Kızıl Ordu’nun kurucularından olan Ukraynalı devrimci Mihail Vasilyeviç Frunze’nin Türkiye için önemi şu: Taksim Meydanı’nda 1928’de açılan Cumhuriyet Anıtı’nda heykeli yer alan iki Sovyet komutanından biridir kendisi. (1)
Bu, genç cumhuriyetin Kurtuluş Savaşı’na yönelik Sovyet desteğine bir teşekkürü idi.
2 Şubat 1885 General Mihail Vasilyeviç Frunze’nin doğum tarihi. Bu vesileyle, onun Türkçe’de 1978’de yayınlanmış olan hatıratını birlikte okuyalım. (2)
Frunze 1921 sonlarında Trabzon’dan Samsun’a, oradan Ankara’ya geçer. Bolşevik hükümeti ve Ukrayna’yı temsilen Ankara hükümetiyle işbirliği anlaşması imzalar. Kitapta Frunze, Kurtuluş Savaşı’nın anti-emperyalist yönüne dikkat çeker. Ankara direnişini sınıfsal açıdan 1905 Rusyası’na benzetir. Ancak, bir yandan da, sınıfsal atmosferin çok daha farklı olduğunu belirtir. Ankara direnişinde ulusal yön ağır basmaktadır; bir sınıf ayaklanması söz konusu değildir.
Samsun’da dolaşırken çevresinden duyduğu kadarıyla Rum isyanlarını anlatır. Kendisi ilerleyen günlerde yollarda hem Türklerin Rum köylerine yönelik ve hem de Rumların Türk köylerine yönelik katliamlarına tanık olur. Daha sonra döner dolaşır Türkiye’nin Müslümanları içindeki etnik dağılıma gelir konu. Frunze, Kürtleri ve Alevileri (metinde ‘Kızılbaş’ diye geçiyorlar) anlatır. Yol üstünde bir Kürt köyüne denk gelirler. Çokça yakılmış yıkılmış Türk ve Rum köyü görürler. General, Türk-Rum çatışmasını emperyalistlerin oyunlarına bağlıyor. Yollarda yalnızca Rum ‘çeteciler’in izine rastlamakla kalmıyorlar; Türk ve Çerkes asker kaçaklarıyla da karşılaşıyorlar. Bir köy düğününe denk gelirler, Frunze geline para ve altın takar. Bir başka molayı bir Çerkes köyünde verirler. Burada yaşlılar hâlâ Rusça konuşmaktadır. Bu köyün yaşlıları, diğer köylülerden farklı olarak savaşın artık bitmesini istemektedir. Yunanistan’ın Çerkeslere kendi himayelerinde bir ülke vaadi ise geri tepmiştir. Frunze, Çerkes Ethem hakkında yazar, onu hain olarak ilan edene kadar hükümetin kurdurduğu TKP’nin üyesi olduğunu belirtir.
Kitapta Frunze’nin Ankara izlenimlerini pek görmeyiz. Ankara’daki görüşmelerine yer verilmemiştir.
Kitap tümüyle Trabzon-Ankara ve geri dönüş yolculuğunu konu alır. Hatıratta yer yer turistik anlatım egemendir. Frunze, yol boyunca köylerde yoksulluğun ve ilkel ekonominin bin bir çeşidini görür. Aynı zamanda yerel devlet adamlarının yabancı dil bilen eğitimli insanlar oluşundan övgüyle söz eder. Bunlardan biri olan Mutasarrıf Ferik Bey’in komünizmin ilkelerini bildiğini söyler; ama o bunların Türkiye’ye uygulanamaz olduğunu düşünmektedir.
Türk, Rum, Ermeni tüm köylerde hemen hemen tüm erkekler askerdedir. Geride kalan yaşlılar, gaziler, kadınlar ve çocuklar sefalet koşullarında yaşamaktadır. Yine de köyler Ankara hükümetine vergiyi aksamamaktadırlar. Frunze’ye göre herkes savaştan yorulmuştur, ancak başka çıkar bir yolun da kalmadığını düşünmektedirler. Yunan Ordusu teknik üstünlüğe sahip olsa da, Frunze’ye göre moral üstünlüğü Türk tarafındadır.
