Füsun Erdoğan'ın iletişim yasağı dönemi boyunca yayınlayamadığımız mektuplarını dizi olarak yayınlıyoruz.
Geçtiğimiz hafta (22 Eylül) iki aylık iletişim cezamın infazı başladı.
Hapishanede iletişim, görüş veya hücre cezası almanız için çok şey yapmanız gerekmiyor.
CİK'te (Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi İle Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük Madde 42 )
iletişim cezası gerektiren durumlara dair düzenlenmede deniyor ki:
"a- Protesto amacıyla idarece verilen yemeği topluca almama eylemine katılmak.
"b- Kurum iş yurdu yönetim kurulunca uygun görülen işte çalışmamak.
"c- Herhangi bir şeyi protesto amacıyla veya idareye karşı toplu olarak sessiz direnişte bulunmak.
"d- Odalarda eklentilerde ve diğer alanlarda ilaç ve gıda maddesi stoku yapmak.
"e- Gereksiz olarak marş söylemek veya slogan atmak."
Şayet alt alta sıraladıkları bu fiillerden birini gerçekleştirdiyseniz:
"Bir aydan üç aya kadar mektup, faks ve telgraf almak ve yollamaktan, televizyon izlemekten, radyo dinlemekten, telefon etmekten ve diğer iletişim araçlarından yararlanmaktan tamamen veya kısmen yoksun bırakılma" cezası veriyorlar.
Bütün bu ayrıntıları detaylarıyla düşünen ve tutsaklara nefes alacak bir yer bırakmamaya çok büyük özen ve gayret gösteren yasa koyucu "savunma" hakkını da unutmamış!
Mesela, 19 Aralık katliamını protesto etmek için bizim gibi slogan atıp, marş söylediniz!
Bu fiilin CİK'teki karşılığı "gereksiz olarak marş söylemek ve slogan atmak" olduğu için...
Hakkınızda hemen tutanak tutuluyor.
Sonra açılan mazgaldan gardiyan "gereksiz yere" slogan atıp, marş söylediğiniz için hapishane yönetimine savunma vermeniz gerektiğini bildiren kağıdı uzatıyor.
CİK'te bütün fiillerin karşılığı olan cezalar bellidir.
Yani en başından hüküm verilmiştir.
Fakat savunma hakkına "saygılı" olduklarını...
Uluslararası kamuoyuna AB'ye Türkiye'de savunma hakkının olduğunu gösterecekler ya!
Bunun için bir dizi gereksiz formaliteleri devreye koyuyorlar.
Önce yazılı ya da sözlü olarak hapishane disiplin kuruluna ifade veriyorsunuz.
Daha doğrusu slogan atmanın, marş söylemenin bir hak olduğunu, yasa koyucunun zindancı, baskıcı zihniyetini ve dayatmasını teşhir edip, tutanağa yanlış geçirilen sloganların doğrularını yazdırıyorsunuz.
Böylece savunma hakkı adına var olan o göstermelik birinci etap formaliteyi tamamlıyorsunuz.
Sonra ikinci etap geliyor!
Zira hapishanedeki disiplin cezalarına itiraz etmek mercii CİK'e göre infaz hâkimliği.
Bu infaz hâkimliklerinin görevi ne diyecek olursanız?
İstisnalar hariç, esasında devletin demokrasi orta oyununun bir parçası.
Hapishane yönetimlerinin verdiği disiplin cezalarını onayarak, Türkiye'deki zindancı, baskıcı, anti-demokratik yasa ve uygulamaları, hapishaneler gerçeğini gizlemek üzere kurulmuş bir mahkeme.
Özcesi iktidarın çaldığı minareye diktirdiği bir kılıf...
İç hukuk bakımından infaz hâkimliğinin kararına itiraz etmek isterseniz de, son durak; ağır ceza mahkemeleri.
Bu yollardan geçen her tutsak yaşayarak öğrenir ki, her bir mahkeme esas olarak bir öncekinin kararını onamak için vardır!
Ve bunun adı da Türkiye'de "savunma hakkı"dır.
Geçen yıl 19 Aralık katliamını protesto etmek ve o katliamda yitirdiklerimizi anmak için havalandırmada slogan atıp, marş söylemiştik.
Anında tutanaklar tutulup, savunmamız istendi...
Bütün süreç yukarıda özetlediğim gibi işledi.
Genç koğuşdaşım Meral'le ifade vermek için infaz hâkimliğine götürüldük.
Meral başka disiplin cezaları da olduğu için, hakime bu davayla ilgili kararın ne zaman çıkacağını sordu.
Henüz savunmalarımızı yapmamışız yani..
Hâkim; "Ben cezayı iki hafta sonra yazarım, size ulaşması bir ayı bulur." demez mi?
Dayanamadım söz aldım.
Biz daha savunmamızı yapmamışız, ama siz peşinen kararınızı vermişiniz!
O zaman biz neden oradayız?
Hani savunma hakkı vardı?
Hakime; "Bize ceza vermek zorunda mısınız? Daha ifademizi almadınız 15 gün sonra ceza kararını yazarım diyorsunuz! Bu nasıl savunma hakkı?" diye itiraz edip, eleştirilerimi yöneltince...
Gaf yaptığını anladı ve bunu düzeltmek adına; "bize ceza vermek zorunda olmadığını" söylemek zorunda kaldı.
Ve tam o anda çocukluğumuzun masal kahramanı Pinokyo'yu anımsadım.
Ağustos'un sonunda infaz hâkiminin kararı elime ulaştı.
"Gereksiz olarak slogan atıp marş söylediğimiz" gerekçesiyle, hapishane disiplin kurulunun verdiği iki aylık iletişim cezasını onaylamış.
Kocaeli 2 nolu ACM'de infaz hakimi kararına itirazımı reddedince...
20 Eylül 2012 tarihinde iki aylık iletişim cezamın infazı başladı.
Yani iki ay boyunca ne posta gönderebileceğim, ne de alabileceğim...
Haftalık 10 dakika ailemle telefonla görüşme hakkımı kullanamayacağım.
Her hafta bu köşede yayımlanan "Görülmüştür" damgalı bu mektuplarım da, cezanın bitiminde sizlere ulaşacak.
Hapishanedeki siyasi tutsaklar bakımından iletişim, hücre, açık ve kapalı görüş yasakları yılları bulan cezalar olarak infaz edilmek üzere istif edilmiş durumda...
Ayrıca sadece iadeli taahhütlü posta parasıyla AİHM'e başvuru hakkımız da elimizden alındı.
21 Eylül 2012 tarihi itibariyle devletin orta oyun kıvamındaki "demokrasi" oyununa savuma hakkı adına bir yenisini daha eklediler.
Anayasa Mahkemesi'ne kişisel başvuru hakkını tanıdılar.
Tabii paran varsa!
Başvuru başına şimdilik 172,5tl ödememiz şart!
Böylece bir hakkımız daha, AİHM hakkımız gasp edilmiş oldu.
Bakalım sırada kuşa çevrilmiş hangi hakkımızın gasp edilmesi var? (FE/HK)
* Füsun Erdoğan, Gebze, 29 Eylül, 2012