Son günlerdeki Ergenekon trafiği yerini Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) "Kürt açılımı"na bıraktı. Günlerdir "Kürt sorunu" hakkında görüşmeler-beyanlar-tartışmalar devam ediyor. Bu "çok sesli ortam" sadece TV ve gazete düzeyinde kalmayıp, çözüme katkı sağlaması halinde anlamlı olacak. AKP ve kurmayları "açılım" konusunda beyanatlar verirken, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP); Kürt sorununa ilişkin seçim dönemi bazı açıklamalar yapmasına karşın şimdi susuyor.
Acaba susmasının sebebi AKP'nin Kürt sorununa el atmış olması mı? CHP Kürt sorununa ilişkin ucu açık konuşmalar yapıp bu durumdan nemalanmaya çalışıyordu da, AKP de bu konuya değinince "milliyetçiliğinden taviz vermiyor görüntüsüne" bürünüp susuyor mu? Bu durum CHP'nin seçim dönemindeki söylemlerinde samimi olmadığını apaçık gösteriyor.
Peki ya AKP? Kürt sorunu hakkında konuşan milletvekilleri için "söz ola kestire başı" diyen bir Erdoğan, samimiyetsizliğin göstergesi mi yoksa asker ve AKP arasındaki ikili ilişkilere ters düştüğü için mi böyle sözler sarf ediyor? Aslında milletvekilleri ile danışıklı dövüş yapıp askeri de kızdırmamaya mı çalışıyor? Erdoğan'ın kendisi dışında kimselerin-bakanların- konuşması Erdoğan'ın bu konuda "hiç yoktan" bir şeyler yapıp Kürtlere iyi görünmek istiyor fakat asker ile "kendi mevzu"ları konusundaki anlaşmalarının sınırını aştığı için konuşmuyor görüntüsü mü verilmeye çalışılıyor?
Bu ihtimal de "kendi mevzuları" dediğimiz konunun Kürt sorunundan daha mühim olması! Peki şimdiye kadar suskun kalan bir AKP'nin, DTP'nin randevu talebine sessiz kalan bir Erdoğan'ın şimdi bu konuya yeltenmesi, "bir taşla; birden fazla kuş" meselesi mi? Yani bir yandan Ergenekon ile üzerine gelen şimşekleri kesiyor -gündem değişikliği ile dava sürecinin baltalanmasını önlüyor ki bunu yapmak için en güzel seçim Kürt sorunundan başka bir şey olamazdı-, öte yandan CHP'nin muhalefetini kırıyor - ki CHP'nin Kürt sorunu hakkında suskun kalması, konuşmasından oy nemalanma açısından CHP adına daha karlıdır-. Diğer yandan askeri bir nevi köşeye sıkıştırmışlığını- Ergenekon meselesi ile- kullanarak oy kazanma politikalarını genişletip eşeğini sağlam kazığa mı bağlıyor?
Lakin bu "konunun" ismi-muhatabı-çözümü konusunda sorunlar yaşayan AKP hükümetinin "açılım"larının ne kadar faydalı olacağı bilinmemekle birlikte, bu "konunun" asıl "muhatap"ları AKP hükümetinin samimiyeti konusunda her ne kadar şüphelense de "konunun" ehemmiyetinden ötürü AKP hükümetini "ciddiye" almak sorumluluğunda hissediyor görünüyorlar. Önemli olan "bir şekilde" sorunun çözüm arayışı değil midir?
"Açılım" sorunsalı!
AKP'nin "sorun" sözünden bu kadar kaçmasının sebebi nedir? AKP "Kürt Sorunu"ndan ziyade "açılım" lafını kullanması çok "manidar" değil midir? AKP gibi "merkez"e oynayan bir partinin tabanının ve taban söylemlerinin homojen olması beklenemez, ki ideolojik bir birliktelikten ziyade tamamen "duygusal(!)" bir birliktelik olduğu aşikârdır. Özellikle AKP'nin bölge oylarının, diğer oylarına nazaran gayet renk farkına sahip olduğu da bilinmektedir. Yani AKP "Kürt açılımı" yaparken "Kürt" oylarını yabana atmak istememekle birlikte, artırmayı ve bölgede söz sahibi olmayı arzulamaktadır. Çünkü Türkiye açısından batı illerinden ziyade doğuda bir "iktidar" varlığı, asker ve mevcut statüko açısından en hayırlısı değil midir? Askerin bir nevi de olsa AKP' ye olan "sevdasının" sebebi bu partinin bölge oylarının varlığı değil midir?
CHP'nin ise askerden ayrı düştüğü nokta tam da budur; "tehlike" algılarıdır. CHP; farklı etnik köken seslerini(!) ve şeriatı(!) neredeyse eş tehlikede görürken, Asker'in birincil tehlikesi "farklılık" tır. Yukarıda da belirttiğim gibi, AKP heterojen bir tabana sahiptir, AKP'nin bu "ince" söylemleriyle bir taraftan da milliyetçi tabanını küstürmemeye çalıştığını unutmamamız gerekir. Yani AKP, "milliyetçi oylar- Kürt oylar- Asker kanadı" üçgeninin ağırlık merkezinde kalmaya çalışmaktadır. Çünkü AKP bilmektedir ki, "bu mühim üçgen" ağırlık merkezi dışında dengede durmayacaktır. Sizce hükümetin şu anda yaptığı "tilki kurnazlığı" değil de nedir? Lakin AKP artık öyle bir noktaya gelmiştir ki, asker ile Kürt halkı arasında bir seçim yapmak zorundadır. Ve yine lakin; "AKP ve Erdoğan"ın akıl hocaları, bu durumu tüm taraflarla; azami ölçüde iyi ilişkiler kurarak, asgari ölçülerde tartışma yaratarak atlatmanın peşindeler.