Ankara hükümeti ile Bolşevik hükümetinin birbirlerine ihtiyacı vardı. Pragmatik nedenlerle işbirliği yapmak durumundaydılar. Ancak TBMM’nin gizli oturumlarında Bolşeviklikle ilgili hiç iyi şeyler söylenmediğini görürüz. O, dinsizlikle bir tutulmakta; Müslüman ülkeler için geçerli olamayacağı vurgulanmaktadır. Pragmatik bakan kimi vekiller ise, Sovyetlerin ‘etinden sütünden yararlanma’ yanlısıdır, ne de olsa Sovyetlerin rejim ihracı gibi bir talebi bulunmamaktadır (3).
Öte yandan, bu oturumlardan birkaç gün sonra Mustafa Suphi ve yoldaşları boğdurulur. Bunun üstünden yaklaşık bir yıl geçmiş olmasına karşın, Frunze’nin hatıratında onbeşlerin hiç sözü edilmez. Bir kez Ankara hükümeti anti-emperyalist ilan edilmiştir ya, gerisi teferruat gibi görünür belki de...
Frunze’nin hatıratı, kimi ulusalcı kesimlerce Ankara-Moskova dostluğuna kanıt ve örnek olarak gösterilse de, bu anlatıda Nazım Hikmet’in bir şiirinde “unutmayın” dediği 28 Ocak gözden kaçıyor(4).
Sovyetlerin görece büyük güçleri safına çekme politikasının önce Türkiye’de sonra da İran’da komünistlerin ölümüne neden olduğunu söyleyebiliriz. Tudeh, Sovyetlerin Humeyni’yi anti-emperyalist olarak görmesi dolayısıyla uzun süre İslami rejime cephe almadı. Cephe aldığında ise herşey için çok geçti. Belki de Türkiye Sovyetlerle bu kadar yakınken Mustafa Suphilerin yine de boğdurulması ve 28 Ocak’ın üstünün kapatılması, onbeşlerin Sovyetlerden emir alan değil, bağımsız hareket eden devrimciler olduğunu gösteriyor. Onbeşlerin Türkiye’nin sınıf savaşımında ve hak arama kavgasında değerine değer katan bir nokta daha... (UBG/HK)
(1) Diğer ise Mareşal Kliment Yefremoviç Voroşilov'dur. Voroşilov Taksim Anıtı'nda Fevzi Çakmak'ın, Frunze ise İsmet İnönü'nün arkasında durur.
Taksim Cumhuriyet Anıtı, İtalyan heykeltıraş Pietro Canonica'ya yaptırıldı. Yapımında Hadi (Bara) Bey ve Sabiha (Bengütaş) Hanım da çalıştı. 8 Ağustos 1928'de açılan anıtın, kaide ve çevre düzeni mimar Giulio Mongeri tarafından yapıldı.
(2) Frunze, M.V. (1978). Ukraynalı Devrimci Lider Frunze’nin Türkiye Anıları (Kasım 1921-Ocak 1922) (çev. Ahmet Ekeş). İstanbul: Cem Yayınevi.
(3) TBMM 22 Ocak 1921 tarihli Gizli Celse Zabıtları.
(4) Bu şiir, ‘28 Kânunisânî’yi Unutma!’dır. Bkz.
Ayrıca ‘Göğsümde On Beş Yara Var! şiiri de anılabilir. Bkz. http://simurg.info/2010/01/30/gogsumde-on-bes-yara-var/
Ruhi Su’nun ‘Karadeniz Ağıdı’ (diğer adlarıyla ‘Onbeşlere Ağıt’ ve ‘Hayali Gönlümde’) bilindiği gibi Mustafa Suphi ve yoldaşlarını anlatır. Grup Yorum yorumu yukarıda.
(5) TBMM’nin Gizli Celse Zabıtları’na dikkat çeken avukat-çevirmen Serdar Arıkan’a teşekkür ederim.