bianet’e staj başvurusu yapmaya, bir ay önce beyaz yakalı hayatı sayılabilecek bir ajansta, falım sakızında yazan bir fal dolayısıyla karar verdim.
Aslında bakıldığında oldukça sevimli, fazla yaratıcı dekoratif ürünlerle yeni gelecek çalışanlara esnek ve eğlenceli bir ortam vadeden bu yeri, başta çok sevmiştim. İş ortamına girdikçe de içindeki insanların enerjisini umut verici bir şekilde olumlu bir yansıma olarak değerlenirdim. Ama birkaç hafta sonra, kendimi hiç tanımadığım holdinglerin hiç tanımadığım öfkeli ve bıkkın çalışanlarıyla konuşurken ve inanmadığım pazarlama stratejilerini sanki bunca yıldır ajansın en iyi çalışanıymışım gibi anlatmaya çalışırken bulunca, durup sadece düşündüm. Başkasını inandırmaya çalışırken kendime olan inancımı kaybetmiştim.
Genellikle bu tarz yerlerde, stajyer olarak pek vasfınız yoktur. İlk birkaç hafta, tıkır tıkır dönen işin içinde kendinize yer edinmeye çalışırsınız. Boş bakışlar, acaba ben yetersiz miyim de bana iş verilmiyor gibi düşünceler ve iki sezon dizi bitirmelerden sonra; size gelen excel işini -sanki şirket bununla kurtulacakmış gibi- seve seve yaparsınız.
İşte tam da böyle bir zamanda yemek arasında, sadece yemek yiyen insanların yüzlerine baktım. Kendimi hayal etmeye çalıştım. Bir türlü hangisine benzediğime karar veremedim. Kendimi sorguladığım bu küçük an huzmesinde, yanımda oturan bir arkadaşım cebinden çıkarıp bir naneli Falım uzattı. Falımı yavaşça açtım ve bir falım ritüeli olarak içindeki yazıyı okudum. Tam ne dediğini hatırlamasam da maninin şu kısmı aklımda ‘’gideceğin yolun var/ ona şimdi çıkmalısın." Bunu okuduktan sonra resmen değil ama ruhen o gün akşamı stajdan istifa ettim.
Sonrası malum, bianet’e geldim. Hiçbir beklentiye girmeden, hayatında hiç haber yazmamış biri olarak, bir gazeteci topluluğunun içine düşüverdim. Bir süre sadece ortam analizi yaparak etrafta olan biteni dinledim. Uzunca bir vakit sürekli dinledim. Çünkü bu noktada dinlemek önemli, haberler paslaşarak ve danışarak çıkıyor. Buna ekstra olarak muhabbet de hoş. Detaylara, özel hayatın gizliliği ihlali sayılmasın diye giremeyeceğim ama her hafta gelmeyenin yerine oturduğumdan, sürekli birinin masasında o yokken onu tanıma fırsatı buldum. O geldiğinde de, masasından çıkarmaya çalıştığım karakterle kendisini birleştirmeye çalıştım. Mesela şu anda oturduğum masanın tam solunda üzerinde sünnet çamaşırı yazan bir kutu var. Gerçekten ilgimi dağıtıyor, masasına oturduğum kişinin muhteşem karakteri hakkında çok ilginç bir ipucu bu. O gelince ben gitmiş olacağım. Gören olursa bunun sebebini ona sorsun lütfen…
Bu masa döngüsünde, her hafta birinin masasına otura otura burada güzel insanların var olduğunu anladım. Çünkü bildiklerini ve üstelik ülkenin sınırları içinde kalarak inandıklarını söyleme cesaretinde bulunabiliyorlar. Yani holding holding arayıp müşteri hizmetlerinden Meltem hanımı ikna etmeye çalışmıyorlar.
İtiraf etmeliyim ki bu staj sonunda kendim de dahil olmak üzere çoğu insan, gazeteciliğin çok büyük bir emek olduğunu atlıyoruz. İyi gazeteci diye bir şey de var. Bunu haber yapa yapa öğrendim, şimdi imzasını görmeden az çok hangi haberi kim yazdı anlayabilirim. Haberlerin de bir kişiliği varmış onu keşfettim.
Bunların da dışında gazeteciliğe dair kilit noktalar öğrendim. Üstelik hiçbir bilgim olmamasına rağmen bana güvenip beni haber yapmaya yolladılar. Ne önersem kırmadan haberleştirmem için fırsat sundular. Tabii haber yaptıkça bir rahatlık oluştu bende, daha çok haber çıkarmak istedim. Fakat zor zanaat hakkını vermek gerek.
Bir de ekstradan, ofiste gazeteciler cemiyetinde masa masa gezerek, basın toplantılarına gitmenin yanı sıra aşağıda AtölyeBia’da Çevre ve Kent Haberciliği atölyesine katıldım. Orada da farklı bir atmosfer var. Sakine var, Öznur var. Onların yapmaya çalıştıkları şey de başka. Her atölye de farklı farklı gazeteciler, konuşmacılar ağırladık. Mesela işsiz gazeteci ne demek atölyedeki katılımcılardan öğrendim. Herhangi bir işsizden farklıymış çünkü, yapamadığı için işsiz kalmak ayrı, düşünce özgürlüğünün kısıtlanmasından dolayı işsiz kalmak ayrı…
Ofisteki herkesin adını buraya yazabilirim, bir tık daha yakın olduklarımla anılarımı da paylaşabilirim. Ama onlar bende kalsın. Sadece bu ofise dair şunu söyleyebilirim. Ben bianet’e falımdaki falla geldim. Hiçbir şey bilmeden sadece falda bana o yola çık dendiği için. İnandığım bir şeyi yapmak için… Tesadüf müdür bilemem, ofisin ilk günü gözüme çarpan tek bir şey oldu ve ben doğru yerde olduğumu anladım. Geldiğimde gördüğüm, masa üstlerindeki falları çıkarılıp okunmuş falım sakızlarıydı. Kendime dönüp sordum. Peki, şimdi bu bir işaret olabilir mi? (PD/BK)