Geçtiğimiz iki hafta Fransa gündemini 14 ve 21 Mart tarihlerinde iki turlu olarak gerçekleşen bölgesel seçimler belirledi. 26 bölgeden Fransa'nın doğusunda, Almanya sınırında yer alan ve Türkiye kökenli göçmenlerin de yoğun olarak yaşadığı Alsace bölgesi dışındakilerin tamamında sol ittifak galip geldi.
İlk turun sonuçlanmasının hemen ardından Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve 2007'den beri uygulamakta olduğu politikalarına yönelik kitlesel bir sorgulama başlattı. Seçmenler ağırlıklı olarak sol partilere yönelerek Sarkozy yönetimine memnuniyetsizliklerini dile getirmiş oldular.
Sol ittifak
Seçmenlerin ilk turun sonundaki ikinci mesajı ise soldaki bölünmüşlüğe yönelikti. Oylar ağırlıklı olarak Sosyalist Parti (PS) ve Yeşiller arasında bölündü. İlk turun üçüncü önemli mesajıysa Fransız halkının demokrasi inancının ve yurttaşlık bilincinin giderek zayıfladığıydı ; kayıtlı seçmenin yüzde 53.6'sı oy kullanmadı.
Nicolas Sarkozy'nin iktidardaki partisi UMP'li (Halk Hareketi Birliği) politikacılar aldıkları oy oranının düşüklüğünü katılımın azlığıyla açıklayarak umutlarını ikinci tura bağladılar ve seçmenin iktidar politikalarına göstermekte olduğu tepkiyi görmezden gelmeyi tercih ettiler. Öte yandan sol, uzun bir aradan sonra ilk kez birlikte hareket etmeye yöneldi. Daha ilk turun televizyonlarda değerlendirmeleri yapılırken Sosyalist Parti ve gözü pek siyasetçi, Avrupa milletvekili Daniel Cohn Bendit'in desteğindeki Yeşiller ikinci tura ittifak yaparak gireceklerini duyurdular.
Böylece birçok bölgede en çok oyu alan Sosyalist Parti, Yeşiller (Europe Ecologie) ve Sol Cephe (Front de Gauche) ile birlikte ikinci tura girdi. Son yıllarda sol seçmeni sandıktan ve siyasetten soğutan, siyaset yapma alanını siyasal partilerden sivil toplum örgütlerine kaydıran soldaki bölünmüşlük yerini "seçmenin mesajına coşkuyla cevap veren" bir sol ittifaka bıraktı.
21 Mart'taki ikinci turda söz konusu ittifak, Sosyalist Parti Genel Sekreteri Martine Aubry'nin sözleriyle « görülmemiş bir zafer »'e imza attı. Seçime katılmayanların oranı yüzde 48.81'e düşerken, Sosyalist parti ve müttefikleri oyların yüzde 53.85'ini aldılar. Nicolas Sarkozy'nin iktidardaki partisi UMP'nin oy oranı ise yüzde 35.53'te kaldı. Aşırı sağcı ve ırkçı Milli Cephe partisi 12 bölgede katıldığı lerden yüzde 9.26'lık bir oy oranıyla ayrıldı.
Sarkozy'nin çöküşü
Sosyalist Parti yetkilileri sonuçlarını kendi başarılarından ziyade iktidar partisi UMP'nin başarısızlığı ve Sarkozizmin çöküşü üzerinden değerlendiriyor ve adeta 2012 başkanlık lerinin provasını yapıyorlar. Örneğin, 2007 başkanlık lerini Nicolas Sarkozy karşısında kaybeden Ségolène Royal sonuçlarını iktidara karşı kullanılmış "ceza oyları" olarak nitelendirdi. 1995'te François Mitterrand'in ayrılmasının ardından kronikleşmiş bir iç çekişme ve ayrışma surecine giren Sosyalist Parti'yi Yeşillerle giriştiği bu başarılı ittifakın ardından başkanlık lerinin sıkıntısı sardı.
