İkinci Dünya Savaşı yıllarında Yunanistan'dan Türkiye kıyılarına ulaşan sığınmacılar
Resmi tarih Türklerin Orta Asya'dan kıtanın dört bir yanına, buradan Anadolu'ya göç ettiğini anlatıyordu. Okutulan ders kitaplarında, sınıfların duvarlarında, abartılmış oklarla bu göçleri gösteren haritalar vardı. Anlattıklarına göre göçler olmuş bitmişti ve tek yönlüydü; oysa tarih, süregelen göçler, büyük veya küçük ölçekli gidiş gelişlerle yaşanıyor.
Nazım da "Dörtnala gelip uzak Asya'dan, Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan" diye tanımlıyor Küçük Asya'yı, yani Anadolu'yu. Daha ayrıntılı baktığınızda Akdeniz'e, dolayısıyla Ege'ye uzanan "kısrak başları"ndan söz edebilirsiniz. Bunlardan biri de Urla Yarımadası ve Batı ucundaki Çeşme'dir.
Çeşme ile hemen karşısındaki Sakız Adası arasında geçişler günümüzde, eğer turistik gidiş gelişleri dikkate almazsanız, "yasa dışı göçmenler" dolayısıyla tek yönlü bir görüntü veriyor. Ama özellikle geçen yüzyılda yaşananlar, geçişlerin her iki yöne de olduğunu gösteriyor. Farklı zamanlarda topluca gidenler de var, gelenler de.
Küçük Asya, verimli toprakları ve iş olanakları ile Ege adalarında kısıtlı koşullarda yaşayanlar için bir çekim noktası olmuş. Geçen yüzyılın başlarında Sakız ve diğer adalardan önemli sayıda kadın ve erkek, tarım ve ev işlerinde çalışmak üzere Urla Yarımadası'na gelmiş. Özellikle Naksos'tan (Nakşa) gelenlerin dikkati çektiği, kolay iş bulduğu, iş kurduğu söylenir. Yakın zamanlara kadar Urlalılar, çalışkan insanlar için "Nakşalı gibi" derlermiş.
Adalar'dan geçici olarak çalışmak için gelen ve dönenlerin yanı sıra bölgeye yerleşenler de Rum nüfus içinde ciddi artışlara neden olmuş. Ancak göçle gelenlerin bölgedeki yaşamı uzun süreli ve dengeli olamamış, genel siyasal gelişmeler, milliyetçi baskılar ve can güvenliği nedeniyle trafik zaman zaman tersine de işlemeye başlamış. 1800'lerde ulusal bağımsızlık hareketlerinin güçlenmesi sürecinde ve Yunanistan'ın kuruluşunu izleyen çatışmalı yıllarda, ardından Balkan Savaşı ve 1. Dünya Savaşı yıllarında böylesi gidiş gelişler, iki hatta çok yönlü göçler var.
1940'lar, Yunanistan'dan gelenler Türkiye'de.
Savaşlar ve Theodorakis Ailesi
1919'da Sevr Antlaşması sonucu bölgenin Yunanistan'a verilmesiyle durum Ortodoks Hıristiyan/Rum nüfus lehine sonuçlanmış gibi görünse de 1922 Eylül'ünde tümüyle bölgeyi terk etmek zorunda kalacaklardır. İzmir'de "denize dökülemeyen" bozguna uğramış Yunan birlikleri ve siviller, Çeşme üzerinden Sakız ve diğer adalara geçecektir. Bu maceranın acıları uzun yıllar Yunanistan'da "Küçük Asya Felaketi" olarak kendini duyuracaktır.
Ünlü Besteci Mikis Theodorakis'in ailesi de bir tarihte Çeşme'den Sakız'a geçenler arasındadır. Annesi Çeşme'de yaşayan bir ailenin kızıdır. Babası, 1919-1922 yıllarında İzmir işgal bölgesinde Yunanistan Yüksek Komiseri olarak bölgesel yönetimin başında bulunan Stergiadis'in yardımcılarındandır. Mikis'in babası ile annesi Urla'da tanışır ve evlenirler. Eylül 1922'de aile zorunlu olarak bölgeyi terk eder ve Sakız'a geçer. Mikis 1925'te Sakız'da doğar. Theodorakis anılarında, Sakız'da teyzelerinin uzaktan Çeşme'ye bakarak ağladıklarını, geride bıraktıkları evlerini aradıklarını, zaman zaman sandıktan çıkardıkları tapuları gözden geçirdiklerini anlatır(1).