Peki, "sorun" dediğimiz şey nedir?
AKP'nin samimiyetsizliğini irdelemeden önce, bir sorunu sorun yapan temele inelim. Örneğin "Alevi sorunu" neden vardır, ya da "Laiklik sorunu", ya da "Kadın sorunu". Bir toplumda, kadınlar her zaman olmuştur ama "belki" bazı toplumlarda "sorun" denecek kadar "istekleri" yoktur veya karşılanmıştır...
Burada denilmek istenen şey; bir sorunu sorun yapan şey, o faktörün (Kürt, alevi, laik, kadın) toplumda bulunmasından ziyade, bu faktörün "kendi doğal eşitlikçi haklarını" istemeleri ve bunu için mücadele etmeleri; bu faktörün "sorunu" diye anılmasını sağlar. Bugün Kürtler için de aynı durum söz konusudur, Kürtler on yıllardır kendi dillerinin, kültürlerinin, varlıklarının mücadelesini veriyorlar, ikinci-üçüncü... sınıf vatandaş olmadıklarını, vatandaş sınıflandırmasının olmaması gerektiğinin mücadelesini veriyorlar. Bir dönem onlar mücadele ettikçe-göze battıkça(!), "kaybolan-yakılan" insanları-köyleri-kitapları arttı. Bu sorunu devlet için ise "sorun" yapan şey, Kürt halkının kendi mücadelesine sahip çıkması ve mücadelelerini tüm baskılara rağmen sürdürmesidir. Kısacası, bir sorunu gün yüzüne çıkaran görünmesini sağlayan, o faktörün "ezilenlerinin" bir arada örgütlü bir şekilde haklarını aramalarından başka birşey değildir!
Çıkan sonuç ise, devlet bir sorunu yok sayarken, o sorun "altında" ezilen halkını karşısına almakta, daha da vahimi suskun-bir araya gelmeyen, sorunu görünür kılmayan insanlar istemektedir. Tam bu noktada muhatap meselesi önümüze çıkmaktadır! Yukarıda belirttiğim gibi devletin Kürt sorununda karşısına aldığı kitle Kürt halkından ziyade, örgütlü Kürt halkı değil midir? Yani AKP; kendi Kürt milletvekilleri ile bu sorunu çözemeyecektir, çünkü "Kürt sorununu" görünür kılan halk AKP'yi destekleyen Kürtler değildir. Aynı şekilde hiçbir otorite "farklılıklarına" karşı değildir, ta ki haklarını -dil-kültür-beden-özgürlük-vs- istedikleri ana kadar. Bu durum Türkiye tam manasıyla geçerlidir! Yani mevcut iktidar ve otoritenin rahatsız olduğu Kürtler değil, haklar mücadelesi veren bir aradaki, hakları için örgütlenmiş Kürtlerdir.
Yine bu noktada AKP hükümeti "Kürt açılımı" ile bu sorunu çözmek istiyorsa kimi muhatap alacağını bilmelidir... Eğer samimi ise tabi! Türkiye Açısından baktığımızda ise Kürt halkının "kendi hakları" adına mücadele içinde bulunduğu en kitlesel partisi DTP'dir. Eğer ki, gerçekten bu sorun samimi bi' şekilde çözülmek isteniyorsa AKP'nin DTP ile çalışmaktan başka bir alternatifi yoktur!
Peki, nasıl bir çözüm?
Kürt sorunun demokratik kalıcı çözümünün silahla olmayacağı şimdiye kadarki çatışmalarda canlı ve kanlı olarak kanıtlanmıştır, bunun için artı söze sanırım gerek yoktur.
Şuan için AKP'nin "açılımı" yine Kürt sorununu çözmeye yönelik değildir! Herhangi bir problemin çözümü için matematiksel olarak iki "tarafın" olması gerekir, "tarafların" çözüm önerileri sonucu, geniş ortak paydada buluşulup problem "her ne ise" çözülür. Bu sorunun çözülmesi kapalı kapılar arkasında, devletin resmi kıyafetlilerinin görüşmesinden ziyade Kürt kalkının muhatap alınmasından geçmektedir.
Çözüm önerileri tabandan gelip, tabana yayılmalıdır. DTP başta olmak üzere demokrasiden-barıştan-emekten yana tüm siyasi parti, STK ve aydınların görüş belirtmesinde hiçbir çekince olmamalıdır. AKP kendi Kürt'üyle-Kürt sorunuyla ve sorunun muhataplarıyla yüzleşmelidir. Aksi halde bu sesler ve mürekkepler boşunadır... Kim bilir belki bir gün...(BŞ/EÜ)