* Fotoğraf: Canva - Görsel uygulama: bianet
"Hiçbir çocuk nefretle doğmaz. Nefret öğretilir. Nefret söylemine, nefret söyleminin neler yapabildiğine, nefret söyleminin tamamen yok etme ve insanlıktan çıkarma kapasitesine dikkat etmeliyiz."
Birleşmiş Milletler (BM) Soykırımın Önlenmesi Özel Danışmanı Alice Nderitu, nefret söyleminin olumsuz etkilerini ve nefret söylemi sonucu işlenen nefret suçlarını ele aldığı konuşmasına bu sözlerle başlıyor.
Nefret söylemi ve nefret söylemine karşı yapılması gerekenler şüphesiz her zaman gündemimizde olması gereken bir konu.
Ancak, bu konunun son dönemde daha büyük bir aciliyetle gündeme taşınması Elon Musk'ın sosyal paylaşım sitesi Twitter'ı satın almasıyla oldu.
Artık hemen hepimizin bildiği ya da en azından öngörebildiği üzere, sanal dünyada olanların, yapılanların ve söylenenlerin 'gerçek' dünyada somut ve çoğu zaman geri döndürülemez sonuçları olabiliyor.
Diğer bir deyişle, internette olan internette kalmıyor.
Dahası, nefret söylemi hedef aldığı gruplar ve bu grupların mensubu kişiler için sonunda nefret suçlarına varabilecek olumsuz sonuçlar doğursa da çocuklar nefret söyleminden bilhassa daha fazla etkileniyor.
Sosyal medyada, özellikle Twitter'da son dönemde artış gösteren nefret söylemine, çocuklar üzerindeki etkilerine ve çevrimiçi platformlar ile ebeveynlerin yapabileceklerine biraz daha yakından bakalım...
Nefret söyleminde "eşi benzeri görülmemiş" artış
Önce en baştan, "nefret söylemi nedir?" sorusundan başlamamız gerekirse, bir nefret cinayeti sonucu aramızdan ayrılan gazeteci Hrant Dink anısına kurulan Hrant Dink Vakfı, nefret suçunu şöyle tanımlıyor:
"Nefret söylemi hedef alır, ötekileştirir ve düşmanlaştırır. Bir kişinin veya grubun din, dil, etnik kimlik, engellilik, yaş, cinsiyet, cinsel yönelimini hedef alan, önyargıya dayalı, olumsuz ve saldırgan ifadelerdir."
Önce ABD eski Başkanı Donald Trump'ın yasağını kaldırıp ardından antisemitist paylaşımları sonrası rapçi Kanye West'in hesabını askıya alan Elon Musk'ın Twitter'ı ise görünüşe göre nefret söyleminin "daha önce hiç olmadığı kadar arttığı" bir platform olarak karşımıza çıkıyor.
The New York Times'ın 2 Aralık'ta paylaştığı araştırma sonuçları, Elon Musk Twitter'ı satın almadan önce Siyah ABD'lileri hedef alan tweet'lerin sayısının günde ortalama bin 282 olduğunu, bu rakamın Musk'ın gelişiyle birlikte günde ortalama 3 bin 876'ya yükseldiğini gösteriyor.
Benzer şekilde, Musk öncesi Twitter'da eşcinsel erkeklerle ilgili günde ortalama 2 bin 506 nefret söylemi içeren tweet atılırken bu rakam da Musk Twitter'ı aldıktan iki hafta sonra 3 bin 964'e çıkmış durumda.
Araştırma sonuçları, platformda yapılan antisemitist paylaşımların sayısının da bu sürede yüzde 61'den fazla arttığını ortaya koyuyor.
Musk'ın daha önce askıya alınan 60 binden fazla hesap için aldığı "af" kararı sonrası elde edilen bu verileri değerlendiren araştırmacılar, nefret söylemindeki artışın "eşi benzeri görülmemiş" olduğunu söylüyor.
Nefret söyleminin hedefi olarak çocuklar
Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) paylaştığı verilere göre, 8 milyarı aşkın dünya nüfusunun yarısından çoğunun internete erişimi bulunuyor. Tüm dünyada internete erişimi olan her üç kişiden biri ise çocuk.