İkinci Dünya Savaşı yılları
"Küçük Asya Felaketi"inden 20 yıl sonra patlak veren 2. Dünya Savaşı'nda Yunanistan, önce İtalya'nın, ardından Nazi Almanyası'nın saldırısına uğrar ve işgal edilir. Ülkede açlık, kıtlık, savaş ve direniş yaşanmaktadır. Önemli sayılarda Yunan vatandaşı ve yabancı uyruklular, adalar üzerinden savaşta tarafsız kalan Türkiye'ye geçer. Bu geçişlere ilişkin ayrıntılı resmi kayıtlara Başbakanlık Arşivlerinden ulaşma olanağı var. Konu bazı akademik çalışmalarda ve iki makalede ele alınmış(2)(3).
1941-1945 yılları arasında Ege'yi geçerek Türkiye'ye sığınanların sayısı 30.000'i geçmektedir. Geçişlere ilişkin genel bilgilerde tamamlanması gereken boşluklar vardır ama belirli dönemler ayrıntılı olarak kayda geçirilmiştir. Örneğin, Eylül 1943'ten Şubat 1945'e kadar geçen 17 aylık süre içinde adalar üzerinden Batı Anadolu kıyılarına gelen toplam sığınmacı sayısı 31 bin 76 olarak verilmektedir. Bu sığınmacıların 16 bin 159'u İtalyan, 11 bin 669'u Yunandır. Sığınmacılar arasında bin 80 İngiliz, 2 bin 169 Türk, 4 Alman ve 17 ABD yurttaşı da bulunmaktadır. Sığınmacıların dörtte biri Yunanistan ve İtalyan ordularına mensup askerlerdir.
Değindiğimiz iki makalede, ağırlıklı olarak geçişlerin insanî yönü üzerinde durulmuştur. Sığınmacı geçişleri, askeri ve siyasal açıdan da önem taşımaktadır. Sığınmacılar içinde İtalyan uyruklu olanların çoğunluğu oluşturması dikkati çekmektedir. Adaların bir bölümü İtalyan egemenliği altında bulunduğu için gelen sivillerin İtalyan uyruğunda olması olağandır. Askerler ise savaşı Alman ortaklarına devreden, önemli bir bölümü faşist Mussolini yönetimine karşı siyasal eğilimdeki İtalyan ordusundan gelmektedir.
Yunan ordusu mensubu sığınmacılar, Ortadoğu'da yeniden örgütlenen birliklere katılmaktadır. Direniş ve savaş yurtdışında da sürdürülmektedir. Kahire'de bir geçici Yunan hükümeti kurulmuştur. Yunan ordusu; Kıbrıs, Suriye, Lübnan, Filistin ve Mısır'da İngilizlerin desteği ile yeniden örgütlenmektedir. Ege kıyılarına gelen asker ve siviller bir süre geçici kamplarda barındırıldıktan sonra genellikle Kıbrıs'a ve İslahiye yoluyla Suriye'ye gönderilerek "sınır dışı" edilmektedir. Bu geçişlerin askeri ve siyasal amaçla yapıldığı açıktır.
Yunanistan'ı terk eden işgalci İtalyan ordusu mensupları ve siviller Ege'de.
Geçişlerin örgütlenmesi, direnişler, İngilizler
Sığınmacılar için kurulan kamplardan Çeşme Ilıca'da bulunan en kalabalık olanıdır. 1942 yılında bu kampta barınanların sayısı 6 bin 700'ü bulmuştur. Ayrıca çok sayıda sığınmacı ilçedeki bazı binalara, otellere, dükkânlara yerleştirilmiştir. Yer bulamayanlar sokaklarda kalmaktadır. Savaş koşullarının kıt olanaklarıyla bu kadar nüfusun ihtiyaçlarını karşılamak güçtür. Sağlık ve beslenme sorunları ciddi boyutlara varmıştır. Sığınmacılar, beraberlerinde getirebildikleri ufak tefek öteberiyi satmaya, gıda maddeleri ile değiştirmeye çalışmaktadır. Örneğin bir ceket, bir somun ekmek ile değiştirilmektedir.
