oyunu, Shakespeare Dönemi'nin güzel olmakla birlikte ölümcül bir oyunudur. Ancak ne olursa olsun serde oyun güdüsü olan insan ne tiyatroyu, ne de futbolu bırakmaz. Oyunlar her yasağı deler. Oyunlar hep devam eder. Sahnede, sahada, küçük bir çocuğun minik parmakları arasında. Her ne olursa olsun oyuna devam...