Savaşların ve çatışmaların sunabileceği tek seçenek daha fazla şiddettir.
Daha uzun bir geçmişi olmakla birlikte, 7 Ekim 2023’te Hamas’ın “Aksa Tufanı Operasyonu” ile başlayıp İsrail ordusunun gerçekleştirdiği katliama varan saldırılarla önce Gazze’ye, ardından Lübnan’a yayılan şiddet, savaşların yıkıcılığını bir kez daha gözler önüne seriyor.
Bu süreçte Gazze’de çoğu çocuk ve kadın olmak üzere yaklaşık 42 bin insan hayatını kaybetti. İsrail saldırılarında 97 bin kişi de yaralandı. Korku yaymak amacıyla gerçekleştirilen bu saldırıların yanı sıra, Hamas’ın siyasi lideri İsmail Heniyye 31 Temmuz’da İran’ın başkenti Tahran’da öldürüldü.
İsrail bu suikastı üstlenmese de, 27 Eylül’de Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın öldürülmesini üstlendi ve Lübnan’a yönelik saldırılarını artırdı. Sonrasında İran da İsrail’e karşı füze saldırısında bulundu. Eğer saldırılar durdurulmazsa, şiddetin vardığı nokta daha büyük yıkımlara yol açacak.
Nitekim Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri António Guterres, 2 Ekim’de Güvenlik Konseyi’nde yaptığı konuşmada, Orta Doğu’daki kontrol edilemeyen öfkenin büyük bir yangına dönüştüğünü vurguladı. Guterres, aynı konuşmada çatışmalarda ölenlerin sayısının binlerle, evlerini terk etmek zorunda kalanların sayısının ise yüz binlerle ifade edildiğini belirtti.
Çatışmalar sırasında yaralı yakalanan Filistinli militanlar veya İsrail askerlerine yapılan muamele, insancıl hukuka aykırılıkları ortaya koyuyor. Benzer şekilde, bu süreçte İsrail hapishanelerinde veya Filistin’deki tünellerde tutulan insanların her koşulda mutlak yasak olan işkence ve kötü muameleye maruz kalma riski de her zamankinden daha fazla. Bombalanan alanlarda ölen hayvanlar ve yıkılan binaların doğaya ve insan sağlığına verdiği zarar da çok büyük. Kontrolsüz bir biçimde gerçekleştirilen bu saldırılar yaşamın her alanına zarar veriyor ve birçok insan hakkını da ihlal ediyor.
Gazze’de sıkışıp kalan yurttaşlar ile yaşanan yıkıma rağmen hala hizmet sunmaya çalışan sağlıkçılar, insani yardım çalışanları, gazeteciler vb. kesimler her gün bu felaketi yaşıyor. Savaş, Gazze ve Lübnan’daki sivillerin ve orada görev yapanların olağan yaşamlarını sürdürmelerini engelliyor.
İsrail’in Kasım ayındaki ABD seçimlerinden ve Ocak 2025’teki görev değişiminden önce askeri olarak yıkıcı gücünden maksimum fayda elde etmeyi hedeflediği yorumları yapılıyor. İsrail’in bugüne kadar bu düzeyde saldırılar düzenlememesi, askeri kabiliyetinin yetersizliğinden kaynaklanmıyordu.
Aksine, bu saldırıların yıkıcılığının temel nedeni, devletlerin güvenlikçi politikaları nedeniyle insan hakları mücadelesinin alanının daralması ve savaş karşıtları ile barış yanlılarının seslerinin yeterince duyulmamasıdır.
Gazze’de başlayıp diğer yerlere yayılmaya başlayan bu yıkım karşısında BM sisteminin işlevsiz kaldığı konusunda birçok kişi hemfikir. Misyonu uluslararası barışı ve güvenliği sağlamak, ihtiyaç duyanlara insani yardım sunmak, insan haklarını koruyup ve uluslararası hukuku desteklemek olan BM, dünyanın diğer yerlerindeki birçok silahlı çatışma ve savaşta olduğu gibi, Gazze ve Lübnan’da da yetersiz kalıyor. BM yetkililerinin derhal ateşkes çağrısı yapmasına rağmen bu talepler savaş yanlılarına ulaşmıyor. Savaşın sesleri, Gazze ve Filistin’i aşarak komşu ülkelere ve tüm Orta Doğu’ya yayılıyor. Sendika uzmanı Kıvanç Eliaçık, 28 Eylül’de İlke TV’nin internet sitesinde yayımlanan yazısında, “dünyanın Gazzeleştiği” tespitinde bulunarak, savaşın en çok yoksullar ve işçiler üzerinde etkili olduğunu belirtiyor. Eliaçık’ın Lübnan’da tırmanan şiddetle ilgili dikkat çektiği sorunlar, Filistinli işçiler için de geçerli.
Uluslararası sendikaların ILO başvurusu
7 Ekim’den bu yana Gazze ve Batı Şeria’da, yani bir bütün olarak Filistin ekonomisinin gördüğü zarar, savaşın yıkıcı etkilerinden bağımsız değildir. Çalışma hayatının durması, işçiler ve onların bakmakla yükümlü olduğu çocuklar başta olmak üzere diğer aile üyeleri için ciddi ihlallere yol açtı.
İsrail’de çalışma izni bulunan ve 7 Ekim’den önce hak ettiği ücreti alamayan 200 bin işçi var. Bu süreçte Filistinli işçiler, iş akitlerinin tek taraflı feshedilmesi veya askıya alınması nedeniyle hak ettikleri maaşlarının gasp edilmesiyle karşı karşıya. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) tahminlerine göre, İsrail’de çalışma iznine sahip bir Filistinli işçinin günlük ücreti yaklaşık 80 ABD doları. Kayıt dışı ekonomide çalışanların ise haftalık kazancı 565 ila 700 ABD dolar arasında değişiyor.
İşçilerinin haklarını alabilmesi amacıyla Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) öncülüğünde küresel sendika federasyonları, İsrail aleyhine ILO’ya başvuruda bulundu. Bu başvuru, ILO Anayasası’nın, ILO sözleşmelerinin uygulanmasına yönelik şikâyetleri düzenleyen 24. maddesi kapsamında yapıldı.
Tabii ki, 200 bin Filistinli işçinin bir yılık toplam kaybı, maddi boyutun çok ötesinde. Uluslararası sendikalar, bu alandaki mücadelesini çeşitlendirerek sürdüreceğini belirtiyor. Bu başvuru ile sendikalar, savaşa karşı ses çıkararak barış talebini yükseltiyor. Sendikaların bu girişimi, diğer toplumsal hareketlerin benzeri girişimleriyle çoğaltılabilirse savaşı durdurma açısından daha güçlü bir konuma gelebiliriz.
Savaşın panzehiri barıştır. Yaşanan acıları dindirmek ve ihlalleri önlemek için tek çözümümüz barıştır. Özcesi, tek seçeneğimiz barıştır.
Not: Gazze’deki katliamın yıldönümü yaklaşmasaydı ve Lübnan’daki savaş bu boyuta ulaşmasaydı, bu hafta, Cumartesi Anneleri’nin ‘950. Hafta Davası’nın Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde görülen duruşmasını ve İHD olarak her ayın ilk Cuma günü düzenlediğimiz Barış Nöbetleri’ni yazacaktım. Bu konulara bir sonraki yazılarımda ayrıca değineceğim.
(Oİ/VC)