Bu öyle bir dünya ki daha önce cinsel ilişkiye hiç girmemiş bir kadın tecavüzcüsüne şan kazandırırken fahişe rolüne bürüneni zorba erkeğin barbarlığından kendini kurtarabiliyor. İslam dininin ilkelerini çarpıtılmak suretiyle kadınların üzerindeki baskının fanatikçe uygulandığı memleketlerden Afganistan'daki kaos yıllardır sonlandırılamıyor, bölgeye yapılan global müdahale sonucunda bedeli en ağır ödeyenler yine toplumun zayıf halkaları oluyor.
32. İstanbul Film Festivalinde gösterilen Atiq Rahimi'nin Sabır Taşı adlı ödüllü filmi gezegendeki kronik vakalardan Afganistan’ı bir kez daha masaya yatırarak tüm kadınların erkek boyunduruğuna isyanını dile getirirken İran'lı sürgün oyuncu Golshifteh Farahani'nin insan hakları savunuculuğunu başarıyla perçinliyor.
"Sevişmeyi bilmeyenler savaşır"
Kahramanımızı çarpışmaların tüm şiddetiyle sürdüğü bir mahallede felçli kocasını hayatta tutma çabaları içinde görürüz; eczane borçları yüzünden serum alamayacak durumda olduğundan şekerli suyla idare etmekte, küçük kızlarını sıkıntılardan uzak tutmaya çalışsa da artan şiddetin etkilerinden koruyamamaktadır.
Sürekli bomba saldırıları ve silahlı erkeklerin hiddetine maruz kalan bölgede sıkışıp kaldıklarından sık sık sığınağa inmeye mecbur olmakta, her evlerine döndüklerinde de yıkım ve aile reisinin ölü bedeniyle karşı karşıya kalma korkusuyla yaşamaktadır.
Kahramanımız çareyi kızlarını fahişe olan halasına teslim etmekte bulur ve herhangi bir uzvunu kıpırdatamadan sadece nefes alıp veren kocasıyla monologu yoğunlaşır. Kendisine öğretildiği kadarıyla varlığı erkeğine bağlıdır ve kendini kocasının olmadığı bir dünyada tahayyül bile edemediğinden eşini hayata döndürmek için yoğun ilgisini esirgemez. Fakat anılarını deştikçe savaş kahramanı kocanın sanıldığı kadar sevecen olmadığını hem kendisi hem de biz idrak ederiz; şimdiye kadar doğru dürüst konuşmadıkları, birbirlerine şefkat gösteremedikleri, sevişmedikleri ve öpüşmedikleri acı birer gerçek olarak ortaya saçılır.
Çifte standartlı namus kavramının kurbanı zarif kadın mahrum olduğu birçok şeyin farkına vardıkça kocasına öfkesi büyür, bir kadın olarak kimliğine sahip çıkabileceğini hissettiğinde ise korkar, dinine tekrar sarılma refleksi baş gösterir. Çocuk doğuramadığından kusurlu bir malmışçasına kayınpederinin tecavüzüne defalarca uğramış olan, hayattaki tek dayanağı halasına tekrar sığınır; ondan hem maddi hem manevi desteğini esirgemeyen güçlü kadın düzenin çarpıklığını her vesileyle hatırlatan sağduyunun sesidir adeta.
Kocasıyla devam etmekte olan monolog sayesinde zaten narin kahramanımızın da uzun yıllar boyunca kayınvalidesinin eziyetlerine maruz kaldığını, kocasının kısırlığı ortaya çıkmasın diye başkasıyla ilişkiye girmesi sağlanarak doğurduğunu, böylece erkeklik şerefinin kurtarıldığını anlarız.
Bu arada evi basan silahlı bir adam tecavüze yeltenir, fahişe olduğunu söyleyerek kurtulabileceğini tahmin eden zeki kahramanımız saldırganın hakaretlerini sineye çeker, bir günahkâr olarak öldürülmekten de kıl payı kurtulur fakat olayın devamı sanıldığı kadar basit değildir.
Sabır taşı
Film, 1962 Kabil doğumlu Atiq Rahimi'nin Türkçeye de kazandırılmış aynı adlı romanından uyarlama. Rahimi eserine kazandırdığı teatral ruhla mesajını keskinleştirirken Fransız sinema adamı Jean-Claude Carrière'in tecrübesinden de yararlanıyor. Buñuel'le Gündüz Güzeli dahil olmak üzere birçok eserinde işbirliği yapmış olan usta senaryo yazarı Sabır Taşı’na ilk etapta yabancılaştırıcı gibi gelecek, fakat film ilerledikçe mesajını evrensel hale getiren bir ton kazandırıyor.
Karısının dile getirdiği ve tutucu toplumlarda kadınlara asla yakıştırılamayan cinsel içerikli itiraflara herhangi bir tepki veremediğinden kocanın sabır taşına dönüşmesini izlerken, durum biz seyircilerin de manyakça bir haz almasına sebep oluyor. Bakışmaya, okşanmaya, sevilmeye ve sevişmeye, mastürbasyon yapmaya ve orgazm olmaya hakkı olduğunu fark eden kadın anlattıklarıyla kocasının iflah olabileceği ümidini de sonuna kadar yitirmiyor. Ne var ki zorlu gibi görünen ama doğal olan bu yolda kendisine bir diğer savaşçı eşlik edecektir: Yakışıklı bir genç, kahramanımıza mutluluğu tattırıp dişiliğini hissettirecek, mahrum olduğu tatmini duyumsatarak yaşam gücünü kendisinde bulmasını sağlayacaktır.
Memleketine dönmesi yasaklanan oyuncu Golshifteh Farahani'nin filmi sürükleyen esas unsur olduğu aşikâr. Filmin sonlarına doğru iç sesine inanamadığında ikinci bir kez tövbe etmek üzereyken gücünü toplayıp kükreyen bir hayvan gibi doğru yolda olduğunu ifade ederken devleşiyor ve dünyanın tüm kadınlarına haklarına sahip çıkma yönünde güç veriyor.
Fakat ne yazık ki yıllardır savaş bölgesi olmaya devam eden Afganistan'da ABD'den sonra NATO'nun icraatlarının da sonu gelmedi. Geçen hafta 11 Afgan çocuğunun ölümüyle sonuçlanan Kunar bölgesindeki hava saldırısı memleketin barıştan çok uzak olduğunu bir kez daha teyit ediyor. (MT/AS)