Fotoğraf: Bülent Aydın arşivi
O karanlık Metris gecesinde beton havalandırmaya düşen soğuk spot ışıklarına bakarak dinlediğim iki şarkıyı bugün de aynı hislerle anımsıyorum.
Bazı geceler aynı avluya bakan koğuş pencerelerinden şarkılar, türküler söyler ve sanki evimize, köyümüze dönmüş gibi neşelenirdik. ”Eğlence gecesi düzenlemek” derdik buna biz.
Bundan 36 sene önceydi. Hava soğuk, koğuş soğuk ama içimiz sıcaktı. Yıl 1986 olmuş, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin üzerinden neredeyse 6 yıl geçmiş ama İstanbul’un Metris Askeri Tutukevi hala tıklım tıklım doluydu.
Toplu siyasi davaların büyük bölümü devam ediyor, duruşmalar yine Metris’te bulunan duruşma salonunda kamuoyundan uzakta yapılıyordu. Davası bitip ceza alanlar Anadolu cezaevlerine sevk edilirken, İstanbul’un diğer tutukevlerinde bulunan devrimciler de bir süredir Metris’te toplanıyordu.
Arkadaşlarımızın yüzünü yıllarca görmedik
Benim de içinde bulunduğum, Sağmalcılar Özel Tip cezaevindeki tutuklular da 1986 kışında Metris’e getirildik. Tek tip elbise direnişi sürecinde kaldığımız Sağmalcılar’da 2 yıl boyunca tam tecrit koşullarındaydık.
Ziyaret, havalandırma yoktu. 3, 6 ve tek kişilik hücrelerden oluşmuş odaların tavanına yakın bir karış yüksekliğinde parmaklıklı mazgalların dışında dışarıyla temas yoktu. Hücrenin demir kapısının altında ve üstünde birer sürgü açılır, yemek buradan verilir, kapı operasyonlar dışında hiç açılmazdı.
Daracık havalandırmaların üzeri de sıkı tel örgü ile kapatılmıştı. Aynı havalandırmaya bakan hücrelerdeki arkadaşlarla birbirimize seslendirdik. Sesinden tanıdığımız arkadaşlarımızın yüzünü hiç göremedik yıllarca.
12 Eylül için hazırlanan özel cezaevlerinden olun Metris de siyasi tutukluları toplumdan tecrit etmek için düzenlenmiş bir yapıdaydı. Bir askeri birliğin içinde ve yüksek duvarlarla çevriliydi.
Emre daha önce duymadığımız şarkıyla başladı
Burada 16 kişilik koğuşlardaydık. İki bölümüydü koğuşlar, ranzalar yatakhane kısmındaydı. Darbe süreci boyunca ağır saldırılar altında siyasi tutukluların direnişine mekan olan cezaevinde yine bir açlık grevi sonrası ve nispeten sakin günlerdi. Uzun bir aradan sonra ilk ziyarete ve havalandırmaya burada çıktık.
Metris’te kaldığım D21 koğuşunda Emre adında yakın zamanda tutuklanmış ve Partizan davasında yargılanan Kadıköylü genç bir arkadaşımız vardı. Neşeli, güler yüzlü, henüz liseli Emre, pencereye çıktı ve daha önce hiç duymadığımız bir şarkıya başladı:
“Hasret oldu, ayrılık oldu
Hüzünlere bölündü saatler
Gördüm akan iki damla yaş
Ayrılık da sevgiyle beraber…”
“Sen ağlama” nakaratlı şarkı boyunca, çıt çıkmadı havalandırmada. Nöbetçi asker gardiyanlar da koridor pencerelerine çıkmış dinliyordu. Gecenin karanlığında ay parlıyordu.
Emre bir süre sessizliği dinleyip, o berrak sesiyle bir şarkı daha söyledi ardından:
“Geri dön, geri dön
Ne olur geri dön
Uzanıp tutuver elimi bir gün
Utanır diyemem, ne olur geri dön…”
Sezen Aksu’nun adını bile bilmiyorduk biz henüz. 1984 Eylül ayında çıkardığı “Sen Ağlama” albümündenmiş bu şarkılar. O gece biterken ısrar ettik ve Emre bir daha söyledi şarkıları. Gecemiz sanki aydınlanmıştı.
Ben savunmamı yaptığım duruşmada tahliye oldum ve 26 Mart 1986’da çıktım Metris’ten. Bizi Sezen Aksu şarkılarıyla tanıştıran Emre, sonraki yıllarda çıkmış cezaevinden. 1992 yılı yazında bir çatışmada öldürüldüğünü duyduğumdan beri aklımdadır onun umutla parlayan gözleri.
O iki şarkıyı ne zaman duysam o günlere dönerim. O zamandan beri Sezen Aksu’yu severim. Bu ülkedeki iyiliğin ve umudun harcına karışmıştır Sezen Aksu şarkıları. Tanığıyım ben de bunun.
Şarkının, şiirin kısacık bir mektubun gününü aydınlattığı nice iyi insan bugün de kalın duvarlar arkasında tutuluyor. Emre’nin yaşında gencecik insanlarımıza bugün de kıyılıyor. Sezen Aksu şarkılarına tahammül edemeyenler bile var. Belki ondan, bunca yıl sonra bir yanım hep içeride.
O günlerde, Metris D21 koğuş hatırası olarak bir gardiyana çektirdiğimiz fotoğrafta plastik masanın etrafında oturanlardan soldan üçüncü Emre. Sağdan üçüncü de benim.
Emre denizi çok sever ve özlerdi. Yaza doğru bir mektup yazmıştım ona ve koğuş arkadaşlarıma.
Bir de şiir eklemiştim altına. Onunla bitireyim.
Kumsaldayım
Bir avuç dalga sesi yolluyorum size
Yüreklerinizi yıkayın dostlarım
Neden efkarlıdır mahpushane türküleri
Ben bilirim
Neden inatçıdır orada sözler
Işıltılıdır gözler
Çepeçevre ve sınırsız güneş altındayım
Bir avuç tuzlu su yolluyorum size
Serinletin yüreklerinizi dostlarım
Neden akşam erken iner mahpushaneye
Ben bilirim
Neden yıldızlar daha parlaktır gece
Marifettir gülmek
Dışarıdan yazıyorum artık mektuplarımı
Çevresi tutsak özgür bir denizde
Uçsuz bucaksız umutlar yakalıyorum
Yüreğimin bir yanı gölge
Özledim sizi dostlarım
Bu gece de söyleyin o türküyü
Ranzama iyi bakın
(Mayıs 1986)
(BA/EMK)