Judith Butler, "performativite" (performativité) kavramıyla cinsiyetin dil ve sosyal etkileşim yoluyla her seferinde yeniden şekillendiğini savunur. Bu görüş, dilin ve sözün toplumsal anlamları nasıl oluşturduğunu anlamak için önemlidir.
Butler’a göre insanlar, cinsiyetlerini ve kimliklerini dil aracılığıyla ifade eder. Bu kimlikler, toplumsal normlar ve beklentiler doğrultusunda şekillenir ve sosyal etkileşimle anlam kazanır. Söz ve dil, kimliklerin ve toplumun oluşmasını ve tekrar şekillenmesini sağlayan araçlardır. Bu durum, sesin aslında toplum tarafından şekillendirilen bir yapı olduğunu gösteren güçlü bir argümandır. Yani, bir kişi konuşurken sadece kendini ifade etmez, aynı zamanda toplumsal kuralları ve güç dengelerini de yeniden şekillendirir.
Sürü’nün Berivan’ı
Butler’ın performativite kavramı, cinsiyetin ve kimliğin sözlü ya da sözsüz tekrarlar ve toplumsal etkileşimler yoluyla sürekli olarak şekillendiğini ifade eder. Sessizlik de bir tür "performans" olarak görülebilir. Butler'a göre sessizlik, sadece edilgen bir durum değil, aynı zamanda toplumsal normlara karşı bir direnme biçimi de olabilir. Bazen insanlar, sessiz kalarak veya kendilerini ifade etmemeyi seçerek toplumsal baskılara karşı duruş sergileyebilir. Kimlik ve toplumsal normlarla ilgili baskılar arttığında, sessizlik bir tür sosyal strateji haline gelebilir. Bu açıdan "Sürü" (1978) filmindeki Berivan’ın sessizliğine baktığımızda, onun susarak ne anlatmak istediğini sorgulayabiliriz.
Yılmaz Güney’in cezaevindeyken senaryosunu yazdığı ve Zeki Ökten’in yönettiği film, sinema tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır.
Filmin baş karakterleri Berivan ve Şivan, iki aşiret arasındaki kan davasını sona erdirmek için evlenmek zorunda kalır. Berivan, bu zoraki evliliğin yarattığı travmalar nedeniyle konuşamaz hale gelir. Berivan’ın suskunluğu sadece bireysel bir travmanın değil aynı zamanda dilsel ve kültürel baskının da bir göstergesidir.
Egemen sistemin dayattığı dil onun yaşadığı zülme karşı kendini savunmasını engeller. Berivan, Kürtçe konuşan bir karakterdir ve Türkçe bilmemesi, onu egemen düzene karşı savunmasız bırakır. Örneğin; doktora gittikleri sahnede travma sonucu konuşamıyor hale gelmese de konuşamaz.
Çünkü Berivan Türkçe bilmiyor. Ya da zoraki evliliğe karşı gelmek için mahkemeye çıksa yine konuşamaz çünkü yine anadili dışında dil bilmiyordur.
Film boyunca dil, Berivan için bir baskı aracı haline gelir ve kendini ifade etmesini engeller. Anadilini konuşamaması, sessizliğini derinleştirir ve onu toplumdan dışlanmaya daha açık hale getirir. Bu durum, feodal düzenin ve devlet baskısının, bireyin kimliği üzerindeki yıkıcı etkisini de gösterir.
Sessizlik ve güç dinamikleri
Butler’ın teorilerinde, ses ve söz, toplumsal bağlamda güç ilişkilerinin nasıl şekillendiğini ve sürdürüldüğünü anlamak açısından önemli bir yere sahiptir. Toplumlar, hangi seslerin duyulmasına izin verileceğini, hangilerinin bastırılacağını ya da tamamen yok sayılacağını belirler.
Bu süreç, genellikle egemen ideolojiler ve hegemonik güç yapıları tarafından yönlendirilir. İktidar, dil ve söylem aracılığıyla belirli kimlikleri ve sesleri meşrulaştırırken, bazılarını da dışlayarak sessizleştirir.
Toplumsal normlar, kimin konuşabileceğini, hangi dillerin veya söylemlerin geçerli olduğunu belirler ve bu da güç ilişkilerinin bir göstergesi haline gelir.
Bazı grupların sesi toplumda daha fazla yer bulurken, diğerleri ya susturulur ya da marjinalleştirilir. Bu durum sadece bireylerin kendilerini ifade etme biçimlerini değil, aynı zamanda kimliklerinin tanınma biçimini de doğrudan etkiler. Böylece, dil ve güç arasındaki ilişki, yalnızca bireysel ifadeyle sınırlı kalmaz; aynı zamanda toplumsal yapının nasıl işlediğini ve kimin söz hakkına sahip olduğunu da belirler.
Sessiz direnişin anlamı
Butler’ın teorilerinde sessizlik, sadece bir pasiflik ya da ifade eksikliği olarak değil, aynı zamanda bir direniş biçimi olarak da görülebilir. Baskıcı toplumsal yapılar içinde, egemen normlara aykırı sesler tepkiyle karşılanabilir. Hatta bu sesler cezalandırılabilir.
Bu nedenle, bazı bireyler veya gruplar sessiz kalmayı tercih edebilir. Sessizlik, bazen kendini koruma yöntemi olabilir. Bazen de mevcut düzene karşı dolaylı bir başkaldırı anlamına gelebilir.
Toplumda bazı konuların konuşulması zor veya tabu olması, sessizliği bir direniş biçimine dönüştürebilir. Kimi zaman sessizlik, açık bir karşı çıkış yerine, baskıya karşı bir duruş olarak anlam kazanır. Ancak sessizlik her zaman bilinçli bir eylem olmayabilir.
Travma, korku ya da dışlanma kaygısı, bireyleri susmaya zorlayabilir. Sonuç olarak, "Sürü" filmindeki Berivan’ın sessizliğine baktığımızda, bunun sadece bireysel bir travmanın sonucu olmadığını, aynı zamanda içinde bulunduğu toplumsal yapıya karşı bir tepki olduğunu da görürüz.
Duygusal ve psikolojik baskılar altında kendini ifade edemeyen Berivan, konuşmamayı bir direniş biçimine dönüştürerek, sessizliğiyle toplumsal düzenin baskıcı doğasını gözler önüne serer. (SÇ/TY)
Kaynaklar:
"Cinsiyet Belası" (Gender Trouble, 1990), Judith Butler.
"Sürü" (1978) Zeki Ökten, Yılmaz Güney.