Savaş ortamında Ege'deki sığınmacı geçişlerinin ve Yunanistan'a yapılan ikmal operasyonlarının ciddi bir örgütlenmeyi gerektirdiği açıktır. İngiliz istihbaratının, Yunanistan'daki direnişçilerle ve "tarafsız" Türkiye yönetimi ile bağlantılar kurarak böyle bir örgütlenmeyi sağladığı anlaşılmaktadır. İngiltere'nin İzmir Konsolos Yardımcısı Noel Rees ve Sakız Adası'ndan, kökeni Çeşmeli olan Kaptan Stamatis Miniotis'in etkin olarak içinde yer aldığı ağ, Çanakkale'den Kıbrıs'a kadar geniş bir bölgeye yayılmıştır. Merkez Çeşme'dir, hatta Dalyan ve Alaçatı'da teknelerin onarım ve bakımını yapacak tesisler kurulmuştur. İzmir'in tanınmış Levanten ailelerinden Jiro'ların "Lady Mary" ve "Lillias" adlı yatlarının da bu örgütlenmede kullanıldığını ekleyelim. Anlatılanlar, bir espiyonaj belgeseline konu olabilecek ilginçliktedir (4).
Alman Nazi ordusunun yenilgiye uğrayarak Ekim 1944'te Yunanistan'dan çekilmesi ile sığınmacı geçişleri kesilmemiş, muhtemelen azalarak devam etmiştir. Bu kez Nazilerle iş birliği yapmış olanlar ülkeden kaçmaktadır. 1949'a kadar yaşanan İç Savaş yıllarında da hareketliliğin sürmüş olması olağandır ve bu başlı başına bir inceleme konusu olabilir.
İki politik geçiş: Miçotakis ve "Paramaz Kızılbaş"
Yıllar sonra 1968'de Çeşme önemli bir politik sığınmacıyı ağırlar. Yunanistan'da geçen 7 Temmuz'da yapılan seçimler sonucu iktidara gelen Kiriakos Miçotakis'in babası kıdemli politikacılardan Konstantinidis Miçotakis, cunta yönetimince gözaltına alınmış 15 gün sonra bırakılmıştır. İzlenmektedir, yurtdışına çıkmaya karar verir. 15 Ağustos gecesi Atina'nın limanı Rafina'dan, kendi anlatımına göre bir balıkçı teknesiyle tek başına yola çıkarak Çeşme'ye ulaşır. "Hava berbattı, hayatımın ilk ve son kaptanlık deneyimini yaşadım" der.
(Doğrusu böyle bir yolculuğu Miçotakis'in tek başına yapabileceği biraz tartışma götürür. Belki de kendisine yardımcı olanlar hakkında bilgi vermek istememektedir.)
Dönemin Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Cağlayangil ile daha önceden ilişki kurulmuştur. Miçotakis'i Çeşme açıklarında "balık tutmaya çıkmış" emekli bir komiser beklemektedir. Gizlilik içinde İzmir Büyük Efes Oteli'ne getirilir. O tarihteki İzmir Emniyet Müdürü Rüştü Ünsal bu "VIP" sığınmacı ile doğrudan ilgilenmektedir. Miçotakis kısa bir süre sonra İstanbul'a yolcu edilir, oradan Paris'e geçerek cuntaya karşı sürdürülmekte olan mücadeleye katılır.