Sosyalist Parti bölgesellerden bu yana, 2012'de de yine bir sol ittifak gerçekleştirme olasılıklarına, gelecekteki bu ittifakın içeriğine ilişkin pek çok soru ve olası engellere odaklanmış durumda. Bugünden bakıldığında, bunca telaş olumlu sonuçlanır da Sosyalist Parti uzlaşı içinde bir ortak aday belirleyebilirse, gelecekte Yeşillerin desteğini de alma ihtimaline sahip görünüyor.
Sosyalist Parti'yi 2012 başkanlık lerinin heyecanı sarmışken UMP ve merkez sağda tam bir kriz yaşanıyor. Alışılmışın aksine bir in ardından bu defa solda "birlikten" sağda ise "ayrışmadan" söz etmemiz mümkün. Bölgesel ler Nicolas Sarkozy ve politikalarına karşı sağ seçmenlerde ve partililerde birikmekte olan tepkiyi açığa çıkardı.
Sağda Sarkozy'nin yarattığı "büyünün" bozulmakta olduğu, Sarkozy tarzı açılım siyasetinin ve reformların tamamlanamayışına duyulan hayal kırıklığı açıkça görülüyor. Üstüne üstlük Sarkozy'nin "ben yaptım oldu", "en hünerli benim, benim yaptığım doğrudur" siyaseti, giderek tek adam politikasına yönelmesi sağda büyük bir rahatsızlık yaratmış durumda. Sağ seçmen çeşitli platformlarda bugün Nicolas Sarkozy'nin ikinci bir başkanlık sürecini yürütüp yürütemeyeceğini ciddi bir biçimde sorguluyor. Muhalefet bu defa sağdan geliyor.
Öte yandan, Başbakan François Fillon "sol listelerin başarısını kabullenip, üzerimize düşen sorumluluğu yüklenmeliyiz" derken, Nicolas Sarkozy sonuçlarına ilişkin tepkisini lerden ancak üç gün sonra, 24 Mart Çarşamba günü gösterebildi. Soru kabul etmediği kısacık konuşmasında seçmenin ne demek istediğini anladığını vurgulayan Nicolas Sarkozy başta tarım ve vergi politikaları olmak üzere tüm eleştirildiği alanlarda kendini savunurken politikasını değiştirmeyeceğini duyurdu.
Sarkozy, her şeyi doğru yapan tek adam olma iddiasını sürdürmeye, kendisini 2007'de başkanlığa taşıyan "açılım politikasına" sahip çıkmaya devam ediyor. Ancak daha ziyade Orta Doğu ve Latin Amerika ülkelerinde sıkça gördüğümüz bu kişisel ego odaklı devlet yönetme biçimi Fransa'da neyse ki tepki görüyor. İç İşleri bakanlığı döneminde, ardından Cumhurbaşkanlığı sürecinde solun ağır eleştirilerine maruz kalan ekonomi, eğitim, göçmenlik alanındaki Sarkozy politikaları bugün sağ tarafından da açık açık eleştiriliyor.
Sağ küçük parçalara ayrılarak geleneksel Gauliste (eski Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle'ün siyasi geleneği) çizgiyi arıyor. Hatta ironik bir şekilde başkanlık lerinde kendilerini göçmenlerin istilasından kurtaracağını duyuran Sarkozy'ye oy veren aşırı sağcı Ulusal Cephe (FN) seçmeni bile Sarkozy'yi "yeterince sert" bulmadığı için tekrar FN'e yöneliyor.
Nicolas Sarkozy kaosunun ardından, eşi Carla Bruni'yle beraber bu pazartesi ABD'ye gitti, Michelle ve Barack Obama çiftiyle Beyaz Saray'da baş başa yemek yiyecek olan Sarkozy çifti, öyle anlaşılıyor ki, bölgesel lerin ağır yenilgisini "Beyaz saray fethiyle" unutturmaya çalışacak.(MÖEÜ)
_____________________________________________________________
* Merve Özdemirkıran, Paris Siyasal Araştırmalar Enstitüsü, Doktora