ABD'de 2018 yılında 13-17 yaş grubundaki bin 141 çocuğun katılımıyla yapılan çevrimiçi bir anketin sonuçları, bu çocukların yüzde 52'sinin sanal ortamda sıklıkla ya da bazen ırkçı nefret söylemine, yüzde 52'sinin cinsiyetçi nefret söylemine, yüzde 46'sının dini kimliğini hedef alan nefret söylemine, yüzde 52'sinin ise homofobik nefret söylemine maruz kaldığını gösteriyor.
Frontiers in Psychology dergisinde yayınlanan bir araştırmaya göre de okul çağındaki çocuklar, ergenler ve gençler "hem kurban hem fail olarak" sanal ortamda zorbalık ve nefrete daha çok maruz kalıyor.
Diğer bir deyişle, çocuklar yalnızca kendilerini hedef alan nefret söylemiyle karşı karşıya bırakılmıyor, aynı zamanda nefret söylemi yaymak üzere örgütlenmiş hesaplar - ya da troller - yaydıkları nefret söylemine eşlik etmeleri için çocukları hedef alabiliyor.
Düşük stres eşiği, anksiyete, depresyon...
İster sanal dünyada ister günlük hayatta olsun, nefret söyleminin hedef aldığı tüm kişi ve gruplar bu durumdan şüphesiz derinden etkileniyor.
Fakat çocuklar bu noktada "nefret söylemi karşısında en savunmasız" kişiler olarak öne çıkıyor. "Nefret söylemine sürekli maruz kalmak, çocukların kendi değerlerini sorgulamaya başlamalarına ve dolayısıyla da sözde 'zayıflıklarına' inanmalarına sebep olabiliyor."
Çocukların ve gençlerin "ne kadar çok nefret söylemine şahit olurlarsa nefret söylemi karşısında o kadar çok duyarsızlaşacaklarını" söyleyen araştırmacı Joanne Orlando, nefret söylemine maruz kalmanın çocukların sağlığı üzerindeki etkilerini özetle şöyle sıralıyor:
"Bu tür bir davranışa maruz kalan insanlar için bunun bir bedeli oluyor. Küçük çaplı saldırganlıklar ve nefret ile başa çıkmak ya da bu tavıra karşılık vermek için gerekli olan zihinsel hazırlık halinin artması kronik olarak stres seviyesinin, yani düşük dereceli toksik stresin de artmasına yol açıyor.
"Kısa vadede çok fazla düşük dereceli toksik stres yaşamak moralimizi bozup enerjimizi azaltıyor ve bizi yorgun düşürüyor. Bu stres türüne uzun süre maruz kalmanın ise sağlığımız üzerinde kötü etkileri olabiliyor.
"Örneğin, depresyon veya anksiyete yaşayabiliyoruz, beyin yapımızın ve diğer organ sistemlerimizin gelişimi sekteye uğrayabiliyor ve yetişkinlik yıllarımızda dahi strese bağlı hastalıklar ve bilişsel bozukluklar ile karşı karşıya kalma riskimiz artıyor.
"Bu, çocukların hayatlarının geri kalanında daha düşük bir stres eşiği geliştirmelerine de sebep olabiliyor. Halihazırda savunmasız ve stresli ortamlarda büyüyen çocuklar ise çevrimiçi mecralarda uzun vadede maruz kaldıkları stresten daha fazla etkileniyor."
Çevrimiçi platformlar ne yapabilir?
Bu noktada elbette ve her şeyden önce çevrimiçi platformların çocukları nefret söylemi içeren her türlü içerik ve yorumdan korumak için yapabilecekleri - ya da yapmaları gerekenler - var.
Kendi YouTube kanalı olan 200 çocuk ve gencin platforma yüklediği 55 bin videoya bırakılan yaklaşık 110 milyon yorumu analiz eden araştırmacılar Catherine Tucker ve Uttara Ananthakrishna, çevrimiçi platformların izleyebileceği iki aşamalı bir yöntem öneriyor:
"Teknoloji platformları, olası zararlı yorumları gizlemek için (algoritmalar yardımıyla) hızlı davranarak ihtiyatlı olmalı.
"Bu, YouTube'a bir video yüklendikten sonraki ilk birkaç gün içinde yorumlar bölümünü zehirlemeye eğilim gösteren, bundan sonra etkinlikleri azalan troller söz konusu olduğunda özellikle önemli.