Daha yakın tarihlerde, 80'lerin sonuna doğru bir başka "politik" geçişe tanık olur Çeşme. Bu kez, Çeşme'den Sakız'a 4 kişilik bir aile yola çıkar. Politik nedenlerle aranan ve bir süre gizli yaşamakta olan aile sonunda "yasadışı" yoldan yurtdışına çıkmak zorunda kalmıştır. Ailenin en küçüğü 4-5 yaşlarındaki Ethem Nejat Ağırnaslı'dır. Çeşme'den kısa bir deniz gezintisi için motor tutarlar, Baba dalış takımlarını ve bu arada zıpkınını yanına almıştır. Ethem Nejat motorcu "abi" ile tatlı tatlı sohbet etmektedir. Çeşme'den biraz uzaklaşınca motordaki dostluk havası birdenbire değişir ve baba elindeki zıpkını motorcuya doğrultarak Sakız'a yönelmesini ister. Motorcu onları Sakız'ın kuzeyinde karaya çıkarır. Motorcu ile böyle ayrılmak zorunda kalmalarına en fazla Ethem Nejat üzülür, olan bitene anlam veremez. Sakız ve Lavrion'daki günlerden sonra aile Almanya'ya geçer. "Paramaz Kızılbaş", Çeşme'den başlayan yolculuğunu, genç yaşta aramızdan ayrıldığı Kobani'ye kadar sürdürür.
Süregiden geçişler ve bitirilemeyen bir dostluk maçı
Karşıyakalı taraftarlar Sakız'da, 2014.
Batı Anadolu kıyı kentleri ile Ege adaları arasındaki gidiş gelişler güncel duruma ve yerel koşullara göre azalarak, artarak sürüyor. Sığınmacı geçişlerinde ağırlık diğer adalara, özellikle Midilli'ye kaymış durumda. BM kaynaklarına göre son iki hafta içinde Türkiye'den yola çıkarak Ege Adaları'na ulaşan sığınmacı sayısı 2 bin 345. Sığınmacıların yarısı Midilli'ye geçmiş, 383 sığınmacı Sakız'a ulaşmış (5). Bir yandan da "yasal" geçişler önemini koruyor. Son bayram tatilinde Sakız'a Çeşme'den gidenlerin sayısı 4 bin dolayında. Sakızlılar da, özellikle TL'deki değer kaybı dolayısıyla Türkiye'deki fiyatların cazip hale gelmesiyle alışveriş için Çeşme'ye geliyorlar. Bu arada Çeşme'den doğrudan Atina'ya ulaşımı sağlayan feribot seferleri de başladı.
Yıl 1930; KSK'lı futbolcular Sakız'da Lailapas takımı ile.
"Sporuna" giden gelen olmuyor mu? Olmaz mı? Bu konuda en ilginç öykü, Karşıyaka Spor Kulübü ile Sakız'ın Lailapas takımı arasında bir türlü bitirilemeyen futbol karşılaşmasıdır. Yıl 1930; KSK, Sakız'ın Lailapas takımıyla yapacağı bir dostluk maçı için Sakız'a gelir. Karşılaşma başlar ama daha üçüncü dakikada kesintiye uğrar, şiddetli yağmur dolayısıyla oynanamaz. Daha başlamadan biten bu dostluk maçının devamı 2014 yılında yine iki takım arasında Sakız'da üçüncü dakikadan başlayarak oynanır. Taraftarlar dostluk ve barış yanlısı gösterileri maç boyunca sürdürür. Ama bu maç da bitirilemez. 65'inci dakikada durum 5-5 berabereyken sahaya Türk ve Yunan bayrakları ile inen taraftarlar "Bu dostluk bitmesin" diye maçı durdururlar. İki takım bir daha ne zaman karşılaşır bilmiyoruz ama Çeşme – Sakız arasında "dostluğu pekiştirecek" gidiş gelişlerin sürdürülmemesi için hiçbir neden yok. (AŞ/AÖ)
(1) Mikis Theodorakis, "Yapayalnız Kalacaksın Gecenin Ortasında" (Yaşamım ve Müziğim), çeviren Ahmet Cemal, Can Yayınları, 1990
(2) Serdar Sarısır, "II. Dünya Savaşı Yıllarında Anadolu Sahillerine Sığınan Yunanlı Sivil Mülteciler", Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, sayı 27 (2010), s.505-527
(3) Bayram Akça, "II. Dünya Savaşı Yıllarında Ege Adaları'ından Batı Anadolu Sahillerine Sığınan Mülteciler Meselesi", Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sayı 24 (2010), s.1-12
(4) "The Memoirs of George Miniotis", derleyen George Poulimenos, www.levantineheritage.com/note75.htm
(5) https://data2.unhcr.org/en/documents/download/70200 ve https://data2.unhcr.org/en/documents/details/70283