"Bir yorum bu dar ama kritik öneme sahip süre zarfında bir uyarı işaretiyle işaretlendiğinde algoritmalar ya da elle yapılacak bir gözden geçirme işlemi neyin yayınlanıp neyin yayınlanmayacağına karar verebilir."
Irkçılık örneği ve bir soru: Ebeveynler ne yapabilir?
Çocukların sanal dünyada maruz kaldıkları nefret söylemi karşısında ebeveynlerin de - belki sınırlı da olsa - izleyebileceği bazı yollar var.
Örneğin, Dr. Sadiqa Cash Teksas Çocuk Hastanesi için kaleme aldığı yazıda, çocukların bir nefret söylemi olarak ırkçılık karşısında daha dirençli olması için ebeveynlerin ne yapabileceğini özetle şöyle sıralıyor:
"Kimliklerini doğrulayın. Çocuğunuza geçmişleri ve kültürleri ile gurur duymayı öğretin. Bu, kutlamaya değer bir şey.
"Her çocuğun kendisini doktor, sporcu, süper kahraman, avukat ya da daha fazlası olarak görmeye hakkı var. Çocuğunuz gibi görünen insanları anlatan kitaplar, televizyon programları, filmler, vs. bulun.
"Hislerine önem verin. Çocuğunuzla toplumumuzdaki ırkçılık gerçeği hakkında açıkça ve dürüstçe konuşun. Hisleriyle ilgili bir sorun olmadığını anlatın ve onları elinizden geldiğince destekleyin.
"Bir çocuğu yetiştirmek için bir köy gerekir. Çocuğunuzun kendini evinde hissetmesine ve serpilip gelişmesine yardımcı olacak topluluklar bulun."
TIKLAYIN - Nefret söylemi ne yana düşer, ifade özgürlüğü ne yana?
Odak noktaları kazançlarını arttırmak olan sosyal medya şirketleri, nefret söylemi karşısında kişilerin, özellikle de çocukların ruh ve beden sağlığını önemseyip kendilerine yönelik önerileri ne kadar dikkate alır bilinmez.
Öte yandan, sanal dünyada olanın sanal dünyada kalmadığı, aksine bizi 'gerçek' hayatta somut sonuçlarıyla baş başa bıraktığı, maalesef gözümüzü kaçıramayacağımız bir gerçeklik olarak önümüzde duruyor.
Dünyadan kısa kısa...Bir araştırma: 2021 yılında 449 milyon çocuk çatışma bölgelerinde yaşıyordu Norveç merkezli Oslo Barış Araştırmaları Enstitüsü'nün (PRIO) yayınladığı bir rapor, 2021 yılında yaklaşık 449 milyon çocuğun çatışma bölgelerinde yaşadığını ortaya koydu. Bu, dünyadaki her altı çocuktan birinin çatışma bölgelerinde yaşadığı anlamına geliyor. 2013 yılından bu yana bu sayı ilk defa düşse de "daha yoğun çatışma" bölgelerinde yaşayan çocukların sayısı artış göstermiş durumda. Bir video: Rusya işgali öncesi Mariupol'de Noel
Rusya'nın Ukrayna'yı işgaliyle başlayan savaş, bugün (7 Aralık) itibariyle 287. gününde devam ediyor. Ukraynalı bir yurttaş, işgal öncesinde Mariupol'de Noel'in nasıl kutlandığını bir videoyla hatırlattı: "Bugün kışın ilk günü; sizden bir sene önce Mariupol Noel'ini gösteren bu videoyu izlemenizi istiyorum. O zamanlar şehrin sakinleri iki ay sonra kendilerini neyin beklediğini henüz bilmiyordu." Bir iddia: Türkiye, ABD ve Rusya'ya kuzey Suriye için 'mühlet' verdi İsveçli araştırmacı ve yazar Aron Lund'un aktardığına göre, Al Jazeera'nin Arapça servisine konuşan Türkiyeli bir kaynak, ABD ve Rusya'ya Suriye Demokratik Güçleri'ni (SDG) Menbiç, Tel Rıfat ve Kobanî'den çekmek için son tarih verdi. Kaynağın söylediğini bakılırsa bu tarih "uzatılmayacak ve alternatifi Kürt güçlere yönelik askeri bir operasyon olacak." Fakat söz konusu "mühlet"in uzunluğu hakkında bilgi yok. |
(SD)